Delegesi, ilçe teşkilatında aktif olanlar ve oy verenlerden tanıdığım, yurtseverliğinden, çıkar için siyasetin içerisinde yer almadığından emin olduğum insanlara duyduğum saygı gereği son haftayı CHP yazarak geçirdim. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu partisinin ne halde olduğunu, gönüldaşlarının da bilmesi gerekiyor çünkü. Ve uzun süredir partinin zirvesinde yapılanmış "politbüro"nun bazı önemli sorulara cevap vermesi, karanlıkta kalan noktaları açması gerekiyor. Bu ülkede hâlâ yüzde 22 oy alarak "ana muhalefet partisi" olmak gibi önemli bir misyonu üstlenmiş bir partiyi yönetenlerin "Canım böyle istedi. Ben yaptım oldu" deme hakkı yok. Donanımlı ve sağlıklı bir ana muhalefet partisinin her şeyden önce iktidarın atacağı adımları kırk kere düşünmesini sağlar. Bu da ülkeye verebileceği önemli bir katkıdır. Meydan boş kalınca, ülkeyi yöneten siyasi irade de rehavete düşebilir. Ya da muhalefetin önerilerinden istifade ederek daha faydalı işler yapabilir. Hele bir de "beka sorunu olan" bir ülkeden bahsediyorsak, ana muhalefet partisini öyle bir çırpıda elinin tersiyle itip kendi haline bırakma hakkı yok kimsenin.

* * *

Kemal Kılıçdaroğlu, Cuma günü yine inciler döktürmüş. AK Parti'nin parlamentoda çoğunluğu kaybettiğini söyleyen Kılıçdaroğlu "Artık MHP'siz adım atamazlar" demiş. Duyunca benim ağzımdan Kibar Feyzo filmindeki o ünlü replik çıktı ağzımdan ve "Valla ağam eğlenir bizimle" dedim. Ne büyük analiz, ne büyük bir başarı kriteri... Gerçekten söylediği gibi olsa, "Bundan size ne. Bu MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin başarısından başka birşey değil. Çünkü, hem kendi gündemini kabul ettirdi AK Parti'ye ve hem de partisini kilit noktaya taşıdı" der geçerim. Ardından eklerim: Sizi de Ekmeleddin İhsanoğlu'na ikna etmiş ve kendi gündemini hakim kılmamış mıydı?

AK Parti 24 Haziran seçimlerinden 295 milletvekiliyle çıktı. Yasa değişikliği için sadece 6 milletvekilinin desteğine ihtiyacı var. Ve gerek MHP'den, gerekse İYİ Parti ve HDP içerisinden destek alarak bunu rahatlıkla sağlayabilir. Zaten İYİ Parti içerisinde de "AK Parti olumlu bir şey yaptığında elbette destek veririz" sesleri yükseliyor. HDP ise, kendi gündemini yaşayan bir parti olarak AK Parti ile birlikte adım atmaya yabancı bir parti değil ki!
Bunu bir kenara koyalım ve Kılıçdaroğlu'na, "Rakibinizin zayıflaması sizin güçlendiğiniz anlamına gelmez" diyelim ve devam edelim.
* * *
Kılıçdaroğlu, "9 ay sonra yapılacak yerel seçimler var" diyerek yeni hedef gösteriyor partidaşlarına. Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'nin mitinglerini gezmekten başka bir seçim çalışması yapmayan "yeri garanti" milletvekili adayları ile "polütbüro"nun yerini korumak için geçerli bir bahane mi bu, CHP'liler karar versin. Ama yerel seçimlere 9 ay olmadığını hatırlatalım kendisine.

Üç aşağı beş yukarı Erdoğan'ın "Beştepe Kabinesi"nde kimlerin yer alacağı belli. Partisini de buna göre yapılandırmak için harekete geçti Erdoğan ve olağan büyük kongre tarihini 18 Ağustos'ta yapma kararı aldı. Parti kurulları hızla şekillendirilecek ve yerel seçimlerin erkene alınması için harekete geçilecek. Muhtemelen de Kasım ayında yapılacak. CHP'de adaylık borsası henüz açılmadı ama AK Parti'nin adayları da üç aşağı beş yukarı belli...

Bu konuda TBMM'ye gelecek bir Anayasa değişikliği 400'ü rahatlıkla aşar. Cumhur İttifakı'nın 344 milletvekili yanında birçok belediye başkanı görevden alınmış HDP de yerel seçimlerin Kasım ayında yapılmasına destek verecektir. Sizce "hayır, erkene alınmasın" demesinin mantığı var mı? Buna bir tek CHP karşı çıkacaktır.

Çünkü, hem mevcut belediye başkanlıklarından bazılarını kaybetme riski var, hem de 24 Haziran yorgunu teşkilatını, o gecenin şokunu atlatmadan yeni bir seçime motive etmek mevcut polütbüro için imkansız. Tek avantaj, mevcut belediye başkanlarının "duygusal" enerjisi...

* * *

CHP'yi yönetenlerin önünde bundan sonra iki yol var artık.

Ya delegeler ve delege ağalarından itibaren partiyi "tüm toplumu kucaklayan" şekilde yeniden yapılandıracak bir dönem başlatacaklar ve bunu hızla gerçekleştirecekler. Ya da yerel seçimlerde de mevcudu koruyamayıp, hızlı bir erime sürecine girecekler.

AK Partililerin Kılıçdaroğlu'na dönük eleştirilerini ve yüklenmelerini de "ters manyel" olarak ele alsın CHP'liler. "Biz vurursak CHP'liler korur" diye hedefe koyuyorlar Kılıçdaroğlu'nu. Eminim ki başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP'liler "Allah Kılıçdaroğlu'nu CHP'nin başından eksik etmesin" diye dua ediyordur.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun, 24 Haziran gecesi yaşananlarla ilgili net ve açık yüreklilikle özeleştiri vermeden "yerel seçim" bahanesiyle bu defteri kapatmaya çalışması, herşeyden önce benim gibi "İyi yönetilen bir CHP ülkenin kazanımı ve zenginliğidir" fikrini taşıyanlara hakaret olur.

Tunceli'de koltuğu garantiyken, kendi rızasıyla Elazığ'a aday olan ve kapı kapı dolaşarak bir imkansızı başararak CHP'ye bu ilden bir milletvekili çıkaran Gürsel Erol'u ihraç etmek, bu ateşi söndürmez.

Ki; o Gürsel Erol, hiç bir CHP'linin göstermediği duruşu Tunceli'de göstermiş, 23 yaşındaki öğretmen Necmettin Yılmaz'ı şehit eden "Kürt şovenist terör taşeronu PKK"ya posta koyarak "Ben bu ilin milletvekiliyim. Bedel ödeteceklerse buradan meydan okuyorum, bana ödetin. Öğretmenlerimize, insanlarımıza değil" diye haykırmıştı. Devamını hiç söylemeyeyim.