1967 yılında HKK (Hava Kuvvetleri Komutanlığı) tarafından yayınlanmış bir kitabı emekli asker olan babamın kütüphanesinde buldum. Kitap, yıpranmıştı. Yani sık sık başvurulduğu belli oluyordu.
Kitabın adı, "Hava Kuvvetlerinde MUAŞERET". Eskiden toplum içinde çok kullanılan bir tabir vardı, "Adab-ı muaşeret kuralları". Toplum içinde birey davranışlarının nasıl olması gerektiğine ilişkin yazılı olmayan bu kurallara genellikle uyulurdu da.
Günümüzde bireylerin toplum içerisinde davranışlarına bakınca, bir toplum ileri değilde geriye doğru nasıl gitmişin örneklerini görüyorum.
Bunun suçlusu kim?
Bireylerin aile içinde ve okullarda yetişme tarzı mı? Yani çevresinde gördükleri mi?
Toplumun değişen değer yargıları mı?
Yaşam mücadelesi içerisinde önceliklerin farklılaşması mı?
Kuşaktan kuşağa aktaramadıklarımız mı?
Bireysel çıkarların her şeyin üzerine çıkması mı?
Yaşanılan göçlerin, birbirini iyi tanıyan ve birçok faktörün birbirlerine bağladığı toplum yapısını değiştirdiği mi?
Bunlardan birkaçı veya tümü bugünümüzün gerçek sorumlusu olabilir. Belki akla gelmeyen başka gerekçeler de vardır.
Sonuçta görünen köy kılavuz istemez.
Metroda, otobüste, kaldırımda, yaya geçidinde, araç kullanırken, restoranda, sinemada, tiyatroda, konserde, stadyumda, apartmanda, misafirlikte her yerde ama her yerde adab-ı muaşeretten uzaklaştığımızı görüyorum. Günden güne daha da fazla.
İçerisinde saygıyı da barındıran "muaşeret" kavramı, bireylerin, saygı çerçevesinde bütünleşmesini sağlar.
Saygı da ahlaki bir göstergedir. Saygının olmadığı yerde ahlaki çöküntü başlamıştır. Bir toplum için en büyük tehlike, ahlaki çöküntüdür. Bu çöküntünün ardından başka çöküntülerde gelir. Sonuçta ahlaki çöküntünün başladığı toplumun ayakta kalma şansı yoktur.
Yazık, çok yazık.