Milli futbol takımımız, UEFA Uluslar Liginde küme düştü. B grubunda mücadele eden milli takımımız C grubuna geriledi.
Eskiden Avrupa Şampiyonası veya Dünya Kupasına katılamayınca yer yerinden oynardı.
Hatta 2002 yılında milli takımımız, Dünya Kupasında üçüncü olduğu için eleştirilmişti. Niçin final oynamadık diye...
Şimdi dibe vurduk... 
Futbolcularda milli takım ruhu kalmadı...
Başta Teknik Direktör Lucescu olmak üzere teknik heyetin varlığı yokluğu anlaşılmıyor.
Futbol Federasyonu Başkan ve yöneticileri ortalıkta görülmüyor...
Hiç kimse bu hezimetin sorumluluğunu üstlenmiyor. 
Sanırım en büyük sorumlusu biziz!
Gerçekten milli takımımızdan çok şey beklediğiniz için...
Milli takımın bu noktaya geleceğini, az çok futboldan anlayan herkes tahmin edebiliyordu...
11 kişi sahaya çıkabildiği halde 14 yabancıya izin verilirse, bu sonuca niye şaşırıyoruz ki...
Süper ligde oynayan yerli futbolcuların sayısı, yabancıların beşte biri bile değil...
Abartmıyorum...
Çoğu maçlar bir veya iki Türk futbolcu ile oynanıyor...
Yetişmekte ve gelişmekte olan Türk futbolcular şans bulamadığı için alt liglerde mücadele ediyor.
Oynatılan yabancı futbolcular, Türk futbolculardan iyi olsa kimsenin diyecek sözü olmaz...
Ama oynayanların büyük çoğunluğu nereden geldiği bilinmeyen, hiçbir varlık göstermeyen futbolcular...
Çok daha iyi olan, azimli ve yetenekli genç Türk futbolcular, kulübede bile oturtulmuyor...
Elin oğlu, Türk oyunculara bizden çok daha fazla şans veriyor...
3 milyon Türk'ün yaşadığı Almanya'da bile belki de bizim liglerden çok Türk futbolcu oynuyor.
Milli takımda oynayan futbolcuların çoğunluğu da yurt dışında yetişen Türk oyuncular...
Biz ise elin yabancısı ile peşrev çekiyoruz...
Kendi ligimizi yabancılara teslim ettik...
Öze dönmeden başarının gelmeyeceğini sokaktaki çocuklar ile anladı...
Yetkililerin de anlayacağını umuyoruz...

*****

Sizin kalbiniz fesat

Bir padişah, iki veziri ve adamlarını yanına alarak saraya yakın yerleşim merkezlerinde gezintiye çıktı.
Saraydan ayrılıp birkaç saat gittikten sonra yol üzerindeki bir nar bahçesinde mola verdiler. Olgunlaşmış, tam kıvamını bulan narlar insanın iştahını kabartıyordu.
Padişah bahçede çalışan yaşlı adamı yanına çağırıp sordu:
- Bu güzel bahçe kimin?
- Bu nar bahçesi benimdir efendim, babamdan miras kaldı.
- Çocuğun var mı?
- Allah bize bir evlat vermedi efendim. Bir karı bir koca, iki kişilik bir aileyiz.
- Peki, bende bu ülkenin padişahıyım. Şuradan bir nar suyu sıksan da içsek...
İhtiyar adam hemen evinden bir tas getirdi ve en yakınındaki narlardan sıktı.
Padişah içti ve çok beğendi. 
Padişah ve adamları nar suyunu içtikten sonra ihtiyara veda edip yola koyuldu.
Yolda şeytan padişaha vesvese verdi; "Madem o yaşlı karı kocanın mirasçıları yok, birkaç kuruş karşılığında nar bahçesini satın alıyım'' diye düşündü.
Padişah ve adamları akşama doğru dönerken yine o bahçenin yanında konakladı. 
Padişah, ihtiyardan bir tas daha nar suyu yapmasını istedi.
İhtiyar adam bir tas daha hazırladı... Sabah olduğu gibi gönülden olmasa da nar suyunu verdi. 
Padişah içtikten sonra tadını beğenmedi. Sabah içtiğine benzemiyordu. İhtiyar adama sordu:
- Ne oldu böyle, bu sabahkiyle aynı nardan değil mi? Bunun tadı hiç hoş değil... 
İhtiyar cevap verdi:
- Aynı nardan, aslında tadında da bir değişiklik yok, asıl değişen sizin kalbiniz. Halkınızın malına göz koydunuz, bunun içinde narların tadı değişti...

***
TEBESSÜM
Kendim için değil

Görme özürlü biri gece karanlığında elinde kandil, omuzunda testi çarşıda yürüyordu. Birisi "Be ahmak! Gece ile gündüz senin için bir nasıl olsa. Kandilin sana ne faydası var?" diye sorar.
Görme özürlü gülerek, "Kendim için değil. Gecenin karanlığında üstüme gelip testiyi kırmayasın diye kandil taşıyorum" dedi.

*****
GÜNÜN SÖZÜ
Zihin paraşüt gibidir. Açık değilse işe yaramaz.
Frank Zappa