Türk tasavvufunun pîri Ahmet Yesevî “Peygamber buyruğudur. Kâfir de olsa, incitme insanı. Sevmez Allah, gönül inciten katı kalplileri” diyor.

Tanrı insanı sevgiyle var etti. Varlığın temelidir sevgi. Sevginin ilerisi aşk. Yunus “Aşk gelince cümle eksikler biter.” diyor. Çünkü o, var olanı sever, var edenden ötürü. Evet,   Sevgi türlü türlü.. Tanrı sevgisi, Peygamber ve Ehlibeyt sevgisi, ana- baba- kardeş sevgisi, sıla sevgisi, yurt sevgisi.

Eşrefoğlu, sevginin ilerisi olan aşkı nasıl anlatıyor:

Cihanı hiçe satmaktır adı aşk

Döküp varlığı gitmektir adı aşk


Elinde sükkeri ayruğa sunup

Ağuyu kendi yutmaktır adı aşk


Bela yağmur gibi gökten yağarsa

Başını ona tutmaktır adı aşk


Bu alem sanki oddan bir denizdir

Ana kendini atmaktır adı aşk

Var eşrefoğlu Rumi bil hakikat

Vücudu fani etmektir adı aşk

Eşrefoğlu Rumî’den  altıyüz yıl sonra  Bir Aşık Veysel şöyle diyor:

Güzelliğin on par'etmez

Bu bendeki aşk olmasa

Eğlenecek yer bulaman

Gönlümdeki köşk olmasa

Tabirin sığmaz kaleme

Derdin dermandır yareme

İsmin yayılmaz aleme

Aşıklarda meşk olmasa

Kim okurdu kim yazardı

Bu düğümü kim çözerdi

Koyun kurt ile gezerdi

Fikir başka başk'olmasa

......

Görüyoruz ki Aşık Veysel   “Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa” derken gelişi güzel söylemiyor.

Sevgi, sözlüklerde "İnsanı bir şeye ya da bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu" olarak tanımlanırsa da, bu tanımın yetersiz ve yüzeysel olduğunu söyleyen birçok yazar, sevginin tam anlamıyla tanımlanamayacağını düşünmekte.

Sevgi denildiğinde genellikle akla ilk önce, iki karşı cins arasındaki duygusal çekim gelmekteyse de, aslında sevgi, sevgiliye duyulan sevgi, Allah sevgisi, vatan sevgisi, ebeveyne duyulan sevgi, çocuğa duyulan sevgi benzeri hedefe, biçimlerine bağlı olarak büyük bir çeşitlilik göstermekte.  Şefkate, merhamete, özveriye sevginin farklı kılıklardaki yansımaları diyebiliriz.

Sevgi yalın anlamıyla bir duygu ve heyecan türü.  Sevgi, insanın bir şeye ya da bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermesine denir. Bir başka tanıma göre de “sevgi, öğrenilen duygusal bir tepkimedir.”

Evet sevginin tanımı yapılamaz. Sevgi ancak tadılır. Tadan kişi de sevginin ne olduğunu yeterince anlatamaz. Aynı zamanda sevgi evrensel bir duygudur. Annenin çocuğunu sevmesi, eşlerin birbirlerini sevmesi, ilâhî bir sır olarak, gayesi “bir tenle bir teni, bir canla bir canı kavuşturmak” olan sevginin evrenselliğine en güzel örnektir. Aynı zamanda İbn Arabî sevgi için, “Sevgi seveni sevilene bağlayan bir bağdır ve sevgi sevenin var oluşudur” der.

Gerçek sevgi uygulamalarla kendini gösterir; yoksa  kuru bir sözden başka bir şey olmaz.

Bir gülücük, bir öpüş, bir alkış,

Parlayan bir çift göz, bir damla göz yaşı,

Katlanılan naz,

Saran kol, okşanılan saç;

Yumuşak, sımsıcak...

Gurbet, onunla gurbet,

Özlem onunla özlem.

Yer çekiminden özgür. tüyden hafif,

Bir büyülü duygu ki dalga dalga yayılan;

Esriği etmek için ulaşan!

Sonsuz sıfırlı sayılara bölünür.

Işınlanır tüm yaratılanın yüreğine.

Katlanır, hücre hücre çoğalır,

Kana, cana karışır, girer beyinlere

Gözlere iner, iner dile, dudağa, gülücüğü...

Gözden göze bakış olmalı sevgi,

İçten içe yakış olmalı sevgi,

Duygu duygu akış olmalı sevgi;

Sevgi ile yarış olmalı sevgi! ... 

YARINKİ YAZIMDA  HÜZÜNLÜ BİR AŞK ÖYKÜSÜ ANLATACAĞIM.