Ağlaya ağlaya yemek yapan AFAD gönüllüsü

Abone Ol

Dün gibi hatırlıyorum. 2015 senesiydi ve elimdeki telefona bakarken donakalmıştım. Mavi şortlu, kırmızı tişörtlü, 3 yaşında bir bebek, yüzünün yarısı kuma gömülmüş şekilde sahilde cansız yatıyordu. Adı Aylan’mış. İçimin paramparça olduğunu, zihin kütüphanemin yıkıldığını ve artık eski haline gelmesinin mümkün olmadığını hissetmiştim. Öyle de oldu. O fotoğrafı aklımdan ve hayatımdan hiç çıkaramadım. Aylan bebek öldü ve ben asla eski ben olamadım.

Dün gibi hatırlıyorum. 2020 senesiydi ve elimdeki telefona bakarken donakalmıştım. İzmir depreminde, enkaz altında, bir ADAM, 3 yaşındaki bir bebeğin, çöken binanın tozlarıyla kaplanmış yanağını öpüyordu. Adı Ayda’ymış. İçimin paramparça olduğunu, zihin kütüphanemin yıkıldığını ve artık eski haline gelmesinin mümkün olmadığını hissetmiştim. Öyle de oldu. O fotoğrafı aklımdan ve hayatımdan hiç çıkaramadım. Ayda bebek kurtuldu ama benim aklım onu kurtaran ADAMda kaldı. Bir de sırtındaki yazıda… AFAD

Dün gibi hatırlıyorum. 2020 senesiydi ve Ayda’nın kurtulmasının ertesi günüydü. Sabahı zor etmiştim. Bölgemdeki AFAD’a ulaştım ve “bir sonraki depremde bir bebeğin elinden tutabilmek için ne yapmam gerekiyor” diye sordum. “AFAD Gönüllüsü olabilirsiniz” diyerek izlemem gereken yolu gösterdiler. Eğitimlerin ardından “tebrikler artık bir AFAD Gönüllüsü oldunuz” dediler. Belki de kendimle en gurur duyduğum andı.

Dün gibi hatırlıyorum. 2023 senesinin 6 Şubat tarihiydi. Dündü. Milyonlarca insanla birlikte aynı kabusa uyandım. Hemen telefonuma baktım, ne bir arama ne bir mesaj… Öncelik enkaz altındaki hayatların kurtarılmasıydı, zamanla yarış başlamıştı ve bölgemdeki AFAD’ı arayarak “hazırım, ne yapıyoruz veya ne yapabilirim” dedim. “Biz ekip gönderiyoruz, beklemede kalın” dediler. Ne bir emir, ne bir çağrı, ne bir talimat… Tek başıma gitmeye kalksam yollar açık mıdır, ulaşabilir miyim, ekipmansızlık ve yarardan çok zararım olur mu tereddüdü… Telefonumun sesini yükselttim ve her an gelebilecek o çağrıyı beklemeye başladım.

Devletimizin gücüne, insanımızın yardımseverliğine ve herkesin elinden geleni yaptığına tüm kalbimle inanıyorum. AFAD ve devletin bütün kurumları var gücüyle ve insanüstü çabayla arama kurtarma faaliyetlerini sürdürüyor. Umuyorum ki yeterli arama kurtarma ekibi ve gönüllü sayısına ulaşılmış olsun. Umuyorum ki ben ve benim gibi gönüllüler yedekte beklerken ulaşılamamış tek bir enkaz kalmasın. Umuyorum ki depremden sağ kurtulan tek bir kişi bile soğuktan, açlıktan veya susuzluktan hayatını kaybetmesin. Umuyorum ki her şey olması gerektiği zamanda, şekilde, sayıda, ekipmanla ve kusursuz olsun.

Lakin tüm bu iyi niyete rağmen plansızlık veya liyakatsizlikten dolayı başaramadıklarımızı düşünüyorum ve çok korkuyorum. İtiraf etmeliyiz ki burası bazen niteliksiz nicelikler ve çalışmayan planlar ülkesidir. Eğitimde, ekonomide, sağlıkta ve her nereye baksak orada köklü sorunlar görürüz. Uzmanlık, planlama, teknoloji, organizasyon, koordinasyon gibi meseleleri sadece iyi niyet veya insan kalabalığı ile çözemeyeceğimizi öğrendiğimizden emin olamıyorum. Umarım öğrenmişizdir ve insanlar enkaz altında yardım beklerken bir AFAD gönüllüsünü evinde oturtmamızın haklı bir nedeni vardır. Aksini düşünmek bile canımı acıtıyor.

Bu felaketin ardından “neler yapmalıyız” temalı binlerce yazı yazılacak, deprem yönetmeliğine dikkat çekilecek, konut seçiminde kriterler sıralanacak, eşyaları duvarlara nasıl sabitlememiz gerektiği tarif edilecek ve AFAD gönüllüsü olmanın önemi anlatılacak. Her biri gerçekten hayati öneme sahip konular ve bilgiler olacak ancak benim aklımda hala “neden evde kaldım” sorusu olacak.

Ne mi yaptım? İnsanlar enkaz altında kurtarılmayı beklerken, bir şeyler yapabilme imkanım varken ve yardım etmek için çabalamışken elim kolum bağlı kalmak çok gücüme gitti. Her zaman araçla gittiğim yolu yürüyerek eve gittim ve ağlaya ağlaya boğazımdan geçmeyecek bir yemek yaparak zihnimi meşgul etmeye çalıştım. Benim durumum çaresizliğin ilk basamağı. Yakınları enkaz altındayken haber bekleyenlerin veya kötü haber alanların çaresizliğini düşündükçe...

Başımız sağ olsun.