Eczacılığı bitirdikten 25 yıl sonra doğal kaynaklı ilaçları inceleyen farmakognozi uzmanlığını alan Dilek Kiremitçi, Sağlık Bakanlığı'ndan onaylı 5 bitkisel yağla yapılmış ürüne sahip. Kiremitçi, bitkisel tedavinin ilaçların yan etkisinden koruduğunu söylüyor

Kadın Kadına köşemin bu haftaki konuğu Eczacı ve Fitoterapist olan Dilek Kiremitçi. 1967 İstanbul doğumlu olan Kiremitçi, Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunu. 19 yıl "eczane eczacılığı" yapan, 7 ay Erzurum'da Mesul Müdürlük yaptıktan sonra, 2010 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne Sorumlu Eczacı olarak giren Kiremitçi, şu anda üniversitenin dört  Başeczacısı'ndan biri olarak görev yapıyor. Hayatını öğrenmeye ve eğitmeye adayan Kiremitçi, 25 yıl sonra 45 yaşında iken Farmakognozi alanından uzmanlığını almış. Özel bir üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışan,  internet sitelerinde fitoterapi üzerine köşe yazıları yazan Kiremitçi, çeşitli televizyon kanallarında da eczacılık, ilaç ve fitoterapi konulu programlar yapıyor. Sağlık Bakanlığı'ndan onaylı, bitkisel yağlarla yapılmış 5 adet ürünü olan Kiremitçi'nin çok sayıda plaketi ve birincilikleri de bulunuyor. Senin Bitkin Hangisi-Fitoterapi 1 isimli kitabını da halkın kullanımına sunan Kiremitçi'nin Bilgisayar Mühendisi olan bir de kızı bulunuyor.

- Ülkemizdeki klasik eczacılığın yanında kendinizi çok iyi geliştirmiş bir insansınız. Tüm bu süreç nasıl gelişti? Bizlerle paylaşır mısınız?

"30 yıllık eczacıyım. Bir seminerde söz almam ile her şey başladı. O dönemler Fitoterapi, Türkiye'de yeni yeni duyulmaya başlamış bir alandı.  O günkü konuşmalarım çok beğenildi ve başka seminerlerde de konuşmacı olmamı istediler. Pek çok insan da sürekli bana sorular sormaya başladı. Ben de Facebook üzerinden bir hesap açtım. 250 bin takipçisi olan bu sayfada sabahlara kadar insanların sorularını cevaplamaya çalıştım. Yorucu zamanlardı. Sonraki süreçte televizyon programları yapmaya başladım. Vatandaşların yetkili bir ağızdan bitkilerle ilgili bilgilere aç olduğunu anladım. İşte o an kitap çıkarmaya karar verdim. Senin Bitkin Hangisi isimli kitabım, çıkartacağım 5 kitap projesinden ilki. Sonrasında da içerisinde saç, vücut ve ağız bakım yağları olan Sağlık Bakanlığı onaylı bitkisel yağlarla yapılmış 5 adet ürünümü halkın kullanımına sundum. Bugüne dek eczane eczacılığı, hastane eczacılığı, akademisyen eczacılığı ve girişimci eczacılık yaptım. Şu anda da İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü'nün Başeczacısı olarak görev yapmaktayım."
Bitkilere merakım çok eski

- Fitoterapi yani bitki bilimine ilginiz nereden geliyor?

"Bitkilere merakım çocukluk dönemlerimden geliyor. Ayrıca ailemin de bitkilere ilgisi olduğu için bu merakın genetik olduğunu düşünüyorum. Ailem 1942 yılında Bulgaristan'dan göçerek İstanbul Aksaray'a gelmişler ve orada 5 katlı bir ev almışlar. Cumbalı eski Rum evlerinden olan evimizin kocaman bir bahçesi vardı. Babaannem ve babam bitkilerle sürekli iç içeydi. Benim şimdi eğitimini alarak öğrendiğim pek çok şeyi  babamın o dönemlerde evde yaptığını hatırlıyorum."

- Fitoterapinin temelinde aktar kültürü olduğunu söyleyebilir miyiz?

