Kadın Kadına köşemin bu haftaki konuğu Adanalı yazar Deray Yurdakul. Eğitimci bir ailenin kızı olarak dünyaya gelen Yurdakul’un hayatta en sevdiği şey insanları mutlu etmek. Çocukluğundan beri kitap okumayı seven Yurdakul için yazmak artık bir tutku halini almış. Resim, şiir ve tiyatro dallarında ödülleri olan Yurdakul, zaman içerisinde yazdığı yazıları sosyal medya üzerinden paylaşmaya başlamış. Bir süre sonra dostlarının da tavsiyesiyle yazdıklarını, ’D’li Cümleler’isimli kitapta toplayan Yurdakul, geri dönüşlerin kendisini çok mutlu ettiğini söylüyor. Kendi için yazar ifadesini kullanmayan, tek kitap ile yazar oldum demenin bu işin hakkını veren üstadlara saygısızlık olacağını düşünen Deray Yurdakul, şimdilik “yazan” ya da “yazabilen” olduğunu düşünüyor. Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nde İdari Kısım Bölüm Şefi olarak çalışan Yurdakul, aynı zamanda cezaevlerine giderek mahkum ve tutuklulara eğitici seminerler veriyor. 2 çocuk annesi olan Yurdakul’un hayatı ise İstanbul-Adana yollarında geçiyor.

Öncelikle ’D’li Cümleler’isimli kitabınızdan başlamak istiyorum İsminin hikayesi nedir? Öğrenebilir miyiz?

“Küçük yaşlarımdan itibaren yazmış olduğum yazılarımın sonunda hep baş harfim de olan ’D’harfini eklerdim. Kitabımın çıkış aşamasındaki süreçte de bundan beslendiğim için D’li cümleler ismini kitabıma vermeyi uygun gördüm. Aynı zamanda 2 oğluma da benden bir anı kalsın istedim. Kitabım online satışta Avrupa’da en çok okunanlar listesine girdi. Bundan da büyük bir mutluluk duyuyorum.”

Aynı zamanda cezaevlerindeki mahkum ve tutuklularla da söyleşiler yapıyorsunuz? Bu süreç nasıl gelişti?

“Çalışmış olduğum Çukurova Üniversitesi ile Adalet Bakanlığı arasında imzalanan bir protokol ile başladı her şey. Üniversitenin sosyal sorumluluk projesi olarak cezaevinde kalan hükümlüleri sosyal hayata kazandırmak amacı ile yapmış olduğu projede görev almak istedim. Bu kapsamda Adana ve çevre illerinde bulunan çeşitli cezaevlerinde iyi insan olmak, öfke kontrolü, kitap sevgisi gibi konularda söyleşiler yaptım. Bununla da ulusal medyada 3 ödül aldım. Projenin en önemli amacı ise, çeşitli suçlardan içeride olan bu insanların sosyal hayata geri döndüklerinde uyum süreçlerine katkıda olmak diyebiliriz. Bir bireyi kazanmak bile çok önemli. Ben bu çalışmalara sadece sosyal sorumluluk olarak değil aynı zamanda bireysel sorumluluk olarak da bakıyorum.”

Cezaevindeki tutuklu ve mahkumlardan ne gibi geri dönüşler alıyorsunuz?

“Okudukları kitaplardan geri dönüşler yapanlar oluyor. Ortak kaygıları da var tabi. Benim en sık karşılaştığım soruların başında ben buradan çıkınca ne yapacağım sorusu geliyor. Toplumdaki önyargıdan, çıktıkları zaman normal bir hayat sürememekten çekiniyorlar, iş bulamamaktan endişeliler. Ben de onlara her suçun bir bedeli olduğunu ve cezalarını çektikten sonra, sosyal hayata karışabilmeleri için önlerinde hiçbir engel olmadığını anlatıyorum. Cezaevlerinde kendilerini geliştirebilmeleri için ahşap oymacılığı, boyamacılık, kütüphanecilik gibi çeşitli branşlarda da eğitim alıyorlar. Bu eğitimler sayesinde meslek edinip dışarda bunu devam ettirebilirler, sadece karar vermeleri gerekiyor. Evet, ben bilinçsizce bir hareket yaptım fakat şu saatten sonra değişmeliyim diyen insan sayısı çok fazla. Onlara unutulmuş ve atıl insanlar olmadıklarını ve topluma faydalı bir birey olmaları gerektiğini anlatıyorum ve olumlu geri dönüşler alıyorum.”

Adana’da ikamet ediyorsunuz. Haberlerden de takip ettiğimiz kadarıyla olaylı bir şehir. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz peki?

