12 Mart 1921…

Meclis kürsüsünden yükselen bir ses; Korkma!

Henüz Kurtuluş Savaşı bitmemiş, Başkomutanlık Meydan Muharebesi kazanılmamış, düşmanlar İzmir’de denize dökülmemişti…

Umut vardı, milli irade vardı, milli birlik ve beraberlikle her zorluğun aşılacağı inancı vardı…

Mehmet Akif Ersoy’un sadece Kurtuluş Savaşını değil, Türk tarihini anlatan ve insanlığa ders veren o müthiş şiiri 12 Mart 1921 tarihinde Milli Marşımız oldu…

Dünyada eşi benzeri olmayacak şekilde “Korkma!” diye başlayan İstiklâl Marşı, Türk milletinin bağımsızlık ışığını tekrar yaktı.

Tecrübe yaşanmışlardan ders almaktır…

Hiçbir şeyden ibret almadığımız gibi tarihten de Kurtuluş Savaşından da maalesef zerre kadar ders çıkaramamışız…

Savaşı kaybedebilirsiniz… Nitekim Birinci Dünya Savaşında Çanakkale gibi birçok cephede galip geldiğimiz halde ateşkese mecbur kaldık…

Ancak kaybetmek hiçbir zaman teslim olmak değildir. Kaybedersiniz, küllerinizden doğar yeniden zaferlere yelken açarsınız…

Nitekim Kurtuluş Savaşında, olmaz denilen yapıldı; Türk milleti, küllerinden yeniden doğarak bağımsızlığını ilelebet kazandı…

İstanbul’da düşman askerlerine kapıları açacak kadar idrakten yoksun olanlar, hatta Kurtuluş Savaşına karşı çıkanlar, milli mücadeleyi köstekleyenler el üstünde tutuluyor…

Kurtuluş Savaşı kahramanları, Atatürk ve silah arkadaşları eleştiriliyor, hatta ağza alınmayacak sözlerle karalanıyor…

Hâlâ İstiklâl Marşını hazmedemeyenler, üç kuruşluk akıllarıyla Mehmet Akif’i eleştirenler var…

Binlerce yıllık Türk tarihini görmeyip, Türk dememek için sadece Osmanlı’yı ananlar ve her fırsatta “Osmanlı torunuyuz” diye övünenlere sormak lazım…

Osmanlı kimin torunu?

Herkes her şeyi bilmeyebilir. Bilmiyorsanız, bileni dinlersiniz veya susarsınız…

Bilmeden ahkâm kesmek, cahillikten de öte ahmaklıktır.

Maalesef Türk tarihini de Kurtuluş Savaşını da yeni nesillere tam ve doğru olarak öğretemedik.

Uyduruk tarihi dizilerle, tarihi gerçekler çarpıtılarak, gençlerimizin ve toplumun kafası karıştırıldı…

Gerçek milli kahramanlar unutturularak, karşılarına sahte kahramanlar çıkarılıyor.

Toplum ve gençlik bilinçli bir şekilde tarihi gerçeklerden uzaklaştırılıyor.

Mehmet Akif’in hem o karanlık günleri hem de bugünleri anlatan İstiklâl Marşındaki o müthiş dizeleriyle bitirelim…

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

*****

Milleti kurtaran Paşa!

Yıl 1910…

Fransızlar yeni buluşları olan uçağı tanıtmak için tüm uluslardan katılımcıları davet ederler...

Herkes böyle bir icadın gerçekleşmiş olması nedeniyle şaşkın ve meraklıdır...

Dönemin Osmanlı hükümetine de katılımcı için haber gönderilmiş...

 “İcatlara oldukça meraklı olan Ali Rıza Paşa’yı gönderelim, o meraklıdır” demişler. Ve derhal saraya çağırmışlar.

Kendisine Fransızların buluşundan bahsetmişler ve Osmanlı’yı temsilen gitmesini istemişler.

Ali Rıza Paşa “Bunu biz yapmalıydık” demiş içinden hayıflanarak...

Paşa’ya “Yalnız davet 2 kişilik, yanına 1 kişi daha al, onu da sen belirle” demişler.

Ali Rıza Paşa biraz düşünmüş ve “Bir delikanlı var, onu götüreyim” demiş.

Neyse Ali Rıza Paşa ve delikanlı Paris’in yolunu tutmuşlar. Paris’te otele yerleşmişler...

Ve buluşun gösterileceği gün meydan kalabalık, herkes merakla bekliyor. Derken pilot hazırlıklarını yapıyor... Üstüne mont giyiyor, bir de gözlük takıyor... Uçak havalanıyor...

Parendeler, taklalar, manevralar, müthiş bir gösteri... Piste iniyor... Pilot, alkışlar arasında iniyor uçaktan...

Herkes kıskanç ama şaşkın… Bir yetkili bir gönüllü istiyor, pilotun arkasında ona eşlik edebilecek cesareti olan…

Bizim delikanlı atılıyor; “Ben gönüllüyüm.” “Tamam” deniyor ve delikanlıya gözlük ve mont veriliyor...

Delikanlı montu giyiyor, gözlüğü takıyor… Kalabalıktan sıyrılmak üzere iken Ali Rıza Paşa kolundan tutuyor…

“Boş ver, sen binme, bırak başkası binsin” diyor...

“Neden?” diye soruyor delikanlı; “Bir şey mi hissettiniz…”

“Yok, sen yine de binme evlat” diyor...

Derken başkası biniyor uçağa… Uçak havalanıyor…

Delikanlı öfkeli Paşa’ya… Parendeler, manevralar, derken uçak alev topuna dönüyor ve piste çakılıyor… 2 ölü…

Delikanlı, Paşa’ya bakıyor hayretler içinde… Paşa mağrur ve mutlu… Bir insanı kurtardığı için...

Ama kurtardığı sadece bir insan değildi…

Bir ulustu…

Çünkü delikanlı Mustafa Kemal Atatürk’tü…

(Sunay Akın)

*****

TEBESSÜM

Türkçe

Mehmet Akif, Türkçe’yi fazlasıyla önemser. Dilin yabancılaşmasına üzülür. Güzel Türkçe’nin üstüne titrer.

İki gencin aralarındaki konuşmasına şahit olur. Gençlerden biri diğerine “Kaç trenini alacağız?” diye sorar.

Mehmet Akif bunu duyunca sinirlenir ve hiç tanımadığı bu gençlere; “Treni, daha sizin devletiniz alamadı! Siz nereden alıyorsunuz?” diye çıkışır.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Konuşmak bir mana ise susmak bin bir mana. Herkes konuşmasına konuşur lakin sükût yürekli olana…

Mehmet Akif Ersoy