Türkiye'nin tepetaklak giden ekonomisine katkı sunmak için neredeyse her gün yeni bir kampanya başlatılıyor. Enflasyonla topyekûn mücadele, yeni ekonomi programı, Türkiye için kazanç vakti vs. gibi isimlerle zaman kazanmaya çalışan ekonomi yönetimi dövizde bir parça düşüş olunca kendisini güvende hissetti. Bu kez de arka arkaya "Türkiye ekonomisi güçlüdür, yabancılar güveniyor" açıklamaları yapıldı. Ancak yabancıların Türkiye'ye güvendiği kadar "yerli ve milli" patronlar güvenmiyor anlaşılan. 

Hemen konuyu detaylandıralım, kararı siz verin. 

Örneğin; Ülker, Doğuş ve Boyner... Aslında ilk kırılma Türkiye'nin en büyük, Avrupa'nın 5. büyük gıda firması olan Ülker'le başladı. Murat Ülker, bir şekilde grubuna ve ailesine "cemaat" yakıştırılması yapıldıktan hemen sonra harekete geçti. Önce Yıldız Holding'in merkezini İngiltere'ye taşıdı. Tabii kendisi de peşinden gitti. Arada Türkiye'ye uğruyor. Bankalara olan borçlarını yeniden yapılandırmak ve ötelemek için başvuruda bulundu Murat Ülker. Başta bankaların yeşil ışık yakmadığı bu talebin hemen ardından holdingin borcunun 7 milyar dolar, tüm malvarlığının da 5.5 milyar dolar civarında olduğu haberleri basında yer aldı. Hükümetin Ülker Grubu'na el koyma dedikoduları da yayılınca bankalar kapıları sonuna kadar açtı.

* * *

Şimdi Ülker Grubu borçlarını yapılandırdı. Ancak yine de yetmiyor. Zira acil ödemesi gereken 1.5 milyar dolarlık borcu için dünyada en fazla satış rakamına ulaştığı Japonya Godiva'yı ihtiyacı olan miktarı karşılayacak rakama satışa çıkardı. Ülker, bununla da kalmadı, 2 milyar dolarlık gayrimenkulunü satmak için girişimlerde bulundu. Dünya gıda devleri arasında gösterilen Ülker, krizi "malını mülkünü satıp savarak" ya da "yurtdışına çıkararak" atlatmaya çalışıyor.
Peki diğerleri ne yapıyor?

Örneğin Doğuş Grubu... Dünyada babasından banka kalan tek evlat olan Ferit Şahenk, bankacılık işlemlerinden yeterince anlamıyor olsa gerek, Garanti Bankası'ndaki hisselerinin tamamını İspanyollara satarak finans sektöründen çıktı. Ardından yayıncılık işinin büyük bir kısmını tasfiye etti. Her ne kadar yatırımlarının yüzde 81'ini Türkiye'ye yaptığını yüzde 19'unu yurtdışına yaptığını açıklasa da yatırımdan kastı restoran açmak. Ancak artık onu da yapmıyor. Son olarak alevli şovuyla 5 kişinin yanmasına neden olan Nusret'teki hisselerini de o felaketten hemen önce ismiyle ve etiyle müsemma kasaba devretmişti. Sadece Nusret değil elbet, özellikle Fransa ve İtalya'dan getirdiği şeflerin çalıştığı lüks restoranlarını da. Şahenk'in satışları bununla da kalmadı. D Marinas, Maslak'taki arazi, İstinyepark'a kiraladığı arazisi, tüm yatları, Antalya'daki iş merkezi, otelleri ve son olarak İzmir İstinyepark'taki hisseleri de Şahenk'in sattığı gayrimenkuller arasında. Kendisinin de açıkladığı gibi Doğuş yatırım yapıyor ancak sadece yurtdışına. Yatırım yaptığı ülkeler arasında da en çok dikkat çeken ülke Fransa ve ABD... Neden acaba?
* * *
Ülker, İngiltere'yi seviyor, Doğuş, Fransa ve ABD'yi. Peki Boyner'in gözü nerede? Hemen ona da bakalım. Boyner, Gezi direnişiyle birlikte hafiften bir muhalefet yapar gibi oldu ama gardı çabuk düştü. Üst üste seçimler kazanan hükümete muhalefet etmenin fazlaca bir anlamı olmadığını çabuk kavrayan Boyner, ilk hareketini Çarşı mağazalarını Boyner'e çevirdikten sonra hisselerinin önce yarısını sonra da tamamını Katarlılar'a satarak yaptı. Maslak'taki merkez binası da Katarlıların oldu ve buranın "Katar'a ait havayolu şirketlerinin merkezi" olacağı iddia ediliyor. 

Enflasyonla topyekün mücadele kapsamında ilk indirim açıklamasını yapan Boyner, perakende mağazalarıyla birlikte tüm işlerini yavaş yavaş tasfiye ediyor. Gözünü de duvarında asılı dünya haritasında yer alan ABD'den alamıyor. Gerçekten neden acaba?