Bir Tas Ayran
Gelinin gönlü mü yıkılır, yiğidin beli mi bükülür? Anaların var olan ömrü yok olur mu? Babalar gözyaşlarını içlerine akıtırlar mı? Gurbete giden gelir mi? Gelip de sevdiğini bulur mu?
Yazacağım hikâyecinin özünü ben de Yaşar Özürküt'ten öğrendim. Ama naklederken elbette ki değişime uğramıştır.
Cümle kızlarımızın bahtları güzel olsun. Cemile'nin güzelliği dillere destan.. Keşke bahtı da güzel olaydı. Aziz de öyle.
Üç-beş emmi dayı; köyün muhtarı imamı da girdi araya. Allah'ın emri, peygamberin kavli... İş tamam...
İş tamam da Aziz daha askerliğini yapmamış ki... Tam nişanın haftasında gelen askerlik çağrısı, gençlerin yüreğine bir bomba gibi patlayıvermiş.
Aman yaman daha yeni nişanlandım hiç olmazsa bir iki ay geçsin dese, kim dinler ki. Vurmuş sırtına çantasını, dost ahbap helâlleşmiş, varmış Cemile'nin yanına. "Üç yıl çabuk geçer bak. göz açıp kapayınca buradayım gönlünü ferah tut" demiş. Bir birlerini bekleyeceklerine söz alıp söz vermişler.
Kara trenin istasyondan ayrılırken çaldığı düdük, hüzünlü bir nağme gibi yüreklerine öyle bir işlemiş ki, Cemile'nin gözyaşını sel etmiş.
Aziz. Sık sık mektup yazmış köyüne, içindekileri dökmüş mektuplarına. Anasına babasına, dolaylı olarak da nişanlısına selamlarını, özlemlerini iletmiş.
Ne var ki bir süre sonra Aziz'i Kore'ye göndermişler. Diyemez ki "bu savaştan bize ne" emir demiri keser. Kısaca, cephede buluvermiş kendini.
Ne gecesi var, ne gündüzü. Ayını gününü şaşırmış. Tek amacı varmış, ölmemek ve bir an önce Cemile'sine kavuşmak...
Her taraftan ateş yağıyormuş, Cehennem misali. Bir şarapnel parçası gelip bulmuş Aziz'in yüzünü. Çevresinde kimseler yok. Düştüğü yerde kala kalmış. Nece sonra gelip bulmuşlar ki, yüzü paramparça. Alıp esir kampına götürmüşler.
İşte Aziz'in adı 167 kayıp arısında radyolarda okunmuş. Aziz, ölmüştür, demişler. Onun gayri dönmeyeceğine İnanmışlar.
Ama umudunu kesmeyen biri var, gece gündüz onun hayaliyle yaşayan Cemile... Yıllar geçmiş. Cemile'ye yeni yeni dünürler gelmiş. Anası babası verecek olmuşlar ama, Cemile dikilmiş karşılarına "Atarım kendimi yardan aşağıya!" diye ağlamış.
Bilmem aradan kaç yıl geçmiş, günlerden bir gün, Cemile yayığını almış önüne, bir yanda yağ, bir yanda ayran yapıyormuş. Başını kaldırdığında bir atlının yoldan sapıp pınara doğru geldiğini görmüş.
Cemile kafasını önüne eğip göz ucuyla da yabancıya bakmış. Yüzü gözü yara bere içinde olan yabancı, gelip Cemile'nin karşısında durmuş. "Bir tas ayran istemiş. Cemile de yabancıyı terslemiş.
Yabancı ayranı sözle değil türkü çağırarak istemiş.
Gurbet ellerinde eğlendim kaldım
Güzel cemalini görünce durdum
Gelin bu ayranı taze mi yaydın
Hüda'nın aşkına doldur ayranı
Canım ayranı, güzel ayranı
Cemile ayran vermek istemediğini yabancının diliyle dile getirmiş:
Uzak yolların vefası mısın
Ak alnımın da sen cefası mısın
Yaydığım ayranın kahyası mısın
Anamdan habersiz vermem ayranı
Aziz:
Bunca yıldır gurbet elde dururum
Çeker silahımı seni vururum
Ya ayranı alırım ya da ölürüm
Gel kız kerem eyle doldur ayranı
Cemile:
Ayranı atlarıma yüklerim
Götürür de dağ başına dökerim
Gurbet elde yârim vardır beklerim
Ondan başkasına vermem ayranı
Aziz:
O nedir ki yer altında paslanmaz
O nedir ki suya düşer ıslanmaz
O nedir ki etin kessen seslenmez
Ya bunun cevabın ya da ayranın
Cemile:
O altındır yer altında paslanmaz
O güneştir su altında ıslanmaz
O ölüdür etin kessen seslenmez
Bilirim bunları vermem ayranı
Aziz:
Tepsiye koydum da ekmeği tuzu
Ortadan kaldırdık hele Aziz'i
Bir kaşık ayranı ver hala kızı
Hüda' nın aşkına doldur ayranı
Cemile:
Tepsiye koydum ekmeği tuzu
Ortadan kaldırmam hele Aziz'i
Sana feda ettim iki ala gözü
Getir kabını da doldur ayranı
Türkünün sonunda yabancının Aziz olduğunu anlamış Cemile. Ayran yayığını bir yana, bakracı bir yana atıp boynuna sarılmış Aziz'in.