AK Parti bir yandan Kızılcahamam kampında adaylar üzerine fikir alışverişlerinde bulunurken diğer yandan harıl harıl kamuoyu anketleri üzerinde "Neden?" sorusuna cevap aradı. Çünkü, AK Partili birçok belediye başkanı (İstanbul özelinde söylüyorum) imar uygulamalarıyla büyük tepki çekiyor. Vatandaşın tapulu arsası, müteahhit-belediye işbirliği ile iç ediliyor, üzerine milyonluk rezidanslar, çarşılar yapılıyor. Bunun için de "kentsel dönüşüm"ün önünü açmak için çıkarılan yasalar kullanılıyor. "Zorunlu kamulaştırma", "konut rezerv alanı", "riskli alan" gibi gerekçelerle vatandaşla uzlaşma aranmadan "Al pılını pırtını, nereye gidersen git" tarzı bir vahşi inşaat rantı uygulanıyor.

Konuyu en iyi özetleyen, Mehmet Özhaseki olmuştu. Şu anda AK Parti'nin Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olan Özhaseki, Çevre ve Şehircilik Bakanı iken şu sözlerle tarif etmişti "rant dönüşümü" çalışmalarını:

"Belediyeler bu işi nasıl çözüyorlar? Burada yoğunluk kaç 3, 6-7 veriyorlar. Bir müteahhide bir vatandaşa biraz da belediyeye kalsın hesabı. Böyle bir kentsel dönüşüm olmaz, bu cinayettir. Oradaki 4-5 katlı binaları yıkıyorsunuz, 10 kat yapıyorsunuz yarısını müteahhide veriyorsunuz, yarısını siz alıyorsunuz. O zaman ne oluyor sonuç? Yol aynı, kaldırım aynı, otopark aynı, yeşil alan aynı duruyor, nüfus iki misline çıkmış ve daha yaşanılmaz şehirler haline geliyor. Bir felaketle karşı karşıya kalıyoruz. Bina bazlılarda özellikle binayı biraz daha yükselterek yaptığınız zaman o sosyal donatıları hiç vermiyorsunuz."
Özhaseki'nin "Böyle kentsel dönüşüm olmaz" demesine rağmen, aynı devran sürüyor. Evleri ve beraberinde gönülleri yıkarak, kırıp dökerek, vahşi bir şekilde hem de...

* * *

Son örnek, Üsküdar Kirazlıtepe'de yapılan kentsel dönüşüm çalışması. Belediye, Boğaz'daki üç köprüyü aynı anda görebilen manzarasıyla herkesin iştahını kabartan alana "villa tipi" dönüşüm modeli uygulamak için vatandaşın evini başına yıkıyor uzun süredir. Gazetemizde daha önce manşete taşıdığımız bir manzara vardı. İçimizi sızlatmıştı. Çocuklar, inşaat molozları arasında oynuyor. Vatandaşlar "Boşalan evler yıkılırken, ocağımız başımıza çökecek diye korkuyoruz, hiç bir tedbir alınmıyor" diye yakınıyordu. Bazı evlerin camları, bazılarının bahçe duvarları, çatı kiremitleri bitişikteki binanın yıkılması sırasında hasar görmüştü.
Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen, son "yıkım" işini 4 yıl önce kendisinin kurdelasını kestiği camide gerçekleştirdi. Mahalleli gündüz direnince, sabaha karşı gönderdiği kepçelerle yerle bir etti camiyi. Ne cemaati ikna etmeye çalıştı, ne de caminin boşaltılması için gayret gösterdi. Camideki mukaddes kitaplar da enkazın altında kaldı. 

Kirazlıtepe'ye daha büyük, daha modern, daha kullanışlı bir cami elbette yapılacaktır. Gerekiyorsa cami de yıkılır ve yeniden yapılır. Ama böyle, vahşice, acımasızca ve yangından mal kaçırırcasına yapılmaz. Mukaddes kitabın molozlar altında kaldığı yıkımları, ABD'nin işgal ettiği Irak'ta bombalanan camilerden hatırlıyorum ben. Camiyi yaparsınız da yıktığınız gönülleri nasıl yapacaksınız?

Çok güçlüyseniz ve çok da umursamazsanız eğer, ilçenizdeki bir başka caminin hemen yanındaki "köfteci" görünümlü "alkollü balık restoranı"nı yıkın da göreyim. Böylelikle neden ve nasıl göz yumulduğuyla ilgili dedikoduların da önüne geçmiş olursunuz... 

* * *

Küçükçekmece ve Başakşehir Belediyeleri de "riskli alan" ve "rezerv konut alanı" ilan ederek vatandaşların evlerine, arazilerine "kafasına göre dönüşüm" uyguluyor. Son örnek, Başakşehir İkitelli Göçmen Konutları'nda yaşandı. Belediyenin önerisiyle, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 1989'da Todor Jivkov zulmünden kaçarak Türkiye'ye gelenler için dış yardımla yapılan, içerisinde oturan vatandaşların da bedelini ödeyerek tapu sahibi olduğu konutların bulunduğu bölge "rezerv yapı alanı" ilan etti. 

Göçmen konutlarının bulunduğu alan, "inşaat rantiyesi" için göz bebeği bir arazi haline geldi. Şimdi bu yerleşim alanında yapı yoğunluğu daha da artırılacak şekilde plan yapılacak, Mehmet Özhaseki'nin dediği gibi yollar genişlemeyecek, sosyal donatı alanı, yeşil alan azalacak ve "Bir felaketle karşı karşıya" kalınacak.
Küçükçekmece'de "rezerv yapı alanı" ilan edilen Yarımburgaz Mahallesi sakinleri, hukuk mücadelesi vermeye devam ediyor. Küçükçekmece Gölü'nün kıyısına yapılan dev konutların çirkinliğine bakınca, ilçedeki diğer "rezerv yapı alan"larında yaşanacakları kestirmek zor değil. 

Göl kıyısındaki rezidansa Küçükçekmece Belediyesi tarafından ruhsat verildi. Kaçak eklentiler olunca, belediye "yasal kıskaca" girmemek için konuyu mahkemeye taşıdı. Ancak estek oldu, köstek oldu "yıkım kararı" alınan yer yıkılmadan konutlar satıldı. Hem de her biri yarım milyon liraya yakın fiyatta.
Mehmet Özhaseki'nin verdiği ve yazının girişine taşıdığım formülü hatırlıyorum yeniden: 

"Bir müteahhide, bir vatandaşa, biraz da belediyeye." Peki başka pay alan yok mu? Yoksa neden bu beton iştahı, vatandaşın evini ve gönlünü yıkma aşkı?