O güzel türküyü hatırlarsınız: "Mecnunum Leyla'mı gördüm" diye başlar. Şu güzel benzetmeye bakınız: ""Soramadım bir çift sözü / Ay mıydı gün müydü yüzü / Sandım ki Zühre yıldızı / Şavkı beni yaktı geçti." 

Bazı kaynaklarda Aşık Veysel'in diye geçiyordu. . Bu yanlıştı. Şiir Âşık Veysel'in deyişi değildi. Evet, Âşık Veysel bu türküyü kaynak kişi olarak Muzaffer Sarısözen'e vermişti. TRT repertuarında 269 numara ile kaynak kişi Âşık Veysel olarak kaydedilmişti. Ama Âşık Veysel şiirin aynı bölgede yaşamış "İzzetî" adlı bir âşığa ait olduğunu söylemişti. 

Ben otuz yıl önce daha büyük bir yanlışlık yapmıştım. Âşık Ali İzzet ile ilgili yazdığım bir radyo programında bu türkünün Ali İzzet'e ait olduğunu belirtmiştim. Daha sonra bu program dizisinin metinlerinden oluşturduğum "Cönklerden Günümüze Halk Şairlerimiz" adlı kitabımda da ne yazık ki bu yanlış bilgi yer aldı. 

Derinlemesine bir araştırma yapmamıştım. Şiirde geçen "İzzetî" mahlasına dayanarak Ali İzzet'in kendisine mal etmek istemesine inanmıştım. Ali İzzet yalnız beni değil, bu türküyü okuyan pek çok sanatçıyı da aldatmış, hak iddia etmişti. Benim gibi çoğu çevre de bu türkünün daha önce Âşık Veysel tarafından plağa doldurulduğunun farkına varmayarak inanmıştı. 

Daha sonra türkünün Ali İzzet'e ait olmadığını öğrendik. Âşık Veysel'in aktarıcılığına dayanarak  "İzzetî"nin olarak kabul ettik.  Gel gör ki, Hasan Dede tekkesinin 1840'lı yıllara ilişkin ziyaretçi defterinin ortaya çıkması ve yeni yazıya geçirilmesiyle gerçek ortaya çıktı. Tekke'yi ziyaret eden Âşıkların şiirleri bu deftere kaydedilmişti. Burada Âşık Veli'ye ilişkin bilmediğimiz pek çok şiir vardı. Bunlardan birisi aynen şöyleydi. 

Mecnunum Leyla'mı gördüm
Bir kerece bakdı geçti
Ne sordu ne de söyledi
Kaşlarını yıktı geçti

Soramadım bir çift sözü
Ay mıydı gün müydü yüzü
Sandım ki Zühre yıldızı
Şavkı beni yaktı geçti

Ateşinden duramadım
Ben bu sırra eremedim
Seher vakti göremedim
Yıldız gibi aktı geçti

Bilmem hangi burç yıldızı
Bu dertler yareler bizi
Gamze okun bazı bazı
Yar sineme çaktı geçti

Veli'm eydür ne hikmet iş
Uyumadım ki görem bir düş
Zülfünü kement eylemiş
Boğazıma taktı geçti

Bu şiirin kayıtlı olduğu 1840'lı yıllardan çok sonra doğan Gemerek ilçesi Çepni kasabasından İzzetî adlı bir kişi 1852 yılında ölen Âşık Veli'nin şiirini kendine mal etmişti. Ondan dinleyip öğrenen Âşık Veysel de İzzeti'nin sanarak bu şekilde plağa okumuş ve TRT repertuvarına vermişti. İzzet'in çalıntısını bu kez Âşık Ali İzzet çalarak kendine mal etmişti. Oysa gerçek şimdi ortaya çıkmıştı.  

Rahmetli Hocam Prof. Dr. Abdülkadir Karahan hiçbir edebi araştırma sonucunun kesin hüküm taşıyamayacağını söyler, Yazılarımızda bunu göz önünde bulundurmamızı öğütlerdi. 

Bu vesile ile Âşık Veli'den söz etmek istiyorum: 

Âşık Veli, Şarkışla'nın İğdecik Köyünde 1700'lü yılların sonunda doğdu.  Babasının adı Hüseyin, annesinin ki Kamer'di. Ataları Horasan'dan Hekimhan'a, oradan da bu köye gelip konmuşlar. 

Veli'nin hem annesi hem de babası halk şairiydi. . Her ikisi de okuma yazma bilmedikleri için deyişlerini bir deftere, geçiremediler. Köyde bu işi yapabilecek bir kişi de yoktu. 

Âşık Veli, on yaşındayken annesini, çok geçmeden de babasını kaybetti. Onların sağlığında üç-beş parça tarlaları vardı. Ölümlerinden sonra hepsi, çeşitli bahanelerle kapanın elinde kaldı. Kurtarmak için hangi dala yapıştıysa eli boşa çıktı. Köy yerinde malı mülkü, sığırı davarı olmayan kimsesiz bir çocuk ne yapar? Ancak şunun bunun yanında çobanlık. O da aynı yola gitmekten başka çare göremedi. Ağaların emrinde aylarca ve yıllarca şu dağ senin, bu tepe benim deyip, dolaştı durdu. Bulduysa yedi, bulamadıysa çekti sırtına abasını, koydu başını bir çul yığının üzerine.

Devamını yarın yazacağım: