Atatürk ve cumhuriyet karşıtlığı

Twitter’da saçma sapan sorular soruluyor. Bunların çoğu reyting kazanmayı hedefliyor. Bu saçma sorulara binlerce kişi yanıt veriyor. Birkaç gün önceydi. “Türkiye’nin en yobaz ili hangisidir?” sorusu soruldu. Yobaz, değil de mütedeyyin veya tutucu kelimesi kullanılsa daha iyi olurdu. Diye düşündüm.

Abone Ol

Çünkü yobaz sözcüğünü argo olarak kabul etmek gerekir. Bilgisiz, görgüsüz, cahil, kulaktan dolma yalanlara inanan, orta çağ kafalı, durmadan hurafe üretip, etrafındakileri de bunlara inandırmaya çalışan şarlatanlara denir. Bu nitelikteki kişilere yer verdiği için Twitter’ı da yobaz mı saymalıyız?

Ben Türkiye’nin hiçbir ilini bu kategori içinde kabul edemem. Soruya verilen yanıtlar içinde Konya, Erzurum, Yozgat, Bayburt, Kayseri, Kahramanmaraş, Sakarya, Sivas, İzmir, Şanlıurfa gibi iller sıralanıyordu? Bir takım ferdi olayları genelleyip bir kent veya yöreye sıfat ya da etiket vermek son derece insafsız olur.

Siyasal, toplumsal ve sosyal konularda akademik tez hazırlayacak ya da çalışmalar yapacak olsaydım, bu oluşumun nedenleri üzerinde araştırma yapmak isterdim.

Sözü edilen iller ele alınabilir ve burada bir kesimin sürekli başkaldırı ve cumhuriyete karşı soğuk bakışların temeline inilebilirdi. Ulusal kurtuluşun ilk kongresinin yapıldığı Erzurum ve cumhuriyetin temelinin atıldığı, ozanlar yatağı Sivas’taki irtica meyillerinin faktörleri sıralanabilirdi. Maraş’ın kahramanlığı, Urfa’nın şanı, Antep’in gaziliği kimi hatırlatıyordu? Aşağıda anlatacağım anı Konya için unsurun unsuru sayılabilir mi?

Şu anda kesin tarih veremiyorum. 1921 yılı olabilir. Atatürk beraberinde Milli Savunma Bakanı Fevzi Çakmak, 12. Kolordu Komutanı Fahrettin Altay Paşa gibi üst düzey yetkililerle Konya’ya gelir. Konya’da 1919’da Bozkır. 1920’de Delibaş ayaklanmaları olmuştu. İstanbul Hükümeti ve İngiliz destekli Sait Molla, Zeynel Abidin gibi kişiler halkı ve isyancıları kışkırtmakta, mollalar, hocalar, şeyhler ve eşraf asker kaçaklığını teşvik etmekte, Kuva-yi Milliye'ye karşı direnmekteydi.

Atatürk arkadaşlarıyla birlikte, halkı ve yerel liderleri ikna etmek için toplantılar yaptı. Konya hükümet meydanında konuşma yapmış, milli kuvvetlere destek çağrısında bulunmuştu. Konuşması coşkuyla karşılanmış, ama Kuva-yi Milliye'ye karşı gizli direnişler de devam etmekteydi. (konya.gov.tr) de ayrıntı bulmak mümkün.

Atatürk’ün ziyaret ettiği yerler arasında bir de medrese bulunmaktaydı. Burada güçlü kuvvetli genç mollalar ve "geniş cübbeli, beyaz sarıklı hocalar" dizilmiş halde onu selamlamışlardı. Bu grubun başındaki hocalar, medrese sayısının artırılmasını ve medrese öğrencileri yani mollaların askere alınmamasını istemişti.

Medrese isteğini dinlerken kendini tutan Atatürk, askere muafiyet isteğini duyunca sert bir şekilde tepki verdi: "Ne o? Yoksa sizin için medrese, Yunanlıları mağlup etmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerlidir?" diye sordu. Anadolu'da 17 bin medresenin varlığını ve bunların "asalak" gibi davrandığını, köylülerden toprak gasp ettiklerini eleştirdi. Hemen ertesi gün, medrese öğrencilerinin askere alınması için emir verdi.

Bu emir, genel zorunlu askerlik uygulamasının bir parçası oldu. Öte yandan yine Konya’da gönüllü Millet taburları oluşturulmuştu. Atatürk'ün kaçakları önlemek ve medreseleri asker kaynağına dönüştürmek amacı bir ölçüde gerçekleşmişti. Din adamlarının ayrıcalıklarını kaldırılmış, milli seferberlik yayılmıştı. Konya Ayaklanması 6 Ekim 1920’de bastırılmış, isyancılar İstiklal Mahkemeleri'nde yargılanıp idam edilmiş, zorla kandırılanlar affedilmişti. Bu anekdotu niçin aktardım? Varın siz düşünün.