ABD, Biden ile başlayan "özüne dönüş ve sistemi yeniden kurgulama" dönemini hızlandırdı. Trump döneminde, ABD'nin elleriyle ateşe, kan ve gözyaşına boğduğu bölgelerden asker çekmesi eğilimi varken, Biden küllenmiş krizleri alevlendirerek dünyayı sıcak bir döneme sokma çabasında.

Çin ve Rusya ile olan "ticari rekabet"ini, NATO ülkelerini de ortak ederek "sıcak çatışma riski" haline dönüştürmeyi tercih ediyor ABD. Türkiye, burada ABD için çok önemli bir rol oynamaya aday ülke. Çünkü, Türkiye olmadan ne Rusya'yı tam anlamıyla kuşatabilir, ne de Çin'in dev "Yeni İpek Yolu" projesini engelleyebilir.

Biden yönetimi, Türkiye'ye dönük olarak ilk adımı attı ve Savunma Sanayi yetkililerine ambargo kararı aldı. Bir taraftan "S400'leri Rusya'ya geri ver" dayatması yapan Washington, diğer yandan Türkiye'nin kendi milli savunma sanayiini geliştirmesini engelleyecek her adımı atıyor.

Kuşkusuz, bu ambargoyla sınırlı kalmayacak Beyaz Saray'ın Pentagon güdümünde atacağı adımlar. Hafta başında yeniden başlayacak Halkbank davasında "madalyalı casus" (!) Rıza Sarraf'ın vereceği ifadeler üzerinden Türkiye'ye ciddi suçlamalar yöneltilecek.

Diğer yandan, radikal eğilimli dini örgütlerin uyuyan hücreleri de harekete geçirilebilir.

Irak'ta ve Suriye'de benzer hamleler yapıldı çünkü. Suriye'de önümüzdeki aylarda yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi, muhalefetin Cenevre görüşmelerine tek vücut olarak katılma eğilimi ABD'yi rahatsız etti. Çünkü, (şimdilik) ABD'nin gündeminde "ılımlı muhalifler" olarak bilinen grupların güçlenmesi veya Esad'ın devrilmesi projesi yok.

Kendi halkını bombalayan Esad'ın varlığı, muhalifler ile Şam arasındaki buzların erimesindeki en büyük engel. PYD-YPG'nin 100 bin kişiyi aşan sayıda bir düzenli ordu haline dönüşmesi için de zamana ihtiyacı var Pentagon'un. Örgütün kara eğitimi tüm hızıyla sürerken, hava eğitimlerinde henüz ciddi yol alınamadı.

SURİYE'DE HORTLATILDI

Dünyaca bilinen adıyla IŞİD, geçtiğimiz aylarda Irak ve Suriye'de yeniden boy gösterdi. Kanlı eylemlere imza attı ve bunları da üstlendi.

Suriye'deki saldırıların ortak noktası ABD’nin bir üssünün bulunduğu Tenef’e açılan çöllük bölge Badiye’den yapılmasıydı. Bölge halkı, saldırıların Tenef’teki ABD birliğinden destek aldığı konuşuyor. Aksi taktirde IŞİD'in, ABD askerlerinin bulunduğu bölgede varlıklarını sürdürmesinin imkansız olduğu anlatılıyor. ABD’nin son dönemlerde SDG kontrolündeki Guveyran Sinaa ve Şeddadi’deki IŞİD hapishanelerinden ve Irak’tan çok sayıda IŞİD militanını helikopterler ile Tenef bölgesine taşıdığı da dillendirilen iddialar arasında.

Peki, ABD'nin IŞİD ve benzeri örgütleri aparat olarak kullanmaya yeniden başlaması sadece Irak ve Suriye ile mi sınırlı? Elbette hayır. Çin'in ve Rusya'nın güneyden "radikal İslamcı militanlar", yani Selefi kan emiciler tarafından kuşatılması hedefleniyor. IŞİD'in kurucusu ve ilk "çakma" halifesi Ebubekir El Bağdadi'nin, ABD hapishanesinde aldığı eğitimler sonrasında serbest bırakıldığı ve bölgedeki cezaevlerindeki radikal eğilimlilerin toplu olarak serbest bırakılması unutulmamalı.

TÜRKİYE DE HEDEFTE

IŞİD, El Kaide, Heyet Tahrir'üş Şam ve bir çok isimdeki "Selefi" örgütler, Suriye'deki geri çekilmenin ardından binlerce militanını buharlaştırarak ortadan yok olmadı. Çoğu, bölgedeki başka tarikat ve cemaatlerin arasına sızarak varlıklarını sürdürdü. İdlib'in belli bölgelerinde de gruplar halinde ağır silahlarla varlıklarını sürdüren "radikal" örgütler var. Bunlar, Türkiye'yi de hedef alıyor. Zaman zaman El Bab, Afrin, İdlib gibi TSK'nın hakimiyeti altında bulunan bölgelerde yaptıkları saldırılarla şehitler veriyoruz.

Türkiye toprakları da bu örgütün faaliyet alanları içerisinde. Şimdilik "silahsız" görünüm sergileyen Selefi gruplar, giderek taraftar kazanıyor. Özellikle siyasetin itibar kaybettiği dönemlerde bu örgütler cazibe merkezi haline geliyor.

Ankara, tehlikenin farkında olduğunu yaptığı operasyonlarla sık sık ortaya koyuyor. Hem bu örgütlere, hem de onların sahipleri istihbarat teşkilatlarına da mesaj verilmiş oluyor bu operasyonlarla.

Ancak, işin en zor tarafı "yaygın" ceamaatlere de sızılmış olması. Özellikle zamanında Suudi Arabistan'ın Rabıta teşkilatı tarafından büyük destek görmüş, Selefiliği reddeden ama bazı hükümlerde onunla paralel fetvalar veren cemaatlerin içerisinde istihbaratçıların "kuş yumurtası" dediği uyuyan hücreler var.

Cemaatlerin olanaklarından faydalanıyorlar, onların gelir yöntemlerini kopyalıyorlar ve etki altına alabildikleri "mürid"leri de saflarına çekiyorlar. ABD, kısa sürede Türkiye'nen istediğini alamazsa, bu yumurtalar kırılacak ve uyanan hücreler harekete geçecek. ABD'nin, zamanlamayı tutturabilmek için başka çaresi yok.

Dikkatli olmak lazım.