Anlama eşiğini çoktan geçtik aslında. Anladığımız zaman yanan içimiz artık parçalanıyor, tükeniyor gördüklerimizle.  Cehalet geçmiş zaman canavarları gibi çıktı karşımıza. Biri çocuğunu Amerikan askerlerine vermeye çalışıyor, bir Türk hemşire kırbaçlarla karşılandıklarını; kırbaçlarla itilip, kırbaçlanarak sıraya sokulduklarını anlatıyor. Elleri bağlanmış esir kadınların fotoğrafları düşüyor önümüze.

Uçaklardan döküldü insanlar. Uçakların iniş takımlarına tutunmaya çalışanlar çaresizce sarılıyordu metal parçalarına. Hadi iniş takımlarının bir yerine saklanmayı başardın ve havalandın on bin metrede hava sıcaklığının -50 derece olduğunu öğrenemeden donup öleceksin

Anlamaktan yorulduk. Acı hiç eksilmiyor kapımızın önünden. Nereye doğru evriliyor hayat bilmiyorum. Dünyanın bir bölümü 2021 yılında yaşarken bir bölümü sanki bin yıl geriden geliyor.

Mümkünse ömrümün son on yılını unutmak ve mutlu bir dünyaya uyanmak istiyorum. İnsan rüya bile görmekten korkuyor artık. Hangi sözcük tanımlayabilir ki gözümüze sokulan vahşeti? Örneğin ‘’barbar’’ sözcüğü bile masum kalmıyor mu bu canavarların yanında?

Afganistan’dan gelenlere ve kendi ülkelerinde uçaklara binerek kaçmaya çalışanlara baktığımızda tamamının erkek olduğunu görmek sizlerde de bir tiksinti yaratıyor mu? İnsan olan birisi annesini,  babasını, çocuklarını, eşini nasıl geride bırakarak korkuyla kaçmaya çalışır? Durmadan artıyor içimdeki bulantı.

Acaba Afganistan halkı kimlerin oyuncağı oldu? Taliban’ı kimler kurdu, eğitti, silahlandırdı? Neden üç yüz bin kişilik düzenli  Afgan ordusu yetmiş bin kişilik bu güruha karşı koyamadı? Bunlara bu silahları kimler verdi, cephaneyi nereden aldılar? Bu soruların cevabını verdiğiniz anda büyük bir ‘’sömürü’’ gerçeğiyle karşılaşacaksınız. Bunca insan birileri rahat etsin diye acı çekiyor, ölüyor, çocuklarından vazgeçiyor.

Sakarya Meydan Muharebesinin yıl dönümü birkaç gün önceydi. 30 Ağustos Zafer Bayramımızı kutladık. Bu ülkede özgürce yaşamamızı sağlayan kahramanlarımızı bir kere daha şükranla, gururla, sevgiyle anıyorum. Onlar sayesinde televizyonlardan canlı izlediğimiz vahşeti yaşamadık, köle olmadık. Sakarya Meydan Muhaberesi ile başlayan ve 30 Ağustos ile devam eden kutlu zaferlerimiz cumhuriyet ile taçlandı. Fabrikalar kuruldu, okullar, üniversiteler açıldı. Başka ülkelerin beş yüz yılda bin yılda gerçekleştirebildiği devrimler 1950 yılında neredeyse tamamlanmıştı.

Eğer şimdi ayakta durabiliyorsak, ülkemizi ve insanlarımızı koruyacak gücümüz varsa, dünya üzerinde önemli bir yerdeysek, dünyanın önemli ülkelerinden biriysek bu durum cumhuriyetin erdemleri ve ışığıyla gerçekleşmiştir.

Bir zincirin gücü en zayıf halkası kadardır. Dışarıdan bizi kimse yıkamaz ama içeriden gelen ve aynı bize benzeyen hainlerin gerçekleştirdiği saldırılarla sahip olduğumuz bütün kavramlar o çürük kumdan kaleler gibi dağıtılabilir.  Ne yazık ki bu ülkenin bütün kazanımları bu açgözlü alçaklar tarafından tarih boyunca yağmalanmıştır.

Anlamaktan yoruldum. Söndüremiyorum içimdeki yangını. Hepimizin ruhunda her gün yeni yaralar açılıyor. Yeni yaralarla uğraşırken eskileri kangrene dönüşüyor.

Hepimizden yeni köleler yaratacaklar. Köle yaratmanı en hızlı yolu ulusların tarihini yağmalamaktan geçer. Tarih yağmalanır, günün birinde gururlanacağınız hiç zaferiniz kalmaz. Halk dağılır, devlet yıkılır. Dağılmış bir halk yırtıcılar tarafından tek tek avlanır ve yok edilir.

Bizleri ayakta tutan içimizdeki gururdur. Bizlere bu günleri armağan eden kahramanlarımızı saygı ve minnet ile anıyorum yeniden.

Mustafa Kemal Atatürk’ün yaktığı ateş hiç sönmedi. Gün gelecek Mustafa Kemal Atatürk’ün sadece Türkiye’ye değil bütün dünyaya da armağan olduğu anlaşılacak.