12-15 Kasım 2019 tarihinde Antalya’da organize edilen 3. Uluslararası Su ve Sağlık Kongresinde su ile ilgili slogan yarışması düzenlenmişti. Yapılan jüri değerlendirmesinde dereceye giren ilk 10 slogandan en çok ilgimi çeken Tayfur Ünal isimli vatandaşın sloganıydı. “  Bugün alacak olduğunuz sudan ucuz, yarın sudan başka her şey ucuz. 

2019 Ekiminde National Geographic Türkiye kanalında yayınlanan “Gelecekte bir gün” belgeselini izlemiştim. Son günlerde kuraklık haberleri ön plana çıkınca bu belgeseli yeniden izledim. Filmde doktor rolünde oynayan Elif’in 25 litre su alabilmek için en değerli saatini sattığı sahnede aklıma bu slogan geldi.

Bugün alacak olduğunuz sudan ucuz, yarın sudan başka her şey ucuz.” 

Tezgahta fiyatı uygun bir ürün gördüğümüzde ağzımızdan ilk çıkan ilk sözdür “Sudan ucuz“ Bir gün gerçekten bir damacana su almak için kuyruğa gireceğimiz, en değerli eşyamızı satmak zorunda kalacağımız günler bizi mi bekliyor!!!

Kış mevsiminde olmamıza rağmen yeterli yağış olmaması, Cuma namazlarında yağmur duası yapılması, yazılı, görsel medyada çıkan kuraklık haberleri beni oldukça tedirgin etti. İstanbul’un barajlarında genel doluluk oranı %21 seviyesinde bu gerçekten korkutucu bir oran.

İstanbul barajlarının kapasitesi ve doluluk oranı

  • Ömerli barajının kapasitesi: 48.925 m3 doluluk oranı % 20.79
  • Darlık Barajı Kapasitesi: 54.254 m3 kapasitede doluluk oranı % 50.47
  • Elmalı Kapasitesi: 2.356 m3 doluluk oranı % 24.54
  • Terkos Kapasitesi: 37.022 m3 doluluk oranı 22.82
  • Alibey Kapasitesi: 10.101 m3 doluluk oranı %29.58
  • Büyükçekmece Kapasitesi: 25.280 m3 doluluk oranı % 16.97
  • Sazlıdere kapasitesi: 4.963 m3 doluluk oranı % 5.59
  • Istrancalar Kapasitesi:2.127 m3 doluluk oranı % 34.14
  • Kazandere Kapasitesi: 0.708 m3 doluluk oranı % 4.06
  • Pabuçdere kapasitesi: 3.855 m3 doluluk oranı % 6.59

İstanbul yakın gelecekte ciddi su sıkıntısı çekebilir, rakamlar maalesef bunu gösteriyor. Su konusunda özellikle İstanbul için kırmızı alarm durumu söz konusu. DSİ, İSKİ bu konuda çalışmalarını sürdürüyor. Türkiye Su Enstitüsü çözüm arayışlarına yönelik tematik oturumlar düzenliyor.  Su sorununa acil çözüm bulunmalı yoksa geleceğimiz ciddi tehdit altında.

Geçen gün evde musluğu açtığımda su akmıyordu. Moralim o kadar bozuldu ki anlatamam. Her on dakika da bir su geldi mi diye kontrol ettim. Aklıma o belgesel film geldi, insanların su için kuyruğa girdiği. Kimlik numarasıyla bir bidon su almak için saatlerce beklediği görüntüleri hatırlayınca bir anda moralim bozuldu. Neyse kısa bir süre sonra suyun sesini duyunca rahatladım. Suyu tasarruflu kullanma noktasında çok dikkatli olmayız. Bu hayati bir mesele bu konuda öncelikle kendimizi eğitmeliyiz.

Su, medeniyetlerin etrafında kurulduğu, bilim insanlarının başka gezegenlerde hayat emaresi olarak aradığı, her türlü teknolojik gelişmede kaçınılmaz olarak kullanılan yeryüzünün en büyük zenginliği ve hayatın olmazsa olmazıdır. Dörtte üçünün sularla kaplı olduğu dünyamızda denizler ve okyanuslar hariç yeryüzünde sabit miktarda bulunan tatlı su, sadece insanların temel yaşam ihtiyacını karşılama konusunda değil, ayrıca tarım, endüstri ve bilhassa hidro güç santralleri açısından da son derece büyük öneme sahiptir.

Su canlılar için hayati öneme sahip olmasına rağmen biz insanlar tarafından hep değersizleştirilmiştir. Sudan ucuz, sudan sebepler v.b kurulan cümleler insanoğlunun kendisi için ve tüm canlılar için hayati öneme sahip olan suya ne kadar değer verdiğini gösteriyor.

Küresel ısınma, hızlı nüfus artışı, çevre kirliliği ve endüstriyel atıkların arıtılmadan doğrudan su kaynaklarına karışması gibi sebeplerle tatlı ve temiz su kaynakları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Yakın gelecekte insanlığı, doğadaki tüm canlıları bekleyen çok önemli bir tehlikeden bahsediyorum.

