BM raporlarına göre ülkemizde uyuşturucu kullanma yaşı 10'a kadar düştü. Diğer bağımlılıklarda da artış var. Yıllardır bağımlılıkla mücadele eden, yazılar yazan emekli polis İsa Altun, cezaların caydırıcı olması gerektiğini belirterek "Uyuşturucu satanlar cinayetten yargılanmalı" diyor

Birleşmiş Milletler (BM) raporuna göre dünya genelinde uyuşturucu bağımlılarının sayısı 29 milyona ulaştı. Raporda, ülkemizde uyuşturucu kullanımının 10 yaşına kadar düştüğüne de yer verildi. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)'nun açıklamaları ise bu çarpıcı gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. Türkiye'de bir kişinin yılda tükettiği alkol miktarı 1.49 litre olarak açıklanırken, en fazla tüketilen alkollü içeceğin ise bira olduğu belirlendi. Alınan tüm önlemlere rağmen Türkiye'nin sigara tüketimi artış gösterirken yılda 100 milyar adetten fazla sigara tüketildiği tespit edildi. Vaziyet böyle olunca bizlerde konu ile ilgili uzman bir ismin kapısını çaldık ve ülkemizdeki bu tabloyu İstanbul gazetesi için yorumlamasını istedik. Bilişim Suçları Uzmanı, Bağımlılık Danışmanı, Yazar ve Emekli Polis İsa Altun ile yaptığımız söyleşide, çarpıcı gerçekler de ortaya çıktı.

Bir çocuğun vasiyeti

İlk yazısı 1988'de yayınlanan İsa Altun, yazmaya Narkotik Şube'de çalıştığı zamanlar, uyuşturucu bağımlısı olan ve hayatını kaybeden bir çocuğun vasiyeti üzerine başlamış. Çocuğun, 'Yaz abi, bizden sonrakileri kurtar' demesi üzerine çok etkilenen İsa Altun, o günden sonra gittiği her yerde seminerler vererek uyuşturucunun zararlarını anlatmış. Konu ile ilgili yazdığı, 'Bir Kereden Çok Şey Olur', 'Kod Adı Beyaz Ölüm', 'Bonzai', 'Ortam Sanal Suç Gerçek' kitaplarını da İskenderiye Yayınevi'nden çıkartan Altun, şu günlerde yeni yazdığı 'Tehlike Bir Sokak Ötede' isimli kitabının heyecanını yaşıyor.

Velilerin de çok merak ettiği bir soru ile başlamak istiyorum. Okul önlerinde uyuşturucu satarken yakalanan pek çok kişi bulunuyor. Ülkemizde uyuşturucu yaşı kaça kadar düştü

"Uyuşturucu da istatistiklere baktığımızda ölümlerde de yakalamalarda da artış olduğunu görmekteyiz. Artık tonlarla ifade ediliyor. Bir de şöyle bir durum var. Uyuşturucu kullanımının cezası artık 15 yıl ile ifade ediliyor. Bu durumu sadece okul önlerine indirgeyemeyiz. Mesela, siz bir satıcı olsanız, hiç tanımadığınız birisine uyuşturucu satamazsınız. Uyuşturucu çeteleri ne yapıyor, sizin en yakınınıza giriyor ve sizin zaaflarınızı bu sayede öğreniyor. İnsanların zaaflarını kullanarak onlara yaklaşıyorlar.

Uyuşturucu ve sigara

Uyuşturucu kullanımı artık ortaokul sıralarına kadar düştü. Genelde sorunlu ailelerin çocukları uyuşturucu kullanıyor tespitinde bulunsak hata etmiş olmayız. Ergenlik döneminde en çok çıkıyor. Bu dönem kimlik ve kişilik dönemi arayışı içerisinde bulunulan bir dönem. Bu dönemde çocuklara hayır demeyi öğretmeliyiz.

