Hafta sonu üniversiteye giriş sınavları yapılacak...
Sınav iki gün devam edecek...
Sınava girecek olanların ve ailelerinin telaşını, heyecanını çok iyi anlıyorum.
Gençler için hayatın dönüm noktası... Gelecekleri bir nevi bu sınavlarla belirleniyor.
Gençlerin, hatta ülkenin geleceği için bu kadar önemli olan sınav sistemi neredeyse her yıl değişiyor.
Üniversite sınavına girdiğim 1987 yılında da sınav sistemi yeni değişmişti. Yeni sistemle ilk sınava giren biz olmuştuk. O tarihten bu yana sürekli sınav sistemi değişti. Hatta öyle bir hal aldı ki akşamdan sabaha sınav sistemi değişir oldu.
Çok acıdır ki, o kadar sistem denenmesine rağmen 1987 yılındaki sistemden daha iyisi maalesef getirilemedi...
Şimdiki sistemi anlamak mümkün değil. Öğrenciler Cumartesi ayrı bir sınava girecek, Pazar günü ayrı bir sınava...
İki sınav da ayrı ayrı değerlendirilecek. O zaman niye iki gün üst üste sınav yapılıyor? Bir sınav bir ay önce yapılmış olsaydı daha sağlıklı olmaz mıydı?
Diğer bir garabet ise sınavda ısrarla ve inatla uygulanan 15 dakika kuralı... Sınav başlamadan 15 dakika önce kapılar kapanıyor. Bir saniye geç kalanlar bile içeri alınmıyor.
Bu kadar önemli bir sınavda, öğrencileri bir saniye veya birkaç dakika için mağdur etmenin mantığı nedir? Bırakın sınav başlayana kadar, başladıktan 30 dakika sonra girmek isteyen olsa bile niye engel olunur? Sınavdan öğrenci çıkana kadar geç kalanlar içeri alınsa kime zararı olacak?
Gerçekten sınavdaki öğrencileri düşünüyorsanız, bir binada geç kalanlar için ayrı bir sınıf bile açılabilir... 
Hiç kimse böylesine önemli bir sınavda bilerek zaten geç kalmaz. Geç kalanı ayrıca mağdur etmenin bir anlamı yok... 
Bütün bunalar rağmen inatla ve ısrarla 15 dakika kuralının uygulanmasını anlamak mümkün değil...
Sınavlarda sorulan sorular ise ayrı bir garabet... Her sınavda bir veya birkaç yanlış soru çıkıyor. Bazı sorular karışık, çok kötü bir Türkçe ile yazılmış, anlaşılması zor. Bazı sorular çok uzun olup, okuyup anlaşılması zaman alıyor... Öğrenci soruları yetiştiremiyor.
Sorularda bile yıllardır bir ölçü tutturulamadı...
Eğitim plan ve program işidir. Plansız ve programsız getirilen her sistem eğitimi daha da dibe sürüklüyor.
 (Düzeltme: 10.06.2019 tarihli yazıda Hoca Ahmed Yesevi'nin ölüm tarihi olarak 1166 olarak yazdık. Doğrusu 1229 olacaktı. Düzeltir özür dileriz)
*****

Boru yetmedi

Bir gün ormanda araştırma yapan Fizikçi, Matematikçi, Kimyacı, Jeolog ve Antropolog yağmura yakalanırlar. Hemen yakınlarındaki bir orman evine giderek yardım isterler. 
Ev sahibi misafirlerini güzel karşılayarak ikram hazırlamak için mutfağa geçer. Bu sırada ekiptekilerin gözüne evdeki soba borusu takılmış. Soba yerden bir metre kadar yukarı konularak, altına taşlarla destek yapılmış.
Bunu gören ekiptekiler bu konuda kafa yormaya ve yorumlamaya başlamışlar. Kimyacı, "Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış" der. 
Fizikçi, "Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş" diye yorumlar.
Jeolog, "Tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan sobanın taşların üzerine yakılmasını sağlayarak yangın ihtimalini azaltmayı amaçlamış" der.
Matematikçi, "Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış" derken; Antropolog, "Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha soyut biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş" diye değerlendirir.
Bizimkiler aralarında böyle konuşurken orman köylüsü içeri girer ve hep birlikte ona sobanın böyle yukarıda olmasının nedenini sorarlar. Adamdan çok manidar bir cevap gelir:
- Boru yetmedi...

***

TEBESSÜM

Ödev

Sınıfa yeni gelen öğrenci ikinci gün öğretmenine sorar:
- Öğretmenim insana yapmadığı bir şey için ceza verir misiniz?
- Olur mu öyle şey evladım. Neden insana yapmadığı bir şey için ceza vereyim... 
- İyi o zaman, dün verdiğiniz ev ödevini yapmadım. Ben ceza verirsiniz zannediyordum.

*****

GÜNÜN SÖZÜ
İşleriniz iyi gidiyorsa eğitim bütçenizi iki katına çıkarın, işleriniz kötü gidiyorsa dört katına... 
Peter Senge