Korona virüsü insanlıktan ve de insan hayatından çok şey aldı…

Muhtemeldir ki, tarihte hiçbir virüs bu kadar etkili olmamıştı… İnsanlığı bu kadar çıkmaza sürüklememişti…

Geçmiş yıllarda salgın hastalıklardan çok daha fazla kişinin öldüğü söyleniyor, kimi kaynaklarda yer alıyor…

Ancak korona virüsünün hem siyasi, hem de ekonomik etki alanı çok daha geniş oldu.

İnsanların büyük çoğunluğu eve kapandı, zorunlu hapis dönemi başladı…

Daha önce evde tutamadığımız gençler, şimdi kapıdan dışarı adımını atamıyor…

Ev halkı bir öğün yemekte bile bir araya gelemiyordu, şimdi hep birlikteyiz…

Hane halkıyla yeniden tanıştık!

Gidip gelmeler azaldı ama iletişim daha da arttı. Telefonla görüşmeler, haberleşmeler, hal hatır sormalar eskiye nazaran çoğaldı…

Yıllar öncesi gibi televizyona mahkûm kaldık…

Her akşam aynı kişiler ekranları doldururdu… Hep aynı konular anlatılırdı…

Şimdi kişiler de değişti ama korona dışında konumuz yok…

Ülkemizde farklı meslek grupları olduğunu da öğrendik…

Hiç adını duymadığımız, daha önce ekranlarda hiç görmediğimiz doktorlar baş tacımız oldu…

Artık televizyonların vazgeçilmezi, bilindik isimler veya siyasiler değil… Doktorlar ve sağlık çalışanları…

Uyduruk ve ısmarlama haberler yanında birçok gereksiz haberi de elimiz mahkûm seyrediyoruz…

Ülkemizde gazeteciliğin ve televizyon haberciliğinin ne kadar unutulduğunu öğrendik…

Düşünün, Ankara’daki bazı siyasi gelişmeleri bile yabancı ajanslardan haber alıyoruz…

İstanbul’da virüsten hayatını kaybeden kişilerin nakil görüntülerini yabancı ajanslarda gördük…

Amerika’daki, İtalya’daki, hatta dünyanın öbür ucundaki Çin’den hastane ve mezar görüntülerini kesintisiz seyrettiriyorlar…

Ama ülkemizden haberimiz yok…

Türkiye’den en çok gördüğümüz haber, sosyal mesafe kuralına uyulmadı, market önünde uzun kuyruklar oluştu, şehir çıkışlarında kontrol yapılıyor türünden olanlar…

Yumruk yumruğa kavga edenlere sosyal mesafe kuralına uymadıkları için ayrıca para cezası kesildiğini de defalarca duyduk, öğrendik…

Gereksiz o kadar detaylarda boğulduk ki, gerçek olanlar araya kaynayıp gitti.

Kesin bilgi olmayınca komploculara gün doğdu…

Komplo haberleri sosyal medyada reyting rekorları kırıyor…

*****

Işığı yanan ev

Tıp fakültesini yeni bitirmiş, pratisyen hekim olarak ilk görev yaptığım yere, Konya’ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim.

Gençtim, bekardım. Küçük bir beldeydi gittiğim yer.

İlk gece bir eve misafir olmuştum. Tren istasyonunun hemen yanında bir evdi.

Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş, sohbetler edilmişti.

Üzerimde yol yorgunluğu, geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı.

Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine çekiyordu. Ev sahibine bir şey de diyemiyordum. Bir müddet daha geçti; yine bir hareket yoktu.

Evin büyüğü olan Hacı anneye sıkılarak; “Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor?” diye sordum.

Hacı anne; “Evlâdım treni bekliyoruz. Az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz” dedi.

Merak ettim, tekrar sordum:

- Trenden sizin bir yakınınız mı inecek?

Hacı anne:

- Hayır evladım, beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok. Ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. Bu saatte, yakınlarda, ışığı yanan bir ev bulmazsa, sokakta kalır. Buraların yabancısı biri geldiğinde, ‘ışığı yanan bir ev’ bulsun diye bekliyoruz.

(Prof. Dr. Saffet Solak’ın hatırası)

*****             

TEBESSÜM

Neyin var?                                  

Temel hastalanır, muayene için doktora gider. Doktor sorar:

- Amca hoş geldin, neyin var?

- Allah’a şükür dededen, babadan kalma bir şeyler var. Onlarla geçinip gidiyoruz.

- Onu sormadım, neyin var, neyin?

- Haa! Onları sorma doktor bey, üç oğlum var ama olmaz olsunlar. Kızlar zati gittiler.

- Amca sana onu sormuyorum. Hastalığın nedir?

- Oğlum, affedersiniz yani hocam. Onu da sen bileceksin. Ben ne için geldim buraya…

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Sarhoş er geç ayılır ama cahil asla.

Macar atasözü