Hani yaşlıca insanlar hep konuşurlar ve eski günlere duydukları özlemi; ‘’ efendim nerede o eski ramazanlar’’ gibi cümlelerle anlatmaya çalışırlar ya sizin de içinizde böyle bir özlem varsa Bayramiç’e gelin. Fizik anlamında olmasa da duygusal anlamda zamanda yolculuk Bayramiç pazarında mümkün.

İnsanlar Kaz dağlarından topladıkları Ege otlarını, yaptıkları salamura, yuvarlama, kırma zeytinleri, peynirleri, yoğurtları yere serdikleri örtülerin ve tezgahların üstünde satıyorlar.

Limon otu, turp otu, şevketi bostan, hindiba, arapsaçı pazara gelen otlardan. Diyelim ki hindiba istediniz; yörük teyzem aman dur çok oldu demeye kalmadan koca bir poşeti doldurur tutuşturur elinize ve karşılığında sizden isteyeceği para ya on liradır ya da beş. Bir elinizdeki kocaman poşete bakarsınız, bir verdiğiniz paraya şaşırırsınız. İşte başladı zamanda yolculuğunuz.

Soğanların, marulların arasında dağlardan toplanmış nergis, menekşe, yabani laleleri görüp bir anda pazar yerine girince başınızı döndüren kokunun bu çiçeklerden geldiğini anlarsınız.

Öyle seralarda yetiştirilip; büyük şehirlerde çiçekçilerde satılanlara benzemez bunlar. Alıp götürürsünüz evinize; eviniz bir hafta nergiz kokar, menekşe kokar.

Fotoğraflarını gördüğünüz bu çiçeklerin demeti beş liraydı geçen hafta.

Bolca zeytin, zeytinyağı, peynir, yoğurt, süt, salça, ekşi mayalı, nohut mayalı ekmekler olur pazarda. Zeytinyağından yapılmış sabunlar mis gibi kokar.

İnsanlarının gözü toktur. Aldırmazlar öyle 50-100 gram fazla gelen ürünlere. Hemen poşeti tutuştururlar elinize. Büyük şehirlerde alışık olmadığımız bir durumdur bu. Şaşırırsınız.

Dokunma! Elleme! Gibi söz duyamazsınız burada. Kendinizin seçeceğini anlarlarsa poşeti atıverirler önünüze, istediğiniz gibi seçer alırsınız meyvenizi, sebzenizi.

Bir de küsürat varsa mutlaka silerler. Otuz iki tuttu sen otuz ver der geçerler.

Ruhen bir zaman yolculuğunun içinde olduğunuza eminsinizdir artık. Nerede o eski ramazanlar, nerede o insanlar diye soranlara burayı göstermek istersiniz. Ama kısa bir sürede sadece hissettiklerinizdir bunlar.

Bayramiç’te sahura klarnet ve keman sesiyle de kalkabilirsiniz. Davulla değil klarnet ve kemanla uyandırıyorlar insanları. Hatta pencereden ‘’caba’’ atarsanız yani bahşiş verirseniz pencerenizin altında istediğiniz şarkıyı da çaldırırsınız.

Bir süre yaşamadan hiçbir yeri tanıyamazsınız. Yaşadıkça da anlamaya başlarsınız. Anladıkça zamanın yavaşladığını da hissedersiniz. Aslında yavaşlayan zaman değil sizsinizdir. İçinizdeki telaştan, yetişmeye çalışmaktan vaz geçiyorsunuz demektir.

Eğer bir gün yolunuz Bayramiç pazarına düşerse eminim bana hak verirsiniz. Ruhen ve kalben zaman yolculuğunu duyumsayacağınızı garanti ederim sizlere.