Suya eşit erişim bir insan hakları sorunudur.

Allah’ın yarattığı her canlı suya ihtiyaç duymaktadır. Bu bağlamda; Su sorunu ele alınırken, dünya üzerinde yaşayan tüm canlılar dikkate alınarak eşitlikçi bir yaklaşım benimsenmelidir. İnsan neslini ve dünya üzerindeki tüm canlıları tehdit eden bu sorunun çözümüne yönelik özellikle gücü elinde bulunduran devletlerin su kaynaklarının korunması için yeni politikalar üretmesi gerekmektedir. Zira bu ülkeler hem su tüketiminin en fazla olduğu hem de su kaynaklarını en çok kirleten ülkeler olarak bu durumdan sorumludur.

Konuyla ilgili araştırma yaparken, İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezinin (İNSAMER) web sitesinde Mervenur Lüleci Karadere isimli bir kardeşimizin yazısına denk geldim. “ Dünyayı bekleyen büyük tehlike: Susuzluk “ başlıklı makalede şunlar yazıyordu.

Hayatın ana maddesi olan suyun korunması ve herkese eşit dağılımı için sadece tüketimi ön plana çıkaran faydacı kapitalist yaklaşımlar yerine, suya eşit erişim imkânı sağlayacak yeni anlayışlar benimsenmeli ve yeni teknolojiler geliştirilmelidir. Aksi halde hem insan nesli için hem de dünya üzerindeki tüm canlılar için büyük bir felaket senaryosu kapıda beklemektedir.

Çok doğru söylemiş kardeşimiz büyük güçlü devletler en fazla suyu tüketir, israf eder, su kaynaklarını en çok onlar kirletir, kuraklık söz konusu olunca çözümü yine kendi dünyasında aramayı tercih ederler. Halbuki su kaynakları Allah’ın tüm canlılara verdiği doğal bir haktır. Küresel güçler, büyük devletler su problemine çözüm ararken, kuraklık konusuna kafa yorarken resmin bütününü görmeleri gerekir. Kardeşimizin söylediği gibi suya eşit erişim imkânı sağlayacak yeni yaklaşımlar benimsenmelidir.

Kuraklık afetine karşı dayanıklı bitkiler…

Verimli Anadolu toprakları kuraklık ile mücadele ederken, bilim insanları yetiştirmeye de devam ediyor. Sivas’ta iki bilim insanı AB tarafından destek gören projeleri ile insanlığı bekleyen kuraklık afetine karşı kuraklığa dayanıklı bitkiler yetiştiriyor. Kuraklık, soğuk, sıcak stresine karşı dayanıklı bitkiler üzerinde çalışan bilim insanları, geliştirdikleri yeni genotiplerle insanlığa umut olacak.

Bu bağlamda; Sivas Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, Tarım Bilimleri ve Teknoloji Fakültesi, dünyanın karşı karşıya olduğu kuraklık tehdidine karşı çalışma başlattı. Avrupa Birliği tarafından desteklenen ve 6 ülkeyi kapsayan projede, Sivas Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Tarım Bilimleri ve Teknoloji Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tolga Karaköy ve Doç. Dr. Faheem Shahzad BALOCH; kuraklık ve diğer abiotik stres koşullarına dayanıklı bitkiler geliştirmeyi amaçlıyor.

Konuyla ilgili ihlas haber ajansına açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Tolga Karaköy; Kuraklığa sadece yağışların azlığı olarak bakılması yanlış olur, buna bir doğal afet olarak da bakmak gerekir diyor.

Kuraklığın oluşması noktasında, dünyada var olan iklimsel değişikliğin günümüzde hissedilir boyutlara ulaştığını belirten Prof. Dr. Tolga Karaköy;  Ülkemizde bundan 20 yıl öncesinde, kişi başına düşen toplum su miktarı yaklaşık 1.700-1.800 metre küp civarında iken, bugün yaklaşık 1.350 metre küpe düştüğünü görüyoruz. Bu ister istemez hem ürünlerde rekolte düşüklüğüne, biyolojik çeşitliliğin değişmesine, mera alanlarında daha az ot üretimine dolayısıyla hayvancılığı olumsuz etkileyebilecek, hem de tüm bunların yansıması olarak işsizlikte artışa neden olabilecektir açıklamasını yaptı.

Karaköy, kuraklığın neden olabileceği sorunlardan birinin de balıkçılık olduğuna dikkat çekerek, kuraklığın getirdiği en önemli sorunlarından bir tanesini, balıkçılıkta, özellikle tatlı su balıkçılığında göreceğiz. Olaya bitkisel açıdan bakacak olursak, bizim yaptığımız çalışmalarda, bitkisel üretimde kullanabileceğimiz kuraklığa dayanıklı, yeni çeşitlerin geliştirilmesi noktasında çalışmalarımıza, laboratuvarımızda ve sahada devam ediyoruz.

