Yolculuk hep heyecanlandırır beni. Defalarca aynı yolu gitmiş olsam da her seferinde aynı kıpırtıyı duyarım içimde. Gözüme uyku girmez. Ve hep  güneş doğmadan çıkarım yola. Güneşin doğumunu yolun üstünde karşılamak için. Belki de yolculuk benim kendimle baş başa kalma yöntemim. En çok o anlarda dönebiliyorum kendi içime.

Sanırım yedi yıl kadar olmuştur; bir cenaze törenine katılmak için İznik'e gitmiştim. Bahardı. Her yer yeşil, her yerden bereket fışkırıyor. İlk kez gördüğüm o bölgeyi çok sevmiştim. Sağ tarafımda İznik Gölü, solumda uzayıp giden zeytinlikler.Muhteşem bir coğrafya. Bu ülkede doğduğunuza sevinme nedenlerinden biri işte.

Birkaç gün sonra İzmir'e gitmem gerekti. Orhangazi'ye geldiğimde ister istemez gözüm takıldı İznik sapağına. Yeniden görmek istedim oraları. Bursa'dan sonra gene insanın içi içine sığmıyor. Bereketli ovalardan geçiyorsunuz. Manisa'ya yaklaşınca üzüm bağları başlıyor. Yine dümdüz bir ova yine bereket.

İzmir'de işlerim bitince  İstanbul'a aynı yoldan dönmek istemedim.  Ege  Denizini soluma alarak Çanakkale üzerinden dönmeye karar verdim. Aliağa'yı geçince sağım, solum, her taraf zeytinlik oldu;  zeytin ormanı içinde gitmeye başladım.Mutluluk ve huzur veren bir görüntü, bitmesin dediğiniz bir yolculuk. Oralardan geçerken aklıma ilk gelen şu oldu; ''bu ülkenin etrafını duvarla çevirsen, içeriye hiçbir şey sokmasan; bu ülke rahatlıkla bakar kendine'' ve bunu hissetmenin mutluluğu ile katlandı yolda olmaktan dolayı aldığım haz. 

Kıymetini bilememişiz ülkemizin. Plansız hareket etmek tüketmiş doğal kaynaklarımızı. Hem aymazlık neden olmuş buna hem de kötücül bir yönetim. Toprak envanterimizi çıkaramamışız. Nerede, ne özellikte toprağımız var bilmiyoruz. Düzgün bir tarım reformu yapamamışız.  Ovalarımızı sanayiye açıp kendi toprağımızı yok etmişiz. Hala planlı ekim yapılamamakta. Hem tarım işiyle uğraşan insanlar mağdur hem de pazardan eve eli boş dönüp çocuklarından utanan analar. 

Herkes havanda su dövmeye devam ediyor. Bu ülkenin en büyük sorunu hiçbir bilgiye sahip olmayan, kurnazca  ezberleyen, bu konuda olağan üstü yeteneği olan insanlardır. Bunlar okumaz, düşünme yetenekleri yoktur, sanki beyinleriyle değil de omurilik soğanında gerçekleşen reflekslerle yaşarlar. Konular hakkında ezberledikleri örnekleri çok bilmiş, bilge havalarda savurup havaya; koltukları kabararak kapatırlar konuyu. Tarım konusundaki klişe sözleri ''Konya kadar Hollanda tarımda bizi geçiyor'' der Bay Hödük.

Maalesef en büyük sorunumuz aydınlanma sürecimizi tamamlamamış olmak. Batı tarafımızdaki ülkeler Rönesanslarını yaşayıp, aydınlan devrimlerini gerçekleştireli iki yüzyıldan fazla oldu. 15 - 16. Yüzyılda özellikle sanat ve felsefe alanında başlayan Rönesans (yeniden doğuş) soyut düşünme yeteneğini artırarak; (ki sanatın aslı budur) ilerlemeyi hızlandırmış, coğrafi keşifleri gerçekleştirmiş, bu durum da ticareti katlayarak artırmış, sermaye birikimine neden olmuştur. Kent soylu insanların, burjuvanın ortaya çıkışı da bu döneme rastlar.  Biriken sermaye yeni iş kolları yaratmıştır. Buhar makinesinin icadı sanayi üretimini hızlandırmış ve 1760 - 1770 arasında buhar makinesinin en verimli hale gelmesi 1789 Fransız Devrimini tetiklemiştir.

Kısaca söylemek gerekirse kendi aydınlanma devrimini gerçekleştirmeyen toplumlar köleleşmeye devam eder. Uzun ve sancılı bir süreci hep beraber yaşıyoruz. 1923 yılında ülkemizde  başlayan Rönesans ellili yıllarda kesintiye uğramıştır. Eğer bizim ülkemizin aydınlanma devrimi devam etseydi şimdi refah içinde ve bu refahı hiçbir başka ülkeyi sömürmeden sağlayarak gelecek kaygısı olmadan yaşayıp gidiyor olurduk. 

Sırf bu yüzden işte şimdi bizler ezberlediği üç beş cümleyle bilmiş havalarda yorumlar yapıp konuya nokta koyan kifayetsiz muhteris Bay Hödüklerle uğraşıyoruz.

Ne tarımımız tarım, ne sanayimiz sanayi, ne de okullarımız okul. ''bunca cehaletin tahsille mümkün olduğu'' insanlar yetiştiriyoruz. Bu kişiler; ''tarım arazilerimiz korunsun, sanayi verimsiz toprakların olduğu yere kaydırılsın'' diyen bilinçli insanların karşısına dikilip, kahvehane ağzıyla dudaklarını büzerek ''patates kaç para bilader araba kaç para, bu topraklara patates eksen hasatın tamamıyla bir araba alamazsın bak burada kaç bin araba yapılacak'' gibi saçma sapan ve açgözlülük temelli yaklaşımla herkesin sesini bastırıyor.

Dünyanın her yerinde gelişme tarım alanında elde edilen sermayenin sanayiye aktarılmasıyla gerçekleşmiştir. Gelişmenin doğru yolu kaynakların verimli ve tam kullanılmasıdır. Sanayi için tarımdan vazgeçemezsiniz. Hem tarımı hem de sanayiyi paralel olarak geliştirmelisiniz.   

Önümüzdeki yıllarda Dünya nüfusunda patlama yaşanılacağı söyleniyor. Nüfus patlamasının da yiyecek ve su savaşları başlatacağı.  Kısaca katlettiğimiz tarım alanlarımızı çok arayacağız gibi geliyor bana.

Bu ülkenin kıymetini bilin.