Ülkelerin, krallıkların, imparatorlukların, hükümetlerin, devletlerin kısaca yaşamın kırılma anları vardır. O kırılma anında söylenen bir söz, gerçekleştirilen bir eylem, tavır, davranış sembol olarak tarihin sayfalarında yaşamaya devam eder.

Fransa kraliçesi  Marie Antoinette’in halk açlıktan ayaklanınca; ‘’ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler’’ sözü belki bunların en ünlüsüdür.

Filipinler diktatörü Ferdinand Marcos 20 yıllık iktidarından devrildiğinde, eşi İmelda Marcos’un üç bin çift ayakkabıya sahip olduğu ortaya çıkmış ve günlerce Dünya basınında yer bulmuştu ayakkabı fotografları. Ferdinand Marcos’un devrilmesini bu üç bin çift ayakkabı inanılmaz bir haklılık seviyesine taşımıştı.

Dün bir fotoğraf dolaştı sosyal medyada. Boşandığı televizyon kanalı sahibi eşinden aldığı astronomik tazminat ile gündeme gelen, magazin basınında yer almaktan başka bir yeteneği olmayan kadına; şimdiki sevgilisi özel uçak bulamadığı için bir yolcu uçağının tüm biletlerini alarak bu kadını ve kızını uçurmuş.

Ne kadar paranızın olduğu, hangi yeteneklerinizin olduğu, paranızı nasıl harcadığınız bizleri hiç ilgilendirmez. İnsanlar Covid 19 nedeniyle işlerinden olmuş, kiralarını ödeyemez halde çocuklarının karnını doyurmaya çalışırken bu tür bir paylaşım yapmak densizliktir, ayıptır.

Çöplerden ekmek toplayan insanların, dağılmış pazaryerlerinde; atılmış, çürük ve ezik meyveleri, sebzeleri toplayan insanların fotoğrafları boy boy yayınlanırken marifetmiş gibi, başınız göğe ermiş gibi boş uçaktan fotoğraflar paylaşmak  arsızlıktır.

Kolombiyalı uyuşturucu kaçakçısı Pablo Escobar meğer ne onurlu bir insanmış. Polisten kaçarken kızı üşümesin diye Pablo Escobar iki milyon dolar yakmıştı. Her musibetin mutlaka bir yararı olurmuş; bakın bazı musibetler eli kanlı bir uyuşturucu kaçakçısını bile sempatik hale getirebiliyor.

Ne diyeceğimi bilemiyorum. Paranız vardır ve  sevdikleriniz üşümesin diye kamyon kamyon yakabilirsiniz. İsterseniz 300 kişilik uçağı kiralayabilirsiniz. Size kalmış. Ama bu günlerde; onca acı ve açlık varken dünyada; böyle densiz paylaşımlar yapmayı doğru bulmuyorum.

Hepimizin ayaklarında demirden ayakkabılar var sanki. Ve bizler dibe batmamak için durmadan çabalamak zorundayız. O uçağın içinden uzanarak demirden ayakkabılarımıza yapışıp bizleri dibe doğru çekmeye çalışıyorlar.

Yorulduk. Çok yorulduk. Öyle bildiğiniz bir yorgunluk değil bu. Sanki insanlar bir kıvılcım bekliyor. Bir şeyler olacak ve kimse durduramayacakmış gibi.

Ben toplumun, insanların gerginliğini hiç böyle yoğun hissetmemiştim. En ufak tartışma kavgaya dönüşüyor. Sokakta, iş yerlerinde, sosyal medyada yani insanların karşı karşıya geldiği her yerde gerilimi görmek mümkün.

Uçaktan yayınlanan o fotoğrafları görünce aklıma gelen ilk sözcük ‘’BATIYORUZ’’ oldu. Sonrasında ‘’UTANMIYORUZ’’ geldi. Belki gerçekten batacağız ve o fotoğraflar  İmelda Marcos’un ayakkabılarının fotoğraflarının yanına asılacak.

Yanlış anlaşılmasın lütfen; ben asla magazin olaylarını takip eden biri değilim ve bundan dolayı da çok mutluyum. Ne yazık ki iletişim amaçlı kullandığım bir uygulamada bu türden olaylarla karşılaşıyorum. Bu durum da sanırım bu yüzyılın bize yaşattığı bir açmaz. Kaçıyoruz ama saklanamıyoruz. Mutlaka bazı çirkinlikler bir yerlerden sızıyor kurmaya çalıştığımız dünyanın içine.

Daha da acı olan ne biliyor musunuz; dağılmış pazar yerlerinden çürük meyve ve sebze toplayan o insanlar evlerine gidip magazin programlarında o kadını ve benzerlerini seyrediyorlar.

Batıyoruz ama hiç utanmıyoruz.