Bu noktada hazırladığımız bir Avrupa Birliği projemiz onaylandı. Bu projede özellikle kuraklığa dayanıklı yeni çeşitlerin belirlenmesi için moleküler genetik ve biyoteknoloji bilim dallarından faydalanıyoruz. Bu kapsamda geliştirdiğimiz yeni çeşit adaylarımız var. Adaylarımızın laboratuvar ve arazi testlerini yaptıktan sonra ülkemiz çiftçisinin hizmetine sunmayı hedeflemekteyiz" ifadelerini kullandı.

Kuraklıktan etkilenecek bir başka sektörde hayvancılık…

Karaköy; Çayır ve meralara dayalı hayvancılığın da risk altında olduğunu ifade etti.  Memleketimizde hayvancılığın çayır ve meralara dayalı yapıldığını belirten Prof. Dr. Tolga Karaköy, kuraklıkla birlikte çayır ve meralarda yer alan bitkilerin de verim potansiyelini ve gücünü yitireceğini. Bu noktada da kuraklığa dayanıklı yem bitkilerinin geliştirilmesi noktasında çalışmalarını sürdürdüklerini söyledi.

Çiftçinin ürün tercihleri değişebilir.

Karaköy, kuraklıkla birlikte çiftçilerin ürün tercihlerinin değişebileceğine vurgu yaparak, kuraklığa bağlı olarak ürün rekoltesinin düşmesi ile çiftçinin geliri de azalacaktır. Bu noktada da çiftçilerimiz yeni ürün arayışlarına girecektir. Yağış miktarının 400-450 mm miktarında seyrettiği bölgemizde daha da fazla kuraklığın yaşanması ister istemez çiftçinin de ürün yelpazesinde yeni ürünlere yer vermesine neden olacaktır. Bugün sulu tarım arazilerinde pancar, patates ve hayvan yemi olarak kullanılan silajlık mısır vb. bitkilerin yetiştirildiğini görüyoruz, kuraklığın bu şekilde devam etmesi halinde bazı alanlarda sulu tarım yapılamayabilecek. Bu nedenle bizim kuraklığa dayanıklı alternatif ürünler üzerinde çalışmamız gerekiyor" diye konuştu.

Görüldüğü üzere kuraklık dünyamızın ortak sorunu, insanoğlu karşılaşacağı tehlikenin farkında ve kuraklığa karşı dayanıklı bitki üretmeye bile başlamış. Bilim insanlarımızın bu değerli çalışmalarını takdir ediyorum. Bu değerli çalışmalar bir alternatif oluşturacaktır ancak suyun yerine ikame edeceğimiz başka bir şey olmadığını biliyoruz bu yüzden suyu korumak zorundayız.

Doğanın dengesi bozuldu, hatta doğallık diye bir şey kalmadı. Artık her şey laboratuvar ortamında üretiliyor. Dünyanın başına bela olan korona virüsün bile laboratuvar ortamında üretildiği söyleniyor. Aşı baronları laboratuvarda virüs üretip insanlığı yok etmeyi göze almışken, toprak suyla buluşmayınca bilim insanları laboratuvarda bitki üretmesinde ne yapsın!

Caddebostan sahilini kırmızı yosunlar sardı…

Kadıköy Caddebostan sahilinde vatandaşlar ilginç bir görüntüyle karşılaştılar. Şiddetli Rodos’un etkisiyle kırmızı yosunlar sahile vurdu. Cadde Bostan sahilinde deniz bir anda kırımızı renge büründü. İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meriç Albay Cadde Bostan sahilini kaplayan kırmızı yosunların, Marmara’nın su kalitesinin, su sağlığı bakımından iyi olmadığını gösterdiğini açıkladı.

Albay;  Aslında bu aşağı yukarı son 10 yıldır sürekli olan bir şey. Bu alglerin bu kadar çoğalması su kalitesindeki bozulmayı, suya istemediğimiz oranda azot, fosfor girdisinin olduğunu gösteriyor. Alglerden bir tanesi mikrobiyoloji laboratuvarlarımızda işlense, rahatlıkla ekonomimize kazandırılacak bir tür ama maalesef şu anda çok fazla çoğaldı. Rüzgârla birlikte de kıyıda olabildiğince artmaya başladı. Hoş bir görüntü değil, yani Marmara’nın su kalitesinin, su sağlığı bakımından iyi olmadığını gösteriyor dedi.

Bugün biraz içinizi kararttım farkındayım ama bunlar hayatın gerçekleri. Kuraklık geleceğimizi tehdit ediyor. Su konusunu hafife almayalım, sudan sebepler diye geçiştirmeyelim. Su tüketimi konusunda kendimizi eğitelim ve bilinçli olalım. Dünyanın doğallığını koruyalım, aksi halde yapay bir dünyada yaşam mücadelesi vermek zorunda kalacağız.