Ailelerin atlamaması gereken bir detay daha var. Uyuşturucuya giden yol, sigaradan geçiyor. Bir kereden bir şey olmaz mantığı ile kendisine ikram edilen sigaraya hayır demeyen çocuk, uyuşturucuya giden yolu da açmış oluyor.

Ailelere bir önerim daha var. Yıl sonu partileri veya doğum günü partileri uyuşturucu tacirlerinin kol gezdikleri yerlerdir. Onlar burada çocuklarınıza yaklaşabilir. Geçtiğimiz yıl gerçekleşen geniş çaplı bir müzik festivalinde de iki gencimiz aşırı dozdan hayatını kaybetti. Bu noktada ben aileleri uyarıyorum asla çocuklarınızın bu tarz organizasyonlara katılmasına izin vermeyin."

Az önce 15 yıllık bir cezadan bahsettiniz. Bu ceza caydırıcı bir nitelik taşır mı?

"Bu konu ile ilgili bir kanun teklifi sunulmalı. Uyuşturucu satanlar cinayetten yargılanmalı. Anne-baba olanlar çok iyi bilir. Çocuğunuzun doğduğu andaki mutluluk hiçbir cihazla ölçülemez. O anı tarif edemezsiniz. O çocuğun hayatının bir madde ile söndürülmesi çok acı verici bir durum.

Uyuşturucu maddelerin çoğu fare zehiri. Beyinlerdeki nöron yapısını bozuyor. Türkiye'nin genç bir nüfusu var. 2007 yılında ülkemize ilk bonzai geldiği zaman, bunun uluslararası bir proje olduğunu ve Türkiye üzerine oynanmış bir proje olduğuna dikkat çekmiştim. Burada amaç genç nesli tüketmek."

Bu çok önemli bir iddia...

"Evet, haklısınız. Yazdığım yazılardan dolayı geçirmediğim soruşturma kalmadı.12 defa maaşımdan kesinti yaşadım. Dönüp geçmişe baktığımda bana soruşturma açan müdürlerin şu an cezaevinde olduğunu görmekteyim. Demek ki onlar da bu uluslararası planın bir parçasıymış. İlk yazdığım kitabımda da Haşhaşileri yazmıştım. Devlet içindeki paralel yapılanmayı yazmıştım. Bu olanlar benim hiçbir zaman uyuşturucu ile mücadelemi engellemeyecek. 1994 yılından beri inanın on binlerce çocuğa ulaştım. 234 kişiye de sigarayı bıraktırdım. Çünkü, bütün zehirlere giden yol sigaradan geçer. Ve biz maddeler arasında ayrım yapmayız hepsi ölümcüldür.

İstanbul Kalkınma Ajansı'ndan da bir ricam olacak. Fonları dağıtırken çok dikkat etmeleri lazım. Bir dernek x projesiyle geliyor. Bir de afiş asmış. Sigara öldürür şeklinde. Bu kadar gülünç bir slogan olamaz. Daha yaratıcı olsunlar. El ilanı dağıtmakla, pankartla uyuşturucu ile mücadele olmaz.

Aileler bu noktada nasıl davranmalı, neler yapmalı?

"Aile kurumunun güçlendirilmesi gerekiyor. Bir gün bir anne yanıma gelmişti ve çocuğunun iki yıldır uyuşturucu kullandığını söylemişti. Bu acı bir durum. Eğer aileler günde 60 saniye çocuklarının gözlerinin içine bakarlarsa, o çocuk uyuşturucu kullanmaz. Kendine olan özgüveni artar. Bağımlıların pek çoğu zaten özgüveni düşük insanlardır.

Aileler çocuklarına onların yanında olduklarını hissetmeli. Bir çocuk ailesine aidiyet duygusuyla bağlanmalı. O ev onun sarayı olmalı, orada sadece barınma, yeme içme faaliyetlerine gerçekleştirmemeli. İnsanın gıdası peynir, ekmek değildir insanın gıdası güvendir. Kendini değerli hissetmesidir.

