Tam bu günlerde toplanmaya başlıyor zeytin. Sabah güneş doğmadan bahçeye giriyor işçiler. Henüz kırağı kalkmamıştır o saatlerde. Her yer kar yağmış gibi bembeyazdır. Uykusunu alamamış yorgun insanlara soğuk aç kurtlar gibi saldırır.

Bahçeye giren insanların ilk işi ateş yakmak olur. Sabahın bu erken saatinde tek çaredir o ateşin etrafında toplanmak.  Parmakları kesik eldivenleriyle yere düşen zeytinleri toplayan işçiler yarım saatte bir soğuktan uyuşan parmaklarını, ıslanan dizlerini, ayaklarını ateşte ısıtıp çalışmaya devam ederler.

Bilgisizlik ve aldırmazlık hayatı hoyratça tüketmeye devam ediyor. Mutlaka görmüşsünüzdür yaptığınız tatillerde, yolculuklarda açık büfe kahvaltının olduğu her yerde insanlar hep abartır. Tepeleme doldurur tabaklarını. Yiyecekleri üç-dört zeytindir ama mutlaka on beş ve ya yirmi kadarı alınır tabağa ve çoğu çöpe gider. Oysa hayat bizlere verilen bir armağandır ve bizler damla damla hayatın tadını çıkarsak daha iyi olmaz mı?

Az önce tabağınızdan çöpe giden zeytinleri insanlar kırağının içinden çıplak parmaklarıyla tek tek topladı. Dizleri ıslandı, ayakları ıslandı; tek tek topladıkları zeytinlerden evlerinin, çocuklarının ekmek parasını çıkardılar.

Buralarda zeytin ağaçlarının altında dökülen zeytinleri bir başlarına tek tek toplayan yaşlı insanları sıkça görürsünüz. Film karesini andırır uzaktan görüntüleri. Bir buğday tanesinin ziyan olmasına dayanamayan insanlar tek tek toplayarak zeytinleri de kurtarmaya çalışırlar.

Bizim suyu içmeden önce bardağı öpen insanlarımız vardı. Yemeğe başlamadan kaşığını öpen insanlar nereye kayboldu? Dünyamızdaki canlı ve cansız her varlıkla uyum içinde yaşayan o insanlar neredeler? Ne zaman unuttuk binlerce yılda damıttığımız kültürümüzü? O sakin, o dingin akşam üstleri  nasıl silindi hayatımızdan?

İnsanlar sürekli zeytinciliğin zor olduğundan bahsediyorlar. Aslında zor olan hasat kısmı.  Kışa rastlaması, hava şartları nedeniyle yaşanan zorluklar hasadı güçleştiriyor.  Anadolu’da babadan, atadan görme sistem devam ettiği için zorluklar da devam ediyor. Zeytin ağacının büyüdükten sonra su istememesi insanların bu ağaçları yüksek yerlere, yamaçlara dikmesine neden olmuş. Ovadaki ya da düz yerlerdeki alanlar diğer tarımsal faaliyetler  için kullanılmış. Kuzey Ege’de bazı yerlerde hasatta at kullanılıyor. Öyle yerler var ki her hangi bir motorlu aracın çıkması mümkün değil, o bahçelerden zeytinler atlarla taşınıyor. Kısacası verimi yüksek ve modern zeytincilik henüz ülkemizde başlamadı.

İklimi zeytine uygun olan Avrupa ülkeleri zeytin ağaçlarını ıslah ederek hem aldıkları ürünü hem de kaliteyi artırdılar. Miktar olarak çok ve kaliteli ürün elde ettiler. Geliştirdikleri bodur zeytin türüyle makineli toplama başladı. Örnekleyecek olursak; onlar bir kilogram yağı on liraya elde edip yirmi liraya satarken bizler aynı miktarda ama çok daha kaliteli ve lezzetli zeytinyağını yirmi beş liraya zar zor mâl ettik. Zeytin denizinin içinde yaşayıp da bu alanda başarısız olmak hepimizi üzmeli.

Gerçekten de Kuzey Ege’den güneye doğru bir yolculuk yaparsanız zeytin ormanlarının, zeytin denizlerinin içinden geçersiniz.  Dağ taş zeytindir geçtiğiniz yerlerde. Bereketi ve bolluğu hissedersiniz. Biraz umut, biraz mutluluk dolar içiniz, sanki daha sağlam basar ayaklarımız topraklarımıza.

Ve hemen arkasından çaresiz bırakılmış bir ülke olduğumuz gerçeği kaplar içimizi. Kendi adıma konuşacak olursam bu her seferinde böyle oluyor bende.

Yarın sabah hava daha aydınlanmadan zeytinliklerde olacağız. İlk işimiz küçük bir ateş yakmak olacak. Sabahın ayazında kuru zeytin dallarının yanarken çıkardığı çıtırtıları dinleyerek biraz ısınacağız. Ateşin kokusu uzun kış gecelerinde anlatılan masalları düşürecek aklımıza yarım yamalak. Biraz zorlayacağız hafızamızı anımsamak için ama anımsayamayacağız.

‘’Zeytin insanı utandırmak için var; baksan da veriyor meyvesini bakmasan da’’ demişti bir ağabeyim; gerçekten de zeytin hepimizi utandırmaya devam ediyor.