"Kimsesiz hiç kimse yok, var her kimsenin kimsesi / Kimsesiz kaldım medet kıl ey kimsesizler kimsesi" dizelerin Fatih Sultan Mehmet'e yani Avnî'ye ait olduğunu okudum. Ancak doğru olup olmadığını araştıramadım. 
Kimsesizliğin hüznü yüreğimin ortasına çöreklenince, hep Kemalettin Kumu'nun şiirini hatırlarım:
"Yıllardır bir kıvılcım kapalı kında, 
Kimsesizlik dört yanımda bir duvar gibi; 
Muztaribim bu duvarın dış tarafında, 
Şefkatına inandığım biri var gibi. 

Sanıyorum saçlarımı okşuyor bir el, 
Kıpırdamak istemiyor göz kapaklarım; 
Yan odadan bir ince ses diyor gibi gel! 
Ve hakikat bırakıyor hülyamı yarım. 

Gözlerimde parıltısı bakır bir taşın, 
Kulaklarım komşuların ayak sesinde; 
Varsın yine bir yudum su veren olmasın, 
Baş ucumda biri bana 'su yok' desin de!"
Tanrı'ya yakarma ve dileklerde bulunmaya Sivas yöresinde  "hayır dua" ya da alkış, derler. Bir kaçını hatırlayabildim:
"Allah analı babalı etsin."
"Allah darda bırakmasın."
 "Allah devlete, millete zeval vermesin."
"Allah dipte yatırıp, kapı baca gözletmesin."
"Allah elimizden, ayağımızdan geri koymasın."
"Allah elin eline düşürmesin"
"Allah gördüğünden geri koymasın."
"Allah kimseyi nasihat önüne düşürmesin."
"Allah yatanı utandırmasın, bakanı usandırmasın."
Bu hayır dualara başkalarını eklemeyi size bırakıp, ben sözü Dürülaceze'ye getirmek istiyorum. Niçin? 
Takvim yaprakları Darülaceze'nin kuruluşunu 20 Ocak 1895 olarak kaydediyorlar. 
Kimsesizlere, yoksullara, acizlere yardım etmek geleneklerimizde göreneklerimizde var. Kuşkusuz ki bu töre Osmanlı Sultanlarında da yaşıyordu. 
Onca kardeş kavgasından sonra İstanbul'a davet edilen Sultan Selim, Bayezid'in huzuruna gelerek el öpmüştü. Bayezid ellerini kavuşturarak duran Selim'e; "Adaletten ayrılma, acizlere ve biçarelere karşı merhametli ol. Kimsesizlere şefkat göster, herkesin sana ram olmasını istiyorsan ulemaya çok saygı göster; zaruret olmadıkça kimseye sert davranma." dedikten sonra çok dualar etmiş ve padişahlığını Allah'ın mübarek etmesi dileğiyle teslim etmişti. 
Acizlere ve çeresizlere  yardım etmek, kimsesizlere şefkat göstermek babadan oğula geçti. 380 yıl sonra, Sultan Abdülhamid, yoksul ve sakat kimselerle birlikte, başıboş gezen çocukların da bir araya toplanarak, san'at sahibi olmalarını sağlamak, din ve cinsiyet farkı gözetilmeksizin ihtiyar ve kimsesizlerin son yıllarını huzur içinde geçirmelerini sağlamak amacıyla, sadrazam Halil Rifat Paşa'ya bir Darülaceze (düşkünler evi) kurulması emrini vermişti.
Sivas Valisiyken hazırladığı "Tembihnameleri" ve "Gidemediğin yer senin değildir" diyerek yüzlerce kilometre yol, onlarca köprü ve okul yaptıran Halil Rifat Paşa, 7 Kasım 1892 günü, Okmeydanı'nda Darülaceze'nin temeli atmıştı. Giderlerin çoğunu Abdülhamid karşılamaktaydı. Bazı hayırseverler gibi Halil Rifat Paşa da evindeki değerli eşyalarını ve gümüş takımlarını satarak giderlere katkı sağlamıştı.
Mimarlığını, Agop adlı bir Ermeni'nin yaptığı, 28.500 metre karelik bir alana kurulan Darülaceze'de bir erkek bir kadın hamamı, altı aceze pavyonu, mutfak, çamaşırhane, çocuk yuvası, yetimhane, cami, sinegog ve kilise bulunuyordu. 
Darülaceze'nin idaresi Dahiliye nezaretine bağlanmış ve kurumun yönetiminde belediyenin dışında Vakıflar, Müftülük ve Zaptiye ve Ermeni, Rum, Katolik ve Yahudi azınlıkların birer temsilci yer almışlardı. 
1998 yılına kadar İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde faaliyetine devam eden Müessese 1998 tarihli mahkeme kararı ile içişleri Bakanlığı'na devredilmişti. Bunun üzerine İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Kayışdağı'nda yeni bir Darülaceze hizmete açılmıştı.
Burası 46.000 metrekaresi kapalı olmak üzere toplam 151.000 metrekare alan üzerine kurulmuş, Türkiye'nin en büyük bakım ve huzurevi olma özelliğini taşıyor.