Bazen de bazı çocuklar geliyor yanıma. Benim matematiğim iyi olmazsa ailem beni sevmez diye düşünüyor. Yıllarca ailesi onu sevsin diye derslerine çalışmış ancak koşamamış, oynayamamış. Gelip bunu anlatıyor bana. Bu da ayrı bir baskı unsuru. Çocuk kendisini bu şekilde sevdireceğini zannediyor. Çocuk, çocukluğunu yaşayamıyor. Zaten çocuklar sürekli yarış halinde. Ben bu durumu şöyle açıklıyorum. Çocuklar tost ile test arasına sıkışmış."

İnternet üzerinde uyuşturucu satan siteler var. Ülkelerin pek çoğunda da bulunan bu sisteme neden kimse dur demiyor?

"O sitelere giriş yolları biraz çetrefilli. Gençler o sitelere çok giriyor. Orada uyuşturucu satanlardan, kiralık katillere, kelle kesenlerden, pornoya kadar her türlü şiddet ve kötülük içeren videolar bulunuyor. İnsanı insanlıktan çıkaran videolar paylaşılıyor.

Bugün dünyada ülkeleri bekleyen iki tehlike var. Biri internet suistimalleri ikincisi de madde bağımlılığı. Bunlar bütün insanlığı tehdit eden küresel sorunlardır.

Uyuşturucu kullanımının İran'da cezası idam. Buna rağmen ev partilerinde uyuşturucu kullanımına sıkça şahit oluyoruz. Bu idam cezası da mı yeterli olmuyor?

"İran'da uyuşturucu kullanmanın ve satmanın cezası idam olmasına rağmen İran'da 7 milyon bağımlı var. Ülkemizde ise bu sayı 250 bin. Bu durumdan da anlaşıldığı üzere sadece polisiye tedbirlerle uyuşturucunun kökünü kazıyamayız. Bu arada önemli bir not da aktarayım. Dünyada en çok uyuşturucu ele geçiren polis Türk polisidir.

İran'dan da anlaşılacağı üzere sorun tedbir de değil, sorun bilinç düzeyinin olmamasındadır. Size basit bir örnek vereyim. Ülkemizde domuz etini yasaklayan bir kanun yok ancak satan hiçbir kasap bulamazsınız. Bu bilinç düzeyi ile ilgilidir. Uyuşturucu konusunda da işte topluma böyle bir bilinç kazandırmak lazım. Kitaplarımda da hep bunların önemini anlattım."

Geçtiğimiz günlerde uyuşturucu ile mücadele eden bir dernek başkanı, uyuşturucu satıcısı olduğu gerekçesiyle yakalandı. Bu bağlamda değerlendirecek olursak, bu tarz dernekler ne kadar güvenli? Gerçekten uyuşturucu ile mücadele mi ediyorlar yoksa farklı amaçlar peşindeler mi?

"Denize düşen yılana sarılır durumu var burada. Bu konuda bana çok sayıda telefon geldi. Günlüğü bin TL'den çocuğunu kliniğe yatırmak isteyenler de oldu. Ben de bu tarz derneklere itibar etmemeleri gerektiğini söyledim.

Derneklerini çıkış amacı ilk başlarda oldukça masumdu. Ancak bazı dernekler, mağdur aileleri o kadar çok suiistimal etti ki bu iş ticarete döküldü. Dernekler, bağımlının tedaviyi reddetme ihtimalini aileye söylemiyor. Bu sefer de çocuğunuz kaçtı oluyor. İnsanlara kredi çektirip umutlarını çalıyorlar.

Yeşilay'a bu noktada aileler güvenebilir. YEDAM hizmetinin de oldukça başarılı olduğunu söyleyebilirim. Ben Yeşilay dışındaki kurumları samimi bulmuyorum, güvenmiyorum."

