Yazılı basın için çok zor bir süreç yaşanıyor.

Eskiden televizyonlar çıkınca gazetelerin işi zorlaşmıştı, şimdi internet de eklendi.

Günlük gelişmeleri öğrenmek için akşam haberlerini beklemeye bile gerek kalmadı, anlık bütün gelişmeler, haberler internet üzerinden öğrenilebiliyor.

Eskiden gazetelerde tashih servisleri vardı, her haber son kelimesine kadar okunur, harf hataları bile olmaması için azami gayret gösterilirdi.

Televizyon haberciliği ile birlikte haber dili çok bozulmaya başlamıştı, internet haberciliğinde ise neredeyse dil bile kalmadı.

Habercilik ise ayaklar altında…

Gazetelerin haber siteleri veya internet haber sitelerine bakıyorsunuz, bir başlık dikkatinizi çekiyor…

Okumak için haberi tıklıyorsunuz…

Başlığın altında gazetecilik dilinde spot diye tabir edilen haberin özeti… Özet kısmında haberin başlığıyla ilgili en küçük bir bilgi bile yok.

Haberi okumaya başlıyorsunuz, başlık kısmı haberin içinde bazen tek kelime ile geçiyor, bazen o bile yok. Başlıkla alakasız, çoğu zaman konudan uzak bir haber…

Haberin uzunluğu, gereksiz ayrıntıya yer verilmesi, konuyla ilgisi olmayan hususların habere sokuşturulması ayrı bir garabet…

En küçük haber bile birkaç sayfaya yayılıyor ve bir cümle sonrasında devamını okumak için tıklayın uyarısı ile karşılaşıyorsunuz.

Sabırla devam ediyorsunuz ama haberin başlığıyla ilgili yine hiçbir şey yok…

Sadece dikkat çekmek için o başlık atılmış… Okuyucuya yazık değil mi?

Televizyonlardaki “az sonra” kandırmacasının değişik versiyonu…

Bir de hep aynı başlıklar kullanılıyor…

Şehit haberi verilecek… Hep aynı başlık… “Bakanlık acı haberi verdi…”

Körpecik bir evlat, vatan için şehit olmuş… Şehidin adı bile başlıkta anılmıyor … Başlığı görünce insanın canı daha da yanıyor…

Klasikleşmiş başka bir başlık daha var; “Duayen gazeteci öldü.”

Vefat eden tüm gazeteciler için mi aynı başlık kullanılır…

İsmini yazmak çok mu zor; eskiden sayfada başlık uzun olmasın diye kısaltılırdı da internette niye bu saçmalık yapılıyor, anlamak mümkün değil…

İnternette, hele hele sosyal medyadaki yalan yanlış trol haberleri ayrı bir felaket…

Daha büyük felaket ise trol yalanlarının gerçek diye anlı şanlı gazetelerin internet sitelerinde haber olmasıdır…

Her şeyimiz gibi internet haberciliğini de bitirdik…

*****

Hırsızlar kasabası

Bir kasabada her gün hava kararınca, insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini yanlarına alır, komşularının evlerini soymaya giderlermiş.

Gün doğarken geri döndükleri her seferinde kendi evlerini de soyulmuş durumda bulurlarmış. Ama ülkede kimse kaybetmezmiş, çünkü herkes birbirinden çalarmış.

Bir gün, nasıl olmuşsa, dürüst bir adam kasabaya gelmiş. Geceleri, diğerleri gibi çantasını fenerini alıp hırsızlığa çıkmaktansa, evinde kalıp çalışmayı tercih edermiş bu adam.

Hırsızlar da onun evinin önüne geldiklerinde içeride ışık yandığını görünce döner giderlermiş. Bu durum bir süre devam edince, ahali ona kızmaya başlamış: “Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını engellemeye hakkın yok” demişler.

Bunun üzerine dürüst adam, geceleri ışığını söndürüp dışarı çıkmaya başlamış. Her gece, hırsızlık yapmadan orada burada dolaşır durur, sonunda yatmaya evine dönermiş. Her döndüğünde evini soyulmuş bulurmuş.

Sonuçta bir haftadan daha az bir sürede, yiyecek içecek hiçbir şeyi kalmamış ve kasabayı terk etmek zorunda kalmış.

Kasabada hırsızlıkta ustalaşıp giderek zenginleşenler, kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar.  Zamanla, zengin fakir ayrımı çoğalmış.  Zenginler mallarını korumak için bekçiler tutmuşlar, hapishaneler kurmuşlar. Kendi mallarının çalınmasını da yasadışı ilan etmişler! Ancak yoksulların mallarını çalmak hâlâ serbestmiş!

Bir süre geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş.  Çünkü, yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da kasabayı terk edip gitmişler.  Zenginler ve maaşlı soyguncular ise kasabada soyacakları kimse kalmadığından servetlerini yavaş yavaş yitirmeye başlamışlar.

Sonunda zenginler eski düzeni yeniden sağlamak için kasabayı ilk terk eden dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler. Sora sora nerede yaşadığını öğrenmişler.

Evine gittiklerinde kapıda yazılı bir kağıt görmüşler. Kağıtta şunlar yazıyormuş: “Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa, her şey için çok geç olmuş demektir…”

(Alıntıdır)

*****             

TEBESSÜM

Hasta

Adamın biri doktora gider. Doktor sorar:

- Şikâyetiniz nedir?

- Unutkanlık...

- Belirtileri neler?

- Neyin belirtileri?

- Unutkanlık dediniz ya!

- Ne unutkanlığı?

*****

GÜNÜN SÖZÜ

İnsanlar başaklara benzer, içleri boşken başları havadadır, doldukça eğilir.

Montaigne