Suriye'de 6 yılı aşkın süredir devam eden iç savaşın farklı yönlere evrildiğini, hedefin rejim değişikliği olmadığı artık net bir şekilde görülebiliyor. Rusya ve İran, Beşar Esad'ın koltuğunda kalmasından yana ama Suriye'de "vekalet savaşı"nı sürdüren diğer güçlerin bu konuda kafası net değil. Türkiye de buna dahil. Artık "Esad kalsın mı, gitsin mi" tartışması değil, "Kalsa da gitse de, nasıl bir Suriye şekillenecek" tartışması yapılıyor. 

Hiç tartışmaya gerek yok. Esad bir diktatör. "Ama"sız, "lakin"siz bir diktatör... Babası da diktatördü, kendisi de diktatör. 

Suriye'de evrensel hukuk kuralları değil, Esad kanunları geçerli. Hakimler, savcılar ve kolluk kuvvetleri, Esad'a göre hareket ediyor, kararlarını ona göre alıyor. Devletin istihbarat teşkilatı, ülkeyi korumakla değil Esad'ın iktidarını korumakla meşgul, tüm enerjisini buna harcıyor. Esad yönetimini eleştiren kim olursa olsun, gözaltına alınmazsa, tutuklanmazsa kendisini sistemin dışında buluyor. Esad'ı eleştirmekle "hainlik" eş anlamlı Suriye'de. Çünkü Esad diktatör...

Esad'a muhalif olan hiç kimse, serbest ticaret yapamıyor. Fikrini açıkça söyleyemiyor, söyleyince sonucunun kötü olacağını yaşanmış örneklerden dolayı biliyor.

Evet, Esad yapılan sözde seçimlerle sürdürüyor iktidarını ama yine de o bir diktatör.

Esad'la sandıkta yarışanlar, medyada yer bulamıyor. Devletin tüm iletişim organları Esad'a çalışıyor. Diğer medya organları da... Çünkü Esad diktatör, kimse aleyhine birşey yazamıyor, çizemiyor, sorgulayamıyor...

Esad'ın herhangi bir icraatını sorgulayan, eleştiren gazeteci işsiz kalıyor. Eğer farklı mecraları kullanarak aleyhte kamuoyu oluşturma fırsatını yakalarsa, ya istihbarat ya da polis yakasına yapışıyor, kelepçeyi takıp cezaevine götürüyor o gazeteciyi. Ülkeden kaçmayı başaramazsa tabii. Çünkü Esad bir diktatör...

Esad için "eşit vatandaşlık" yok. "Benim vatandaşlarım" dediği belli bir mezhebe ve fikre sahip insanlar arasında "eşitlik" var. Önce Esad seçiyor, sonra Esad taraftarları o seçilmişler arasında sözde seçim yapıyor. Çünkü Suriye'de demokrasi yok ve Esad bir diktatör...

* * *

Daha fazla uzatmaya, Esad'ın bir mezhebi araçsallaştırarak, babasından devraldığı diktatörlük sistemini yürüttüğünü tartışmaya da gerek yok. Neresinden bakarsak bakalım, Esad bir diktatör...

İşte, Suriye'de çıkan iç savaşın gerekçelerini üreten de bu diktatörlük sistemi. Esad, kendi destekçilerine, muhaliflerini "hain", "terörist" olarak göstererek, kendi toplumunun bir bölümünü ötekileştirerek, baskı altında tutarak, zulmederek, işinden, aşından, özgürlüğünden mahrum ederek hazırladı bu günleri. Suriye üzerine hesaplar yapan "küresel çete"nin en büyük sermayesi, mutsuz ve umutsuz halk kitleleriydi. Kimi kendisini "Sünni" olarak adlandırıyordu, kimi de etnik bir tanımla aidiyetini yansıtmayı tercih ediyordu. Bu farklılıkları kaşıdı önce küresel çete. Esad da bu gerilime hizmet etti. 

Suriye iç savaşının, duvara yazı yazan birkaç lise öğrencisinin gözaltına alınması, onların serbest bırakılmasını isteyen annelerinin de Esad polisinin zulmüne uğraması sonucu çıkan gerilimle başladığını hatırlayın. Kendisinden hesap sorulmayacağını bilmenin rahatlığıyla tetiğe basan Esad polisinin birkaç insanı öldürmesiyle çıktı evlerinden halk sokağa. Esad, daha fazla şiddete başvurdu, daha fazla zulüm yaptı, daha fazla kan akıttı. Polis Esad'ın polisiydi, hakim Esad'ın, savcı Esad'ın, istihbarat Esad'ın, devletin tüm organları Esad'ın, medya Esad'ın... Çünkü Esad bir diktatör, başka türlüsü olamazdı zaten.

* * *

6 yılı aşkın süredir devam eden iç savaşın, Esad'ın gitmesiyle biteceğini umanlar büyük bir yanılgı içinde. Bunu, "politika yapıcılar" da biliyor ama, halkın da bilmesi lazım. Esad gitse de, kalsa da Suriye'de silahların susması için on yıldan fazla süre var önümüzde. Silahlar sussa da, Suriye toplumu içerisindeki "düşmanlık", "kan davası" ne zaman biter? O ayrı bir tartışma. Sosyoloji biliminin bile tam cevabını veremeyeceği bir soru bu.

Diktatör Saddam'ın gitmesiyle Irak, diktatör Kaddafi'nin rezilce infaz edilmesiyle Libya huzura kavuştu mu? Her iki ülkenin kaynaklarını da, bugün çatışan gruplara silahı verenler sömürüyor. Halk daha sefil, daha yoksul, daha fazla özgürlüğünden yoksun ve nasıl bir güne uyanacağını bilmeden yaşıyor...

Suriye iç savaşının başlamasından bu yana, sadece "Esad muhalifi" denilerek "piyon" olarak kullanılan kesimlere dağıtılan silah bile dudak uçuklatacak boyutlarda. Suriye'nin yarısına dağıtılan silah, o bölgede yaşayan nüfusun iki katından da fazla.

Bu silahlarla, halklar birbirlerini öldürüyor, silahı verenler petrol yataklarını ve stratejik noktaları elinde tutmanın savaşını veriyor. Esad'ın, gülücükler saçarak Şam sokaklarında yürüdüğü, camide namaz kıldığı fotoğrafları servis ederek sempatik göstermeye çalışıyor Enformasyon Bakanlığı. Ama yine de Esad bir diktatör. Zaten diktatörler hep, zulüm yanında halkın kutsallarını kendisine araç kılarak yürütürler iktidarlarını. Esad, Suriye halkının "muhalif" bölümünün ölümünü "zafer" olarak gösteriyor, "taraftar" olanların ölümünü de kutsallaştırıyor. Ölümle, kanla, zulümle yürür diktatörlükler, başka şansları yoktur çünkü.

Ortadoğu'daki savaşlar, diktatörlerin ve onları kullanan emperyalistlerin savaşı. O yüzden Esad gitse de, kalsa da insanlık eğer "düşmanlaştırma ve ötekileştirme" zihniyetini öldürmeyi başaramazsa huzur bulamayacak...