Beklemekten usanılır mı?

Abone Ol

Rahmetli manevi ağabeylerimden Mehmet Zeki Akdağ, bir şiirinde “Bekle bekle beklemekten usandım,” demişti.

Çay ehli kişiler “bekle bekle beklemekten” usanmamalı. Zira, bir tarlaya çay diker, büyümesini beklersin. Güneş görür büyür, hasadını beklersin. Hasat gelir kesilir, kurumasını beklersin. Kurur dem olur, suyunun kaynamasını beklersin. Bir güzel çay görmek için bir ömür beklersin.

Aldı Temel:

Tarlamın hasadı çay

Gönlümün muradı çay

Damağımda buruk tad

Huzurumun adı çay

Aldı Fedime:

Gülüşün hecesinde

Gündüzle gecesinde

Yaprak yaprak topladım

Gönlü çay bahçesinde

Çay toplayan kızlar, bu yaprakların deminin, kaç aşığın boğazından geçeceğini, kaç sevgiliye gümüş tepside sunulacağını nereden bilsin? Hatta Emirgan’a kadar ulaşabileceğini?:

Emirgânda çay tüter

Yaprağı dağda biter

Çay toplayan kızlar eş

Çaydanlık ateş ister.

Çaya ilişkin ne güzel şakalaşmalar var: Arkadaşına çay ısmarlatmak isteyen kişinin kurnazlığına bakınız:

“Senin sesin güzeldir, iki çay söylesene.”

Çay tarihçesine de göz atalım istiyorum:

Çayın Beş bin yıllık geçmişi biliniyor. Her ne kadar Hunların çayı daha önce bildiği söylense de, Türk dünyasına geliş rivayeti, on asır geriye uzanıyor. Anadolu’ya geç girdi ama köklü girdi. Demlemeden, ikram gelenek göreneklerine, araç gereçlerine kadar, kendimize özgü, folklor, etnografya ve kültür oluşturduk.

Denir ki. "Çay, Hz.Adem (a.s) zamanından beri var. Hz. Adem (a.s), tövbe edip göz yaşları yere düşünce çay bitkisi yaratılmış. Kalplerinizin yumuşamasını istiyorsanız çay için."

Türk dünyasına girişine ilişkin rivayet şu şekilde anlatılıyor:

“Hoca Ahmet Yesevi, Hıtay sınırında Türkistan köylerinin birinde konuk olur. Hava sıcak, Yesevi, yorgundur. Konuğu olduğu Türkmen’in komşusunun eşi doğum yapmak üzeredir. Türkmen, Hoca Ahmet Yesevi'den dua ister, Ahmet Yesevi de dua eder. Allah'ın izniyle Türkmenin isteği hemen olur. Türkmen bu duruma çok sevinir. O yörenin önemli bir ikramı olan çay kaynatıp getirir. Hoca Ahmet Yesevi çayı sıcak sıcak içince terler ve yorgunluğu gider. Sonra:

"Bu şifalı bir şey imiş, hastalarınıza bundan içirin ki şifa bulsunlar. Allah kıyamete kadar buna revaç versin," demiş. Çay bundan sonra Türkler arasında şifa verici bir içecek olarak kullanılmaya başlamış. Sabah kahvaltısından gecenin geç saatlerine kadar hayatımızın içinde yer almış.

Osmanlılar II Abdülhamit döneminde çayla tanıştı. Japonya’dan getirilen fidelerle çay tarımı Bursa’da yapılmaya çalışıldı.

1910 yılında Seyit Mehmet İzzet Bey, “Çay Hakkında Malumat” adıyla bir kitap yazdı. Bu kitapta, çayın doğuşu, yetiştiği coğrafyalar, faydaları, çay çeşitleri, çayın pişirme yöntemleri hakkında birçok bilgi okuyucuya sunulmuştu.

Daha sonra Halkalı Yüksek Ziraat Okulu Müdür Vekili Ali Rıza Erten başkanlığındaki bir heyet Rize ve çevresinin çay tarımına uygun olduğunu rapor ettiyse de 1. Dünya Savaşı uygulama yapılmasına engel oldu. 1924’e gelindiğinde bir kanunla çay yetiştirilmesi teşvik edildi 1940’da “Çay Kanunu” çıkarılırken, 1947’de Rize’de ilk çay fabrikası açıldı.

Çayın Türkiye'deki yolculuğu ve çay sevgimize ilişkin bazı tarihi ve ilginç bilgileri şöyle sıralayabiliriz:

Zihni Derin’in ilk çay tohumlarını, Batum'da sınırda engellenmesin diye bir baston içerisinde gizlice getirildiği söylenir.

Türk halkının milli içeceği çaydan önce kahveydi. Zaman içinde kahvehaneler çay evlerine dönüştü.

Direklerarası'nda, kıraathaneler arasına sıkışmış küçük çaycılar çokça müşteri toplar oldu. Hacı Reşit'in çayevi aralarında Ahmet Rasim ve Cenap Şehabettin’in bulunduğu edebiyatçıların uğrak yeriydi.