Eskiden bilim adamlarının bir ağırlığı ve güvenirliliği vardı. Kendi uzmanlık alanlarında bilinen görüş ve düşüncelerini, kitaplarında ve makalelerinde dile getirirlerdi.

Hatta İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde, öğrenci kalabalık olduğu için tek ve çift numaralar diye iki ayrı kürsü bulunurdu.

Aynı anabilim dalı olmasına rağmen her iki kürsü arasında bile ciddi görüş ayrılıkları olabiliyordu.

Ceza Hukukunda Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Anayasa Hukukunda, Prof. Dr. Ahmet Selçuk Özçelik, İdare Hukukunda Prof. Dr. İl Han Özay, Medeni Hukukta Prof. Dr. Kemal Oğuzman, İcra İflas Hukukunda Prof. Dr. Baki Kuru gibi birçok efsane hoca vardı.

O zamanlar hem yargı camiasında, hem de uygulamada üniversite hocalarının görüşlerine çok değer verilirdi. Hatta birçok Yargıtay veya Danıştay kararında üniversite hocalarının görüşlerinden alıntı yapılırdı.

Her profesörün aynı olay karşısındaki görüşü netti; herkes ilmi gerekçelerle fikrini açıklardı.

Her hocanın kendi alanında birkaç kitabı bulunur, kanunlardaki değişikliklere göre kitaplar sürekli güncellenirdi…

En güzel tarafı da derse bizzat hocaların kendileri girerdi; detaylarıyla, örnek olaylarıyla dersi anlatırlardı…

Sınıfın yolunu bilmeyen, öğrenci ile karşılaşmayan hoca hiç olmazdı…

Ya şimdi…

Üniversitenin kapısını görmeden akademik unvan alan, profesör olanlar var…

Rektör olmak için en az 3 yıl profesörlük şartı var ama bazı hatırlı kişiler için birkaç günlüğüne bu şartı kaldırdığımız oluyor…

Dekanların atanma şekilleri ayrı bir alem…

Üniversite rektörleri ve dekanların, üniversitedeki öğretim elemanları ile karakolda biten, mahkemelik olan kavgalarına girmiyorum bile…

Tıptan hukukçuya kadar birçok profesör, kadrolu eleman gibi her akşam televizyon ekranlarında boy gösteriyor.

Belli bir fikri savunmak şöyle dursun siyasete göre görüşlerini değiştiriyorlar, hatta çok acıdır ama değişik televizyon kanallarında tamamen birbirinden zıt fikirleri savunuyorlar.

Halk sağlığı uzmanı, bilim kurulu üyesi diye birçok doktorun, profesörün açıklamalarını her gün gazetelerde okuyor, televizyonlarda seyrediyoruz.

Kaçı ciddiye alınıyor, söyledikleri ne kadar itibar görüyor?

Bazı hukuk profesörlerinin olaylar karşısındaki açıklamaları oluyor, inananınız var mı?

Ama Prof. Dr. Kemal Gözler, kendi internet sitesinde (anayasa.gen.tr) bir makale yayınladı, habere değer veren bütün gazete ve televizyonlarda gündem oldu.

Prof. Dr. Kemal Gözler, “Genelge devleti” diyerek, son zamanlarda yapılan tüm çarpık uygulamaları tek tek sıraladı…

Türkiye’nin her şeyden önce bilim namusuna önem veren hocalara ihtiyacı var.

*****

Uçaktaki süper adam

Bir Amerikan uçağı, İstanbul-New York seferini yapıyordu...

Bir süre sonra ışıklar sönünce, yolcularda panik başladı...

Ardından anons duyuldu:

- İçinizde elektrikten anlayan var mı?

Herkes birbirine bakarken, yaşlı bir yolcu parmağını kaldırdı ve davet üzerine makine dairesine girdi...

Ve bir süre sonra ışıklar yandı!

Yaşlı yolcu, eli yüzü siyahlar içinde, alkışlarla karşılanarak, lavaboya gidip temizlendi ve sessizce yerine oturdu...

Uçak Atlantik ortalarındayken, pilotun konuşması duyuldu:

- Sayın yolcular, motorlarımızdan biri bozuldu. Sakın panik yapmayın. Ben sizi diğer motorla, Amerika’ya ulaştırırım. Eğer içinizde motordan anlayan biri varsa, buraya rica edeceğim.

Yolcular arasından yine sadece yaşlı olan adam elini kaldırıp göreve koştu.

Bir süre sonra motorun tamiri bitmiş, bizimki yüzü gözü karalar içinde ve alkışlar arasında, lavaboda temizlenip, mahcup mahcup yerine oturdu.

Amerika’ya kısa süre kala, hosteslerin koşuşturması dikkat çekti ve bu kez bir hostesin heyecanlı sesi duyuldu:

- Sayın yolcularımız! Bir yolcumuz aniden sancılandı. Bebeği olacak. İçinizde doğumdan anlayan kimse varsa, lütfen acil olarak buraya gelsin.

Çeşitli milletlerden yolcular birbirine bakarken, yine bizim ihtiyar yerinden kalkarak hostesler bölümüne yürüdü...

Kısa süre sonra da bir bebek ağlaması duyuldu ve hostesin kucağındaki erkek ufaklık, dünyaya ilk bakışlarını gönderiyordu.

Tabii olağanüstü yaşlı yolcu, sürekli alkışlarla yine sakince yerine oturdu...

Ancak, çeşitli ülkelerden oluşan tüm yolcular, meraklarını yenememişlerdi...

Bu adam kimdi?

Sonunda dayanamayıp, özür dileyerek; uyruğunu ve mesleğini sordular.

Yaşlı yolcu, bu soruyu sakince cevaplar:

- Türk’üm ve Köy Enstitüsü mezunu emekli bir öğretmenim…

*****                    

TEBESSÜM

İzin günü

Adam köşedeki kör dilenciye para verir. Dilenci adamın arkasından seslenir:

- Bakar mısınız, verdiğiniz para sahte…

- Ne sahte mi? Peki, sen nasıl anladın sahte olduğunu? Kör değil miydin?

- Hayır efendim… Ben kör değilim ama bu köşedeki kör dilencinin yerine duruyorum. Sağır ve dilsizim ben…

- Peki, kör olan nerede?

- Bugün izin günü, sinemaya gitti de…

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Bir milletin büyüklüğü, nüfusun çokluğu ile değil, akıllı ve erdemli kişilerin sayısıyla ölçülür.

Victor Hugo