Asıl İşverenin Yasal Sorumlulukları: Müteselsil Sorumluluk

Abone Ol

Alt işverenlik ilişkisi, Türk iş dünyasının sıklıkla başvurduğu yöntemlerden biri. Farklı sektörlerde son derece başarılı iş birlikleri kurulabiliyor olsa da bazen işler yolunda gitmeyebiliyor. Asıl işverenlerin maruz kaldıkları cezai yaptırımların önemli bir kısmı alt işverenlerden kaynaklanıyor. Asıl işverenler bu durumun önüne geçebilmek için birçok farklı yöntemle sorumlulukları alt işverenlere yüklemeyi deniyor ancak genellikle sonuç değişmiyor. Peki bunun nedeni nedir ve mevzuatın asıl işverene yüklediği sorumluluklar nelerdir? Bu yazı dizisinde bu konuyu ele alacağız.

Alt işverenlik ilişkisi birçok açıdan asıl işverenin işlerini kolaylaştıran, verimini artıran ve sorumluluklarını azaltan bir ilişki türüdür. Ancak bu ilişkinin doğru inşa edilmesi ve yöntemin doğru uygulanabilmesi için mevzuatın asıl işverene yüklediği sorumlulukların iyi anlaşılması gerekir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinde yer alan müteselsil sorumluluk ilkesi, ideal başlangıç noktasıdır. Kanun gayet açıktır: “Asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı, o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan (yani 4857 sayılı İş Kanunu’ndan), iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerden alt işveren ile birlikte sorumludur.”

Bu ifade, işverenlerin çoğu zaman göz ardı ettiği bir gerçeği açıkça ortaya koyar: “Alt işverenin işçilerinin ödenmeyen ücretleri, kullanılmayan yıllık veya diğer izinleri, ücretini almadıkları fazla mesaileri, iş sağlığı ve güvenliği ihtiyaçlarının karşılanması gibi unsurlar (sözleşme ile alt işverene devredilmiş olsalar dahi) doğrudan asıl işverenin de sorumluluğundadır.” Yani “biz işle birlikte sorumluluğu da devrettik ve bizden çıktı” anlayışı hukuken geçersizdir.

Kanunun koyduğu sınır burada bitmez. Asıl işverenin kendi işçilerini, haklarını kısıtlayarak alt işveren üzerinden çalıştırması da yasaktır. Eğer böyle bir durum ortaya çıkarsa muvazaa kavramı devreye girer ve işçiler ilk işe giriş tarihinden itibaren doğrudan asıl işverenin çalışanı olarak kabul edilir. Bu da hem mali hem hukuki açıdan ciddi bir risk demektir.

Örneğin; bir fabrikanın, temizlik işlerini taşeron bir firmaya verdiğini düşünelim. Ancak fabrikanın mevcut işçilerinden bazıları, hakları azaltılarak alt işveren üzerinden çalıştırılmaya devam ettirilmiş olsun. Bu açıkça muvazaalı bir işlemdir ve böyle bir durumda, mahkeme veya müfettiş kararıyla bu işçiler baştan itibaren asıl işverenin işçileri sayılır.

Kanunun yaklaşımı nettir: İşçinin tüm hakları alt işverene devredilemez. Asıl işverenin yükümlülükleri yalnızca kendi çalışanlarıyla sınırlı değildir. Alt işveren işçilerinin işçilik alacakları, iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri, toplu iş sözleşmesi hükümleri gibi kanundan doğan tüm haklarından asıl işveren de doğrudan sorumludur.

Sonuç olarak, asıl işverenler için çıkarılması gereken ders açıktır: Alt işverenlik ilişkisi bir sorumluluktan kaçış değil, sorumluluğu paylaşma yöntemidir. Sözleşmeleri bu anlayışla kurgulamayan her asıl işveren, eninde sonunda ağır maliyetlerle karşılaşacaktır.