Azat olun bebeklerim

Abone Ol

Renkler ve zevkler tartışılmaz. Sesler ve damak zevki de öyle. Bu düşünce, felsefe tarihinin başlangıcından beri vurgulanmış. Söz edenlerden biri Herakleitos olmuş. “Gözler ve kulaklar insan için kötü tanıklardır; özellikle de kişide bunların dilinden anlayabilecek bir ruh yoksa” diyor. Aslında ne doğru ne yanlış? Bu da tartışma konusu:

Demokritos hiçbir şeyin doğru ve belirgin olmadığını söylüyor. Balın kimine acı, kimine de tatlı geldiği olgusuna dayanarak, onun kendiliğinde ne acı ne de tatlı olduğu sonucunu çıkarıyor.

“Güzellik, bir varlık ya da bir nesnenin kendisini gören kişide hoş deneyimler yaşatmasıdır,” derler.  Şiirde şarkıda, mimaride, heykelde, resimde olabileceği gibi, canlı varlıklarda da olabilir.

Aşık Veysel’den alınan çiçeklere ilişkin anonim türküyü örnek verebiliriz:

“Çiğdem der ki ben elayım

Yiğit başına belayım

Hepisinden ben alayım

Benden ala çiçek var mı

Lale der ki behey Tanrı

Neden benim boynum eğri

Yardan ayrı düştüm gayrı

Benden ala çiçek var mı

Nevruz der ki ben nazlıyım

Sarp kayalarda gizliyim

Mavi donlu gökyüzlüyüm

Benden ala çiçek var mı

Sümbül der ki boynum uzun

Yapraklarım düzüm düzüm

Beni ak gerdana dizin

Benden ala çiçek var mı

Türkünün bir başka varyantında gül ve fesleğen yarışmaya girer. Çiçekler, insan gibi konuşur. Farklılık ve güzelliklerini anlatırlar. İnsanlar da çiçekler gibi değil mi?  Her biri farklı farklı, ayrı güzellikler taşıyabilir. Güzellik güzel olan nesnede midir yoksa gören gözde midir? Bu kişiye göre değişmekte.

Kimi zaman özenip bezendiğim, duygularımı yansıttığım, tüm kişilerin görmelerini, okuyup empati yapmalarını istediğim yazılarım oluyor. Cümle okuyucunun beğenisine sunuyorum. Okuyan, beğenen sayısı yok hükmünde kalıyor. Bazen, sıradan yazılmış bir yazıyı, yüzlerce kişi beğeniveriyor.

Oysa, görecek bir göz, duyacak bir kulak, anlayacak bilinç ve de marifete iltifatı kim istemez ki?

Bir türkümüzde üç kız, yoldan geçen yolcuya hangilerinin daha güzel olduğunu sorarlar:

Benim adım benli Ayşe

Benlerim var köşe köşe

Yolcu dayı binler yaşa

Şu mu güzel bu mu güzel ben mi güzel

Benim adım benli Fatma

Gaşlarım var galem çatma

Yolcu dayı hile katma

Şu mu güzel bu mu güzel ben mi güzel

Benim adım benli Döndü

Gaşlarıma galem gondu

Yolcu dayı hemen şimdi

Şu mu güzel bu mu güzel ben mi güzel

Yolcu dayı bir tercih yapmakta zorlanır veya hiçbirini kırmak istemez, “Üçünüzü bir severim,” der.

Benzer bir durum, Aşık Ruhsati’nin başına gelmiş. Üç kızın birini seçmek zorunda kalmış:

“Yârin bağçesinde üç gül açılmış

Ak gül kırmızı gül ille sarı gül.

Üçü birbirinden fazla saçılmış

Ak gül kırmızı gül ille sarı gül.

Biri kirpiğini süzüp geliyor

Biri yüreğimi ezip geliyor

Birisi zülfünü düzüp geliyor

Ak gül kırmızı gül ille sarı gül.

Birinin kaşları benzer hilâle

Birinin dudağı dönmüş zülâle

Birisi açılmış kırmızı lâle

Ak gül kırmızı gül ille sarı gül.

….”

Ama Cahit Külebi’nin sevdiğim bir şiiri var ki, onu bir azatlık ödülü olarak size sunacağım:  

“Eğer kuvvetim yetse benim

Rıhtıma koşarım yalnayak.

Halatlarını bütün gemilerin

Bıçağımla keserim.

Gemiler açılır salınarak,

Ben de artlarından bakarak

Gülerim,

Bütün kuvvetimle bağırarak,

Azat olun gemilerim, azat olun gemilerim!

Eğer kuvvetim yetse benim

Kentin bütün çocuklarını alırım evlerinden

Hepsine kiraz çiçeklerinden

Bir çift kanat takarım.

Çocuklar havalanır uçarak

Ben de artlarından bakarak

Gülerim,

Bütün kuvvetimle bağırarak

Azat olun bebeklerim, azat olun bebeklerim!

Sonra da kendi kendime

Artık işin kalmadı derim,

Çeker arabamı giderim.”