Her 24 Nisan’da sözde Ermeni soykırımı iddiaları malum çevrelerce dillendiriliyor…

Yalanın ucu yok, herkes bol keseden sallıyor…

En acı tarafı bizden olanların, daha doğru ifade ile bizden görünenlerin soykırım yalanını cansiperane savunmasıdır…

Vaktiyle birileri de çıkıp, “1 milyon Ermeni’yi, 30 bin Kürdü öldürdük” diyerek Nobel edebiyat ödülünü kapmıştı…

Herkesin bir bedeli var… Kimisi gönüllü hizmetkarlık yapar, kimisi karşılığını alır…

Acı olan iftiraya uğramaktır, sebepsiz ve günahsız yere hedef gösterilmektir…

Zorunlu tehcir, yani savaşta olan Türk ordusunu arkadan hançerleyen Ermenilerin zorunlu göçüyle ilgili kanun, Mayıs 1915’te çıkarıldı. Buna rağmen Ermeniler, 24 Nisan’ı anma günü olarak öne çıkarıyor…

Sebebi ise çok farklıdır…

Türkler, farklı cephelerde düşmanla savaşırken, Ermeniler, Türk ordusunu arkadan hançerleme hazırlığındaydı… Bunun üzerine 24 Nisan 1915’te İstanbul’da bazı Ermeni elebaşlarının evleri ile kiliseler basıldı. Bir orduya yetecek kadar, silah, mühimmat ve patlayıcı ele geçirildi. Ermeni elebaşları tutuklandı…

Ermeni çeteler, Türkleri arkadan hançerleyemedikleri için olacak ki bu 24 Nisan’ı sözde soykırım günü ilan etti…

Doğrusu ise sözde Ermeni soykırımı değil, hain Ermenilerin gerçek yüzünü anlama günüdür.

Türkler kiminle savaştı ise Ermeniler hep Türk düşmanlarıyla işbirliği yaptı. Güneydoğu’da Fransızlar, Karadeniz ve Ege’de Rumlar, İstanbul’da İngilizler, Doğu’da Ruslarla işbirliği yapıp bizi arkadan hançerlediler… Her daim Türklere ihanet ettiler…

Cephede sonuç alamayınca masa başında Türkleri dize getirme hesapları yapıyorlar…

Ancak üzülerek belirteyim ki, bir gerçeği de kabul etmek lazım…

Birinci Dünya Savaşında ve Milli Kurtuluş Savaşında, üç beş değil yüzbinlerce Türk Ermeniler tarafından katledildi… 100 yılı aşkın zaman geçti, hâlâ toplu mezarlar bulunuyor… Ermenilerin yaptıkları vahşetler hâlâ anlatılıyor…

1970’li yıllarda başlayan Asala terör örgütü ile yüzlerce diplomatımız şehit edildi…

1980 sonrası da bölücü terör örgütü PKK ile işbirliği yapan Ermeni teröristler var…

Buna rağmen derdimizi, daha doğru ifade ile Türklerin yaşadığı zulmü ve terörü anlatamıyoruz…

Özellikle Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun başkanlığı döneminde Türk Tarih Kurumu çok ciddi çalışmalar yaptı… Yusuf Halaçoğlu destek görmesi gerekirken görevden alındı…

Diğer yapılan çalışmalar da gerekli destek olmadığından bireysel olmaktan öte geçemiyor…

İçimizden birilerini de yanlarına çeken Ermeniler ise haklı olduğumuz davada bizi soykırımcı göstermek için milyarca dolarlık lobi çalışması yapıyor…

Bizim yaptığımız tek şey, aman Ermenistan Cumhurbaşkanı üzülmesin diye Azerbaycan bayraklarını milli takımımızın maçına sokmamak oluyor…

*****

Korona günleri esprileri

Uzun zaman sonra bugün ilk defa çöp atmaya çıkacağım; o kadar heyecanlıyım ki, ne giyeceğimi bilemiyorum.

Berberler kapalı diye herkes kafayı 3 numaraya vurmuş, memleket Isparta Komanda Tugayı gibi.

Fıkra gibi ülkeyiz; testi pozitif çıktı diye tüm köyle sarılıp kucaklaşarak helalleşti. Şimdi bütün köy karantinaya alındı.

Oturma odasına İzmir, mutfağa Ankara, yatak odasına da İstanbul ismini yazdım, şehir şehir dolaşıyorum.

Tarihte ilk defa dünyada tüm ülkedeki kadınlar, kocalarının nerede olduklarını biliyor.