"Elbette. Aktar kültürü yüzyıllardır kültürümüzde var. Eskilerin kocakarı ilaçları dediği  bitkiler şu anda fitoterapinin temelini oluşturuyor. Aktarların fitoterapinin ayakta kalmasına büyük destek sağladığını düşünüyorum. Onlar, bu işi ayakta tuttu ancak aktarların da bitki eğitimi almalarının gerektiğini savunuyorum. Ya da aktarların başında bu eğitimi almış insanların durması büyük önem arz ediyor."

FİTOTERAPİ YILLARDIR TARTIŞILIYOR

- Fitoterapi uzun yıllardır hekimlerin mi eczacıların mı alanında olmalı şeklinde tartışmalar sürüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

"Fitoterapi eğitimi eczacılık fakültelerinde 1. sınıftan 5. sınıfa kadar veriliyor. Hekimlerimizin ise 3 ay eğitim görerek fitoterapist olduklarını iddia etmeleri mümkün değil. Doktorlar, eczacıyı tedavi alanlarına sokmamaya çalışıyorlar. Biz de eczacılar olarak soruyoruz: Eğer bizim bitki bilgimizi kullanmayacaksanız neden bize 5 yıl boyunca bu eğitimi verdiniz? Madem bizler bu eğitimi aldık, öyleyse neden şimdi tedavi edemiyoruz? Bu ülkemizde henüz tartışılan bir konu. Biz eczacılar olarak bitkiyi tarlasından alıp içindeki etken maddeleri görüp, bu etken maddelerin içindeki kimyasalları analiz ederdik. Organik kimya ile de nasıl çözdüğümüzü tahtalar boyunca yazardık. Eğer fitoterapi alanını kliniğe koyacaklarsa bir doktorun yanında mutlaka bir eczacıyı da istihdam etmeleri gerekiyor. Sonunda 'terapi' eki olduğu için bu alanın hekimlerin alanı olduğunu düşünüyorlar ama bitki de bizim işimiz. Doktor teşhisini koyacak, eczacı da bitkisini verecek. Bu sorun ancak bu şekilde çözülebilir."

- Bitkilerle tedavinin avantajları neler?

"Bitkilerle tedavi süresi uzuyor ama hiçbir yan etkisi olmadan tedavi olabiliyorsunuz. Ama ilaçlar ile evet daha çabuk tedavi olabiliyorsunuz ama yan etkileri çok fazla olabiliyor."

- Fitoterapi her hastalığa iyi geliyor mu?

"Evet, fitoterapi her hastalığa iyi geliyor ancak iyi gelecek bitkiyi bilmek lazım. İnternette bu konu ile ilgili yoğun bir bilgi kirliliği var. Bitkiler ile ilgili her sorunu mutlaka bir eczacıya danışmak gerekiyor."

- Bitkiler fazla veya hatalı kullanımında ölümcül etkilere neden olur mu?

"Kesinlikle. Vatandaşlarımız bu konuda çok dikkatli olmalı. Son yıllarda yüksek bir bilinç oluşmaya başladı. Diyelim ki hastaya gidip papatya almasını söylüyoruz o da alıp geliyor. Baktığımızda her şey doğru olsa da papatya bizim istediğimiz 'tıbbi papatya' değil. Bu noktada doğru olan bir bitki faydadan çok zarar getirebiliyor. İşte bu yüzden o papatyayı ona veren aktarın başında bir eczacı olmalı."

- Fitoterapi için modern tıbbın alternatifi denilebilir mi peki?

"Hayır, alternatifi olduğunu söyleyemeyiz. İkisi bir arada gitmeli."

ERKEKLERİN SORUNU

- Ülkemizin kanayan yarası kadına yönelik şiddet hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

"Kadınlara yönelik şiddetin temelinde erkeklerin özgüvensiz oluşu var. Hiçbir anne çocuğunu şiddete meyilli yetiştirmek istemez. Anne, çocuğunun şiddete meyilli olduğunu fark ettiği an onu hemen psikoloğa götürmeli. Ayrıca, ebeveynler kız ve erkek çocuklarını da ayrımcılık içerisinde yetiştirmemeliler. Son yıllarda ebeveynlerin gayet bilinçli olduklarını görüyoruz. Bu bilinçli ebeveynler sayesinde gelecek nesillerde şiddet olaylarının azalacağına inanıyorum."