İki elti yufkacıda çalışmaya başlıyor. Bir zaman sonra, biri iki, diğeri üç çocuğunu ve eşlerini bırakarak yufkacıyla kaçıyorlar.

Akıl alır gibi değil ama iki elti üstelik evli olan aynı adama kaçıyor ve aynı adamla yaşıyor.

Ne olduğunu öğrenmeye çalışan kardeşler, eşlerini aramaya koyuluyor.

Yapılacak başka bir şey kalmamış gibi hepsi televizyona çıkıyor.

Kaçan kadınlar ve eş, milyonların önünde ekranda tartışıyor, kavga ediyorlar.

Rezalet, edepsizlik diyeceğim de ahlâksızlığın da bir sınırı var.

Bu kadar mı utanmazlık olur!

Eşinle anlaşamıyorsan boşan… Hadi boşanmadın, ahlâk kural tanımadın evli adama kaçtın, üstelik eltinle kuma oldun…

Sus otur, ağzını açma…

Hadi onlar ahlâk perdesini yırtmış olabilir…

Peki hangi zihniyetle, hangi akıl ve mantıkla televizyona çıkarılıyor ve bu ahlâksızlık tüm ülkenin, hatta dünyanın gözüne sokuluyor?

Üstelik bunlar, yandaştan da öte, iktidarın sesi olan kanalda yayınlanıyor…

Niçin bir Allah’ın kulu dur demiyor?

İktidara karşı en küçük eleştiri olduğunda kanalları kapatma kararı veren RTÜK, bunları görmüyor mü ya da başka ülkede mı yaşandığını sanıyor?

Hepsinden de geçtim…

İstanbul Sözleşmesinde yer alan “partner” ile “cinsel eğilim” ifadesinin eşcinselliği özendirdiğini ve aile yapısını bozduğunu koro halinde dile getiren güya aile savunucuları!

Eltilerin, eşlerini ve çocuklarını bırakarak evli adama kaçmaları aile yapımızı bozmuyor mu?

Bunların ekranlarda saatlerce, günlerce tartışılması haber yapılması gençlerimize çok güzel örnek mi oluyor!

Sizin niye sesiniz çıkmıyor?

Birilerinin ürkmesinden ya da yandaşlarınızın zarar görmesinden mi korkuyorsunuz?

İstanbul Sözleşmesindeki iki kelimenin aile yapısını bozduğu 7 yıl sonra aklınıza geldiği gibi konuşmak için henüz bir yerden emir almadınız mı?

Aile yapımızı bozan, gençlerimizi ahlâksızlığa teşvik eden bu tür programlara karşı daha ne kadar sessiz kalınacak?

Bu iki yüzlülük ve ahlâksızlığa tepki göstermemek, gençlerimiz ve aile yapımız için eltilerin aynı adama kaçmasından daha tehlikelidir…

*****

Yaşlanmak mı dediniz

Sanıyorum merdiven yapımlarında giderek daha sert malzeme kullanılıyor; eskisine göre hem basamakları çoğalttılar hem boylarını yükselttiler. Her şeyden öte ikişer ikişer çıkılmaz oldu, tek tek çıkmak zorunda kalıyor insan.

Bir de yazıları küçülttüler her ne hikmetse. Burnumu gazeteye dayamak zorunda kalıyorum iki satır okumak için. Geçen gün avucumdaki bozuklukların üzerinde kaç kuruş yazdığını görmek için telefon kulübesinin dışına çıktım. Hani gözlük kullanmayayım, yanımdakine okutayım gazeteyi diyorum ama insanlar o kadar alçak sesle konuşuyorlar ki okuduklarında tam anlayamıyorum ne söylediklerini.

Her yer eskisinden daha uzak sanki. Evden durağa olan mesafe iki katına çıktı neredeyse. Önceleri hiç fark etmediğim bir de yokuş varmış evle durak arasında. Vapurlar da vaktinden önce kalkar oldu şimdilerde. Hani koşmanın da anlamı yok nasıl olsa benden önce halat alıyorlar.

Kumaşlar da eski kumaş değil. Kısa sürede dar geliyor ne giysem. Ayakkabı bağları da kısaldı mı ne giderek erişilmez oldular.

Hava bile tuhaflaştı. Kışlar daha soğuk, yazlar daha sıcak. Tatil beldeleri bu kadar uzak ve zahmetli olmasa yolculuk da yapacağım. Kar bile ağırlaştı, eskisi gibi kolay küreyemiyorsun.

Kapı pencere çerçeve imalatında da değişiklik yaptılar sanıyorum, daha sert cereyan yapıyor karşılıklı açtığında. İnsanlar da sanki ben onların yaşındayken göründüğümden çok daha genç gibiler.

Eski okul arkadaşlarımla üniversitede bir buluşma günü ayarladık, hayretler içinde kaldım bebek yaşta öğrencileri görünce.

Ama itiraf etmeliyim ki bizim zamanımızdan çok daha terbiyeli yetiştiriliyorlar; birkaçı bana “beyefendi” diye hitap etti; hatta aralarından biri caddede karşıdan karşıya geçmeme yardımcı oldu. Fakat buna mukabil hayret ediyorum, yaşıtlarım benden çok daha yaşlılar.

Tamam bizim jenerasyona yaşını başını almış gözüyle bakılıyor ama bunaklıklarına ve takıla topallaya yürümelerine ne demeli?

Aynı akşam üniversitenin lokantasında bir sınıf arkadaşıma rastladım. Nasıl bir değişim geçirmişse artık beni tanıyamadı bile!

(Philippe Noiret- Çeviri: Mehmet Teoman)

*****

TEBESSÜM

Cihaz

İki yaşlı arkadaş parkta sohbet ediyorlar. Biri diyor ki:

- Bak dostum kulağımdaki işitme cihazını Avrupa’dan getirttim. 2 bin dolar para ödedim ama helal olsun verdiğim paraya, gerçekten çok memnunum. Sana da tavsiye ederim.

- O kadar memnunsan ben de alabilirim. Markası ne?

Adam saatine bakar ve cevap verir:

- Dördü çeyrek geçiyor.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

İçini dışından daha çok süsle çünkü dışın halkın, için Hakk’ın baktığı yerdir.

Mevlana