Her gün akşam haberlerinde görmeye alışık olduğumuz bir konu ile devam etmek istiyorum. Her gün dolandırıcılar inanılmaz yöntemler ile polisi bile şaşırtıyor. Dolandırılanlar arasında profesörler de var, emekli maaşını çeken teyzeler de. Canan Karatay' da en son telefon dolandırıcılığına yakalanmıştı. Biz Türkler neden dolandırılıyoruz?

"Dolandıranların en çok kullandığı argüman asker, polis, hakim savcı, Bizim insanımız bu dört isimden çekinir. Bunlara hayır diyemez. Dolandırıcıların en büyük gaspı unvan gaspıdır. Bizim vatandaşımız polisi sever, sayar ve de korkar. Öncelikle vatandaşların bilmesi gereken en önemli şey hiçbir savcı, hakim, polis ya da asker sizi cep telefonunuzdan aramaz. Emniyet güçleri vatandaşı asla bir operasyona dahil etmez. Çok da profesyonel çalışıyorlar. Hackerler sayesinde sizi 155 arıyor gibi gösteriyorlar.

Dolandırıcıların yeni yöntemi de numara gözükmediği için ev telefonlarına yöneldiler. Bu noktada da vatandaşlarımızı dikkatli olmaları noktasında uyarıyorum. Dolandırıcılar artık uluslararası çalışıyor. Buradan çaldıkları hesap bilgilerini farklı ülkelerde bulunan çete arkadaşlarına atabiliyorlar.

Ayrıca vatandaşlar bankalarına talimat versinler en ufak bir hesap hareketliliğinde onlara kısa mesaj gidebilir.

Aynı zamanda bilişim suçları uzmanlığı da yapıyorsunuz. Bilişim alanına yönelmeniz nasıl oldu?

"Bakırköy Adliyesi'nde görev yaptığım zamanlarda günde yüzlerce insanın internette mağdur edildiğini gördüm ve bunun üzerine bilişim alanına yöneldim. Bilişim suçlarında en çok işlenen suç, birinci sırada kredi kartı hırsızlığı gelir. Bunda kredi kartınız aslında cebinizdedir, ancak içi boşaltılmıştır. İkinci sırada kredi kartı dolandırıcılığı gelir. Bu da iknayı gerektirir. Biri sizi arar ve türlü türlü oyunlar ile sizin kartınızı ikna yolu ile boşaltırlar. Kredi kartı sahteciliğinde de sizin kimlik bilgilerinize erişilir. Burada dikkat çekmek istediğim husus şu, kişisel bilgilerimiz asla güvende değildir.

Çağımızın en büyük sorunu bence teknoloji. Teknolojinin nimetleri elbette çok fazla ancak bu teknoloji kötü niyetli kişilerin eline geçince büyük sıkıntılar yaşanabiliyor. Diyelim ki havaalanında yer bildirimi yapmış bir kişinin evine hırsız girebiliyor. Çünkü, hırsızlar sosyal medyadalar."

Çocuk istismarı konusuna değinmek istiyorum. Son dönemlerde sosyal medyanın da etkisiyle bu tarz olaylarda büyük artış yaşandı. Bu konudaki düşüncelerinizi de alabilir miyiz?

"Pedofili, internetin hayatımıza girmesiyle maalesef arttı. Aileler de bu noktada büyük hatalar yapıyor. Önümüzdeki yıllarda açılacak olan davalara aileler şimdiden hazırlıklı olsun. Çocuktan habersiz adına hesap açıp, fotoğraf paylaşan aileler çocuklarının istismar edilebileceğini hiç mi düşünmüyorlar. Bu çocuklar beni istismar ettiniz diye ailelerine dava açacak. İnternet, sokağı evinize getirmektir.

Ailelere de bilişim ve medya okuryazarlığı öğretilmeli. Bu dersi de İletişim Fakültesi mezunlarımız vermeli. Ailelerimizin bilinçlendirilmesi lazım. Belediyelere de çok iş düşüyor. Aileler çocukları ile bilgileri asla sosyal medya hesaplarına yüklememeli, istismara yol açmamalı."