Çok eskiden bu  yana "İstanbul'un taşı toprağı altın" sözünü duyarız. Tarihten bu yana tüm milletlerin gözbebeği olmuş bu şehire ilk köyden akınlar başladığında, yani "gurbetçiler" gelmeye başladığında daha sık kullanılırdı.

Şimdi bu mega şehrin taşı ve toprağı altından da değerli. Bir mezar yeri için bile milyon liralar konuşuluyor.

Şehrin, taşı ve toprağının ne olacağına ise büyük oranda belediyeler karar veriyor. Bir boş arazinin, ticaret alanı, konut alanı, sosyal hizmet alanı veya yeşil alan olup olmayacağına belediyeler karar veriyor. Ona göre imar planını yapıyor ve yürürlüğe koyuyor.

İşte yapılan o plan, bir karış toprağı bir anda "değersiz" hale de getirebiliyor, milyon dolarlık bir servet haline de...

Bütün bu süreci yöneten belediyeler, her ne hikmetse imar planı değişikliği ile oluşan ranttan en küçük payı alan oluyor. Gerek hakkıyla, gerekse de bir takım "Ali Cengiz oyunları" ile değişen imar planları, birilerini kısa sürede zengin edebiliyor. "Rant" ve "rantiye" sözcükleri işte bu "plan tadilatı" ile köşeyi dönenler için kullanılıyor. Pastayı hazırlayan da, büyüklüğüne karar veren de belediyeler.

Ama gelin görün ki, İstanbul'un ilçe belediyeleri borç içinde yüzüyor. 38 ilçeli şehirde bir tek belediye "denk bütçe" yapmayı başardı 2021 yılı için. Hakkını teslim edelim, o da ilk kez belediye başkanlığı yapan Silivri Belediye Başkanı Volkan Yılmaz'ın eseri.

Temizlik işlerini de taşeron şirketten alıp, belediye uhdesine taşıdı ve satın aldığı çöp araçlarıyla bu hizmeti belediye olarak direk sunmaya başladı. Araçlar belediyenin, çalışanlarla sadece belediye muhatap. Yani "taşeron" yok arada.

İFLAS ETMELERİ GEREKİR

Eğer belediyeler bir şirket olsa, Ticaret Kanunu'na göre çoktan iflas etmiş olması gerekiyor. Çünkü her yıl bütçeleri açık veriyor. Bunu da borçlanarak kapatıyorlar. Devasa borcu olan belediyeler var ve bunların bir çoğu "enkaz devraldık" diyerek izah ediyor durumu. Fakat süreçte değişen birşey yok.

Hangi belediye meclis toplantısı ile ilgili haberi okusam veya izlesem, gündemde mutlaka bir imar değişikliği maddesi bulunuyor. Sık sık da Belediye Başkanı için "borçlanma yetkisi" gündemi geliyor Belediye Meclisi'nin önüne.

Belediyenin genel durumuna baktığınızda tam bir "ayranı yok içmeye" hali dikkat çekiyor. Mevcut yönetimin "Biz herşeyi çok güzel yapıyoruz" demek için harcadığı reklâm-ilan bedellerinde sürekli artış var. Bir de "hizmet aracı" olarak kiralanan ve belediye uhdesinde bulunan belli birimlerin emrine verilen araç filosu. Hiç azalmıyor, devamlı artıyor. Bunlar öyle, park bahçe düzenlemesinde, temizlikte, yol ve kaldırım bakımında kullanılan araçlar değil. Binek tipi araçlar. Kiraları da hayli yüksek.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi dönemine de bu tip kiralık araçlar damgasını vurmuş, "israf" denilen araçların aynen tekrar kiralanıp "eski hamam, eski tas"a dönülmemiş miydi?

AYAK FAZLA BÜYÜYOR

Belediyelerin faaliyetlerine, harcamalarına baktığımızda "vur patlasın, çal oynasın" tarzı giderler, borçlanmanın nedenini de ortaya koymaya yetiyor. "Kültür sanat hizmet alımı" kalemine bakınca, bambaşka bir manzara çıkıyor karşımıza. İlçe halkının şehrin tarihi yerlerini, cami ve türbelerini gezmesi için yapılan bir ihale bile onlarca milyon lira tutuyor. Belediyenin, "vatandaşı gezdirmek" gibi bir görevi olmamasına rağmen. Oy avcılığı uğruna "ikram vs." derken "hizmet" adı altında her yıl yüzlerce milyon liralık bir gider hanesi oluşuyor belediye bilançosunda.

Şehir geliştikçe belediyelerin gelirleri de artıyor. Emlâk Vergisi, Çevre Temizlik Vergisi, İlan ve Reklam Vergisi (Tabela vergisi de deniliyor), işyeri açma veya pazar çalışma ruhsatı harcı gibi bir çok gelir kalemi var belediyenin. İller Bankası'ndan aldığı hisse hariç.

Gelir artıyor ama, açık da her yıl büyüyor. Çünkü hiç bir belediye başkanı ayağını yorganına göre uzatmayı tercih etmiyor. Şatafattan, debdebeden vazgeçmiyor. Yüksek kaşeli sanatçılara konser verdirme dahil "vur patlasın çal oynasın" belediyeciliği ile yönettikleri kurumun bütçesini her yıl büyük açıkla kapatıyorlar.

Ama imar planı ile üretilen ranttan her ne hikmetse belediye kasasına çok küçük bir pay giriyor. Ama hepimiz biliyoruz ki, o üretilen ranttan belediyeye ödediğinden kat kat fazlasını başka yerlere ödemek zorunda kalıyor plandan yararlanan.

İlçe belediyeleri, borçlarını kapatmak için Maliye'ye ilçedeki cami, çocuk parkı gibi alanları devredip bilançolarına makyaj yapmaya çalışıyor. Ya da İmar Yasası çerçevesinde vatandaşın arazisinden kırparak ürettiği araziyi satmakta buluyor çareyi. Ve, sattığı arazinin imar planı satıştan sonra değiştiriliyor ve kıymeti daha da artıyor...

Sonuçta belediyelerin borçları hızla artıyor ve döndürülemez hale geliyor. Eğer bu çarpık düzene bir çerçeve çizilip, gereği yapılmazsa yakın gelecekte belediyelerin maaş ödemeleri bile tehlikeye girecek.

Suyu getirenle testiyi kıranı ayırd edelim. Ama aynı zamanda suyu getirmek için testiyi icralık yapanları da gözden kaçırmayalım.