30 yıl önce İstanbul’da sadece bir tane alışveriş merkezi vardı; Ataköy Galleria…

1993’te Etiler’de Akmerkez açılınca büyük sükse yapmıştı…

Şimdi İstanbul’da her caddede birkaç tane alışveriş merkezi var; hatta neredeyse her sokakta alışveriş merkezi açılıyor.

Alışveriş merkezlerinde hep ithal ürünler satılıyor, yerli üretim neredeyse yok gibi…

Sürekli alışveriş merkezi açılırsa, ekonomik büyüme yüksek binalar yapmak, yol yapmak olarak görülürse, tüketime artıran bu sonuç kaçılmaz olur…

Son birkaç yıldır, üretime yönelik bir açılış duydunuz mu?

Yerli markaların birçoğu üretimi dışarda yaptırıyor; marka yerli ama tezgahtaki malı yabancılar üretmiş…

Ucuz işçilik sebebiyle her şey Çin’de üretildi, ülkemizde pazarlandı… Haksız rekabete dayanamayan yerli üreticiler bir bir piyasadan çekildi.

Şeker fabrikaları, Tekel, Et ve Balık Kurumu gibi kamunun elindeki üreten birimler de tek tek elden çıkarıldı. Özel sektörün eline geçen çoğu fabrikanın kapısına kilit vuruldu.

Üreten fabrika olmayınca, tezgâh açan atölye kalmayınca işsizlik her geçen gün arttı.

Her şey ithal edildiğinden, doların artmasıyla tüm ürünlere zam gelmeye başladı…

İnşaat, yol tabii ki önemlidir; ancak tüm yatırım inşaata yönlendirilirse, yatırım yapmak için direnen küçük işletmelere destek verilmezse, büyük fabrikalar teşvik edilmezse üretim durur…

Ülke her alanda dışa bağımlı hale gelir… Her şeyi dolarla konuşur oluruz, nitekim olduk da…

Ülkemizin temel sorunu üretmeden tüketmektir…

İğneden ipliğe, samandan gübreye kadar her şey ithal ediliyor…

Tarım ve hayvancılık ülkesiyiz, kurban bile ithal…

Ovalarımız bomboş duruyor, buğdayı dışardan alıyoruz…

En önemli gelir kapımız olan tekstilde bile dışa bağımlı hale geldik.

Yapılması gereken şey, çok acil üretim seferberliği başlatmaktır.

Bütün yatırımları üretime yönlendirilmeli, ilk etapta büyük sanayi olmazsa bile küçük işletmelere ağırlık vermeliyiz.

Boş tarım arazilerini ekmeli, çiftçilere ekim için teşvik vermeli ve planlı programlı üretim yapmaları sağlanmalıdır.

En azından zorunlu ihtiyaçlarda dışa bağımlılık asgariye indirilmelidir.

Üretim olursa dolara daha az ihtiyaç duyarız, daha çok işsize iş imkânı sağlarız…

Üretmeden kalkınmak rüyada bile olmaz…

*****

Bayrak şiiri nasıl yazıldı?

“Bayrak Şairi” olarak anılan Arif Nihat Asya, sadece bir şair değil, aynı zamanda bir yazar, bir öğretmen, bir siyasetçi, bir ülkü ve fikir insanıydı. 7 Şubat 1904 tarihinde İstanbul’un Çatalca ilçesinin İnceğiz köyünde dünyaya geldi. İlâhi bir tesadüftür ki, kendisini şöhrete taşıyan ‘Bayrak’ şiirini bir 5 Ocak günü yazmıştı. 1975 yılının 5 Ocak günü Ankara’da çok sevdiği albayrağa sarılarak vasiyeti gereği mehter marşı ile ebedi âleme uğurlandı.

Arif Nihat Asya, 1928 yılında Yüksek Öğretmen Okulu Edebiyat kolundan mezun oldu. Edebiyat öğretmeni olarak Adana’ya tayin edildi. On dört yıl boyunca, Adana Erkek Lisesi, Kız ve Erkek Öğretmen Okulları ve Amerikan Kız Koleji’nde öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. Adana ve Çukurova dolayları, Arif Nihat’ın şiirlerinde önemli bir yer tutar. Kendisine büyük ün kazandıran Bayrak şiirini de Adana’da yazdı.

Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşu, 5 Ocak 1922’dir. Arif Nihat Asya, Adana Öğretmen Okulu’nda edebiyat öğretmeni iken, Hatay’ın alınmasına rastlayan yıllardan birinde, valilikçe kurtuluş yıldönümünü kutlama hazırlıkları yapılır. Tören sırasında Adana’nın tarihi saat kulesiyle Ulu Caminin minaresi arasına tarihi şehir bayrağı çekilir, bir öğrencinin günün anlam ve önemine uygun bir şiir okuması planlanır. Arif Nihat Hoca da bir öğrencisinden, bir şiir bulmasını ister. Fakat öğrencisi son gün, şiir bulamadığını hocasına söyler. Bunun üzerine iş başa düşer; son gece Ocak mahallesindeki evinde, petrol lambasının ışığında, bayrağın manevi kutsiyetine sığınarak kalemi eline alır ve 5 Ocak gününün sabahına kadar uğraşarak Bayrak şiirini yazar.

Kurtuluş töreninde bu şiir, sonradan opera sanatçısı olan öğrencisi Aydın Gün tarafından okunur ve çok beğenilir. Herkes, şiirin şairini merak eder, sorar. Arif Hoca, kendi yazdığının bilinmesini istemediği için öğrenci, şairini kimseye söylemez. Gece, Halkevinde düzenlenen baloda, şiir tekrar tekrar okutturulur ve çılgınca alkışlanır. Aydın Gün, ısrarlar karşısında şairin adını söylemek mecburiyetinde kalır. O andan itibaren Arif Nihat Asya’nın adı “Bayrak Şairi” olarak kalır ve bütün Türk milletinin milli şairlerinden en önde geleni olur.

(Not: Eğitimci-Yazar Sakin Öner’in yazısından alınmıştır)

*****

TEBESSÜM

Sıkıcı kitap

Temel şikayet etmek için kitapevine gider:

- Geçen hafta sizden bir roman aldım. Kitap öylesine uzun ve sıkıcıydı ki, hem de kitapta o kadar çok insan vardı ki, konuyu anlamakta zorlandım.

Satıcı, Temel’e şöyle bakar ve sitem eder:

- Demek geçen hafta yanlışlıkla telefon rehberimizi götüren sizdiniz.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

İyiler kaybetmez ama kaybedilir.

Peyami Safa