İstanbul’dan Kaçırılan Sanat Hazineleri

Kütüphane manastırın ana kilisenin arkasında yer alır. 2116 Yunanca el yazması ve 165 kodeks içerir. Aralarında uncial el yazmaları arasında İncil’in: Codex Coislinianus, Codex Athous Lavrensis, 049 Uncial, Uncial 0167 ve minuscules 1073, 1505, 2524, 1519, aynı zamanda üzerinde 20.000 basılan kitaplar ve diğer dillerde yaklaşık 100 el yazması kitap vardır. Koleksiyon, dünyadaki en zengin Yunan el yazması koleksiyonlarından biridir.

Vestry ana arkasında kilisenin en önemli eserler bazıları, bir el yazması olan gospel bir ile altın Nikephoros II Phokas bir hediye ve Athanasius beri keşişlerin listesi (Kouvaras)’dir kapak. Bütün tarihini kapsayan 2500 simgeler vardır menâkıbnâmede ait ikinci bin döneminden kalma.

Öte yandan; Lavra Manastırı kütüphanesi ve özel arşiv bölümünde ise; çok dil bilen genç Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılı öncesi, İstanbul’u fethedeceğini öngören, Bizans Yetkilileri ve Ortadoks Kilisesi Papazları; Ayasofya Kilisesi ve İstanbul’daki başka yerlerde bulunan kıymetli tarihi eserleri, belgeleri, resimleri, tablo ve heykellerin çok önemli bir kısmını, buradan (Kostantinopolis)’den alarak; Ayan Oros Adası’ndaki Büyük Lavra Manastırı depolarına taşımışlardır. Bu eserlerin bir kısmı, burada sergilenmektedir…

Erkekler Cumhuriyeti Kutsal Ada’da 5 gün, 5 gece

Müsayipzade Celal’in yazdığı “Ayan Oros Kadısı” tiyatrosunu izleyeceğim, yeniden… “Gülün Adı”nda, zaman Ortaçağ idi. Oysa, Ayan Oros ya da özgün adıyla Agion Oros’ta zaman, bugünkü zaman. Ama her şey 15. yüzyıldaki gibi… Yükselen kayalıklara yapılmış Romen Manastırı’na, dağ yollarındaki uzun ve zahmetli bir yürüyüşten sonra ulaşabilirsiniz. Ben de öyle yaptım. Akşama doğru ulaştığım manastırda, “Hoşgeldiniz ikramı” rakı, su, kahve ve lokumdu. Tam 50 papazın yaşadığı ve benim gittiğim Pazar günü, Selanik’ten özel vize alarak benimle birlikte feribotla adaya gelen yüzlerce Ortadoksun katıldığı yılın en büyük yortu ayini, (sağdaki fotoğrafta görülen renkli) Büyük Lavra (İstanbul) Manastırı’nda yapıldı.

Ayanoros’a, Ortadoks olmayanlar ayak basamıyor. Fener Patriği Bartelemos’un özel mektubu üzerine, Başpapaz Angolidos Yakodos’un (85) davetlisi olarak katıldığım yemekte; altında yıllanmış şarap mahsenleri bulunan mermer masaların üzerinde mükemmel bir sofra vardı. Ortadoks olmayanların ayak basmasına izin verilmeyen ve eşcinselliğin meşru olduğu Atos Dağı Manastırlarında Ortaçağı yaşayan Ortadoks keşişler; kadınlar başta olmak üzere, Ayan Oros’ta hiçbir dişi canlının yaşamasına izin vermiyorlar. Çünkü, Meryem Ana’dan sonra gelen tüm dişilerin “şeytan” olduğuna inanılıyor. Olanlara ağız dolusu gülen, Ayan Oros’un eşekleri, atları, kedi ve köpekleri bile erkek…

Çünkü, Meryem Ana’dan sonra gelen tüm dişilerin şeytan olduğuna inanıyorlar. Musayipzade Celal’in “Ayanoros Kadısı” oyununu izlemelisiniz, yeniden… Manastırlarda yaşam, her sabah saat 04:00’te çan sesleriyle başlıyor. Saat: 06:00’ya kadar, her 15 dakikada bir, elindeki uzun kalasa ağaç tokmakla vurarak melodik sesler çıkaran uyandırma görevlisi papaz, manastırın her köşesinde dolaşıyor.

Dış duvarları kızıla boyalı ve çatısı ince taş kaplı yaşlı kilisede önce üç mum yakılıyor; sonra da sabah duası yapılıyor.

Kahvaltı sonrası, herkes işinin başına gidiyor. Tarlalarda, bağlarda bahçelerde çalışanlar, manastırların ve papaz evlerinin mutfağından marangozhanesine her işini yapan, hep papazların kendileri.

Manastırlarda üretilen ikonalar, kutsal resimler yine hep zanaatkar papazlar tarafından üretiliyor ve Ayan Oros’daki yaşamın önemli bir gelir kaynağını oluşturuyor.

Bu yarımadada tam bir “komün” hayatı sürdüren 20 ile 90 yaşları arasındaki bin papaz, ilginç bir iş bölümü içinde, ihtiyaç olan her şeyi üretiyor ve üretilen her şeyi de paylaşıyorlar.

Devamı yarın…