Geçenlerde yazdığımız bir yazıda “Amerika’nın istekleri bitmek bilmiyor” demiştik. Bu yazımızdan hemen sonra Amerika’nın Türk çeliğine ek vergi uygulama kararı çıktı. Sanıyoruz bu durum, bardağı taşıran damla oldu. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan birkaç saat sonra Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüştü.

Hızlı bir diplomasi trafiği yaşanıyor.

Daha sonrası daha da önemli. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Yeni dost ve müttefikler arayacağız. Tehditlere boyun eğmeyeceğiz” açıklaması geldi.

Bu, yıllardır “dost” ve “müttefik” olarak işbirliği yaptığımız Amerika’nın yerine yeni dost ve müttefikler edinebileceğimizin mesajlarıdır.

Şu cümlelerin altını kalınca çizelim:

FETÖ elebaşı Gülen’i Türkiye’ye iade etmeyen, Türkiye’yi hedef alan PKK bağlantılı terör örgütleriyle Suriye’de işbirliği yapan ve bu kanlı örgütlere silah desteği veren ABD, şimdi de Türkiye ekonomisine darbe vurmak için her türlü yolu denemeye başladı. Türkiye’yi siyasi ve ekonomik alanda baskı altında tutmaya çalışıyor.

FETÖ örgütüyle bağlantıları nedeniyle ABD’li Pastör Brunson’un Türkiye’de yargılanması gerekçesiyle ABD Başkanı Donald Trump’ın Türk çeliğine ek gümrük vergisi uygulanacağını attığı bir tweetle açıkladığı 10 Ağustos Cuma günü Türk lirası karşısında yüzde 23 değer kaybına uğradı ve dolar kuru 6.83 TL’yi gördü.

Türkiye’ye düşmanlığını adımlarıyla ortaya koyan ABD Başkanı Trump’ın Türk çeliğine ek vergi kararından sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “yeni dost ve müttefikler aramaya başlayacağız” çıkışı, Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında 1937 yılında imzalanan Sadabat Paktı’nı akla getirdi. Bilindiği gibi Sadabat Paktı, 4 ülke arasında, 8 Temmuz 1937 tarihinde Tahran’daki Sadabat Sarayı’nda imzalanmıştı.

Anlaşmaya imza atan devletler, “birbirlerinin çıkarlarının zedelenmemesi ve korunması suretiyle ortak ve birlikte hareket etme” ve “birbirlerine saldırmam” ’sözü vermişlerdi.

Aradan 81 yıl geçti. Bugün bu ülkeler arasında bir savaş çıkma olasılığı çok az, ancak artık ekonomik gücün ve de paranın özellikle ABD tarafından bir silah gibi kullanıldığı günümüzde, ekonomi alanında Sadabat Paktı benzeri bölgesel bir yapılanmanın faydalı olabileceği düşünülüyor.

En akla gelen ittifaka gelince:

Türkiye’yi hedef tahtasına yerleştiren başta ABD olmak üzere Batılı devletler, Rusya ve İran’da da darbe vuran adımlar attılar ve de atmaya devam ediyorlar. Bu bağlamda ilk planda bu üç ülke, yapılan saldırıları savuşturmak için bir araya gelebilir.

Bu konuda bazı adımların atılmakta olduğunu da görüyoruz.

10 Ağustos Cuma günü Trump’ın Türkiye’ye karşı radikal çıkışının üzerinden daha birkaç saat bile geçmemişken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya lideri Vladimir Putin’le bir telefon görüşmesi yapması önemsenmelidir.

Bir de şu gerçek var:

Amerika’nın İran üzerinden ambargo tehditlerine bazı AB ülkeleri, Rusya, Türkiye, Çin , Hindistan ve birçok Uzakdoğu ülkesinin tepki göstermiş olmasıdır.

Görüşmeden sonra Erdoğan’ın “Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkiler ve bu irtibatlar bizleri daha güçlü hale getiriyor” ifadeleri ise çok daha da önemliydi.

Aynı düşman saldırılar ve benzer tehditlerin hedefindeki Türkiye, Rusya ve İran aslında doğal bir müttefik durumunda bulunuyor.

Zaten 1937 yılında Sadabat Paktı’na imza atan iki ülke olan Türkiye ve İran ile Rusya ABD’nin başını çektiği küresel ticaret savaşını en az zayiatla atlatmak istiyorlarsa, özellikle ekonomi konusunda olmak üzere bölgesel bir işbirliğine gitmek zorundalar.

Gelinen noktanın doğal müttefik haline getirdiği 3 ülke olan Türkiye, Rusya ve İran işbirliği yapmaya yanaşmazlarsa sözde müttefikleri tarafından en büyük darbelerle karşı karşıya kalmaya devam edebilirler.

Özetleyecek olursak:

Türkiye, artık Amerika ve AB’ye ihtiyaç duymayacağı mesajları veriyor. “Kendi göbeğini kendisi kesen” ülke olarak bu da Batı’dan kopmamız anlamına gelecektir.

Bütün bunların getirisi ve götürüsü neler olabilir? Bunları da bir başka yazımızda ele almaya çalışacağız.