“Son dönemlerde çeşitli üniversitelerin de açılmasıyla şehrimiz sadece adli haberler ile anılmıyor. Şehrimizde aynı zamanda Uluslararası Portakal Çiçeği Festivali, Kebap Şenliği gibi etkinlikler de oluyor ve bunlar şehrin olumlu lanse edilmesinin de önünü açıyor.”

Mutlu etmeyi seviyorum

Engelsiz Yaşam Vakfı’nın Çukurova Bölge Müdürlüğü görevini yürütüyorsunuz. Vakıfta ne gibi çalışmalar yapılıyor?

2011 yılında kurulan vakfımızın temelinde dayanışma bulunuyor. El ele yürek yüreğe olup her canlıya hizmet edebilmeyi kendimize görev bilerek çalışmalarımızı yürütüyoruz. İhtiyaç sahibi engellilere tekerli sandalye, ilaç, kira, burs, erzak gibi taleplerinde destek oluyoruz. Huzurevlerine ziyaretlerde bulunuyoruz. Birilerini mutlu etmeyi seviyorum. Yardım etmek kelimesinden hiç hoşlanmıyorum bizler onlara ihtiyaçları doğrultusunda destek oluyoruz. Bu sayede mutlu bireylerin sayısı artıyor. Bu durum da topluma elbette yansıyacaktır. Duyarlı insanlar iyi ki var. Bir halının ilmeği gibi birlikte dokunup birlikte renk alıyoruz. Birlikte şekil alıyoruz. Hayat sadece siyah ve beyazdan ibaret değil, bizler çeşitli renkleri bir araya getiriyoruz.

Şort giyen kadın hâlâ toplumda sorgulanıyor

Kadınların çalışma hayatında daha aktif bir şekilde yer alabilmesi için neler yapılmalı?

“Devlet tarafından teşvik alınması çok önemli. Çalışan annelere ya da gebelik öncesi ve sonrasında kadınlara tanınmış haklar gözden geçirilmeli. Kadınların kendilerini her alanda yetiştirmelerinin önü açılmalı. Çalışan kadın denilince de akla sadece büyük şehirlerdeki kadınlar gelmemeli. Anadolu’nun bir köyünde kendi tarlasında çalışan kadın da İstanbul’da bir plaza da çalışan kadının da hakkı eşittir.

Çocuklarımıza sevgiyi de saygıyı da sadece söylemekle değil pratikte de uygulayarak göstermeliyiz. Bu işler sadece söylem ile olmaz. Ülkemizde yaşananlar çok trajik ve affedilemez. Aileler ise konu kendi evlatları olunca olayı kapatmayı tercih ediyorlar ya da elalem ne der düşüncesindeler. Oysa bizler bunu sakladıkça olaylar daha da büyüyor. Tepki vermekten, kendimizi ifade etmekten çekiniyoruz. Ayıp, yasak, günah düşüncelerinin neye ve kime göre olduğunun çok iyi bilincinde olmak gerekiyor. Şort giyen bir kadının hala toplumda sorgulanması yanlış eğitimden kaynaklanıyor. Bunun ne dini ne de toplumsal açıdan doğru bir tarafı yok. Dinimizde herkes olduğu gibi kabul edilir. Allah korkusu değil Allah sevgisini çocuklarımıza öğretmeliyiz. Eğer bu anlayış içinde yaklaşılırsa daha çok yapıcı olur diye düşünüyorum."

Şiddet kader değildir

Kadınlara yönelik şiddet, taciz ve tecavüz vakalarına bir yazar gözünden ne cevap vermek istersiniz?

“Bu konular ile ilgili yorum yapmadan önce ben kadın erkek eşittir cümlesine katılmam. Ben bu işe yürek olarak bakarım. Yüreğin kadını erkeği yoktur. Hepimizin payına düşen sorumluluklar vardır ve bunları kadın
erkek ayırt etmeden yapmalıyız. Ben şiddetin ve tacizin kökeninde eğitimsizlik ve sevgisizlik olduğunu düşünüyorum. Oysa karşılıklı saygı ve anlayış çerçevesinde her sorunumuzu çözebiliriz. Birey büyüdükçe sevgi ihtiyacını karşılamak için eğer erkekse ve şiddet gördüyse şiddet uyguluyor. Kadın şiddete meyilli oluyor ben zaten hep bunu çektim benim kaderim bu diyerek yaklaşıyor olaya ve kaderciliğe bağlıyor. Kadınlar kendinden emin ve net hareket edebilirse, kendini geliştirebilirse toplum baskısı dediğimiz şiddete uğrama noktasındaki sorunları da daha net aşabilecektir.”