Kolonya şişesini çamaşır suyu ile, çamaşır suyu şişesini kolonya ile, kolonya şişesini sirke ile siliyorum, çıldırmama az kaldı…

Yüzyılın son kabadayısı korana adam, dünyada ne kadar bar, pavyon kumarhane varsa tek başına kapattı…

2021’e girersek o bizi kutlasın, siz 2020’den nasıl sağ çıktınız diye.

İstanbul adliyesine girerken kapıda güvenlikçiler gülümseyerek kolonya tuttu. Bu samimi ev ortamı havasına kapılarak ayakkabılarımı çıkarıp terlik rica ettim, iki kolumdan tutup dışarı attılar.

Yeni gelen arkadaşlık isteklerini 14 gün karantinada bekleteceğim, içerideki arkadaşların sağlığını düşünmek zorundayım.

Korona virüsüne yakalanırsam bütün kavgalı olduklarımla öpüp barışacağım, hayatta küs kalmamak lazım.

Bazen evde o kadar canım sıkılıyor ki, kapıyı açıp “ooooo kimler gelmemiş” deyip kapatıyorum.

Ürdün’de bir adam aracın içinde koronadan öldüğü için aracı ile birlikte defnedildi, malını öbür tarafa götüren ilk insan olarak tarihe geçti.

Anneme virüs var biraz alışveriş yapalım diyorum. O da dur belki ölürüz masraf yapmayalım diyor.

Korkudan sadece sokağa değil, tartıya da çıkamıyorum.

Kadının biri kocasının telefonunu kurcalarken korana diye bir numara kaydedilmiş görür, numarayı arar ve kendi telefonu çalar.

Eskiden virüs telefona bilgisayara girmesin diye uğraşıyorduk, şimdi bize girmesin diye uğraşıyoruz.

Eskiden biri hapşırınca “çok yaşa” denirdi şimdi hapşırıldığında “git ileride hapşır, vallahi 155’i ararım” deniyor.

Şok kampanya! Sadece 3.500 TL’den başlayan fiyatlarla sizi korona olmuş gibi evinizden alıp sevgilinize götürüyor, 14 gün sonra tekrar evinize teslim ediyoruz, kimse şüphe etmiyor.

Ne eğlenceli bir gün, dur biraz da şu koltukta oturayım, sonra diğer odaya geçer duvarlara falan bakarım, olmadı bir de salon yaparım.

Az önce marketteydim… Muazzam kalabalık vardı, şöyle bir içeriye bakıp “Veli amca Allah kabul etsin, ne zaman geldin umreden” dedim, markette kimse kalmadı,

Yaz geliyor fit olayım derken, karantinaya girdim fil gibi oldum.

Ay sonuna kadar kuaförler açılmazsa, sarışınların yüzde doksanı yeryüzünden silinecek.

Bana evlen evde kalacaksın diyordunuz, hepiniz kaldınız mı evde? Etme bulma dünyası işte.

Salgın bitince parayı kıracak 3 meslek: 1- Psikiyatristler, 2- Diyetisyenler, 3- Kadın doğum uzmanları.

Yıllarca bizi üç harfliler çarpacak diye korkuttular; meğerse o cin değil, Çin’miş.

Evde durmaktan canınız mı sıkıldı? Eşlerinizle telefonlarınızı değiştirin, hayatınız renklensin.

O değil de bu sene mart ciddi ciddi kapıdan baktırdı.

Yarın hava güzel olacakmış, çocukları da alıp salona geçeyim diyorum.

Çin’den gelen her şey şimdiye kadar çakmaydı, bir tek korona virüsü orijinal çıktı…

Allah’ım dünyayı gezmek istiyorum dediğim için çok özür dilerim, mahalleyi gezsem yeter.

Ey korona; bizi eve hapsettin, kendin dünyayı geziyorsun, ayıp oluyor ama.

Şekerimizi kolonyamızı aldık; görücü bekler gibi oturduk evde virüs bekliyoruz.

Durum vahim, binlerce erkek virüsten değil, evde kadın dırdırından ölecek.

Kim akıl ettiyse çok doğru söylemiş; dışarı çıkana para cezası değil de evinde kalana para ödülü verilirse 5 güne kalmaz bu virüsü yeneriz.

*****                 

TEBESSÜM

Bozuk

Temel bir gün önce aldığı daktiloyu bozuk diye satıcıya götürdü.

Satıcı sorar:

- Dün aldığında sağlamdı. Bak denedim, sapasağlam. Nesi bozuk?

Temel gayet sakin cevap verir:

- İki tane A yok. Saat yazacağım, yazamıyorum.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Gerçekleri söylemek dilin zekâtını vermek demektir. Biz ahirete zekât borçlusu gitmek istemiyoruz.

Osman Bölükbaşı