Bayramın Tadını Kaçıran Şeyler
Ülke genelinde bayramda da tansiyon düşmedi. Can sıkıcı gelişmeler yaşandı. Geleceğe umutla bakmamızı engelleyen, içimizi karartan, hatta derin düşüncelere dalmamızı gerektiren gelişmeler. Hepsini bir arada düşününce endişelenmemek elde değil.
* * *
Alt alta sıralayalım bu gelişmelerin bazılarını ki, neden böyle düşündüğümüz daha net anlaşılsın.
Sinop'un Durağan İlçesi'nde sokağa çıkma yasağı ilan edilecek kadar büyük meydan kavgası yaşandı. İki mahallenin sakinleri arasında yaşandığı belirtilen ve yüzlerce kişinin katıldığı kavgada 15 kişi yaralandı.
Kavganın çıkış nedeni olarak gençler arasında çıkan sürtüşme gösteriliyor ama, kavganın taraflarının etnik mensubiyeti gündeme getirilince insan endişelenmeden edemiyor. Düşünsenize, iki gencin kavgasına ardından yüzlerce kişi karışıyor, silahlar çekiliyor ve ateşleniyor.
Durağan'daki polis güçleri, kavgayı önlemekte yetersiz kalınca çevre il ve ilçelerden takviye kuvvet isteniyor. Kaymakamlık, çareyi sokağa çıkma yasağı ilan etmekte buluyor. Kavganın ardından 3 muhtar görevden alınıyor...
* * *
Erzurum'da da benzer olaylar yaşandı... Bir aşiretin üyesi dayı-yeğen arasında ev paylaşımı yüzünden çıkan kavganın ardından yüzlerce kişi adeta meydan savaşı yaptı. Taşlı sopalı kavgada 3'ü polis olmak üzere 8 kişi yaralandı. Kavga, çevik kuvvetin müdahalesiyle son buldu.
Yine aynı gün Gaziantep'te, Suriyeli bir gencin bir kadına tacizde bulunduğu iddiasının ardından toplanan kalabalık, 4 Suriyeliyi darp edip, yaşadıkları evleri taş yağmuruna tuttu. Yine çok sayıda polisin güçlükle önlediği olayların ardından 8 kişilik Suriyeli aile, polis koruması eşliğinde sokaktan tahliye edilip başka bir yere götürüldü...
Üç olayın da siyasi yönünün olmaması sevindirici. Durağan'daki kavgaya katılanların "etnik" aidiyet duygusuyla hareket ettiği iddiasının da doğru çıkmamasını umut ediyorum.
Ama bu olayların değişik yerlerde, farklı sebeplerle ortaya çıkıyor olması endişelenmemiz için yeterli sebep...
* * *
Ortaya çıkan sonuç net olarak şu: Toplumda kimsenin fark etmediği bir gerginlik var. Adeta barut fıçısı gibi, küçük kıvılcımlar patlamalara yolaçıyor. Bazen iki gencin kavgası, bazen arazi sürtüşmesi, bazen de laf atma, yan bakma oluyor sebep. Ama sonuç gitgide büyük kalabalıklar karışıyor kavgalara...
Bu sütunda birkaç kez bu gerginliğe yol açan sebepler üzerinde durduğum için tekrarlamayacağım.
Toplumun "kanaat önderi" olarak gördüğü, fikirlerinden, söylemlerinden etkilendiği isimlerin artık bir söylerken 5 değil 10 düşünmesi gerekiyor. Her türlü olumsuzluğu "karşı taraf" olarak adlandırdığı kesimlere yükleyip, tüm sorumluluklardan sıyrılarak hatalarını örtmeye çalışanların da artık çok daha dikkatli olması şart.
Türkiye'de daha önce Kahramanmaraş, Çorum olayları gibi "provalar" yapmış dış dinamiklerin yıllardır kabuğunu kaldırmak istediği yaralara sahibiz. Her türlü ayrıştırıcı, ötekileştirici söylemi kullananlar da o dinamiklerden başkasına hizmet etmiyor söylemleriyle.
* * *
Herkesin şapkasını önüne koyup düşüncelerini, tavırlarını gözden geçirmesi gerektiği bir dönemdeyiz. Türkiye'yi Suriyeleştirmek, Ortadoğu'nun içinde debelendiği bataklığa sürüklemek için uğraşanların değirmenine su taşıyan her adım, bu ülkeye ve millete ihanetten başka bir anlam ifade etmiyor artık.
Yazılarıyla, sözleriyle toplumun bir kesimini etkileyecek güce kavuşmuş olan aydın, gazeteci, mütefekkir, mürşit, sanatçılar yanında siyasetçilere de büyük sorumluluklar düşüyor. Özellikle, "takke düşmüş, kel görünmüş"ken hâlâ "Benim saçımı siz yoldunuz" diye başkalarını suçlamayı alışkanlık haline getirmiş, hatalarıyla yüzleşmekten kaçınan "erdemsiz" tipleri toplumdan uzak tutmak, etkisiz kılmak hepimizin selametine olacak.
Ekranlarımızı ve sütunlarımızı bu tiplere kapatmanın yollarını bulmak da biz gazetecilerin görevleri arasında...