Türkü” sözcüğünün, “Türk” kelimesine Arapça “î” ilgi ekinin getirilmesiyle, “Türke özgü” anlamında ortaya çıktığı, daha sonra da halk ağzında “Türkü” şekline geldiği sanılmaktadır.

Türkü, Azeri Türkleri’nde mahnı, Başkurtlar’da halk yırı, Kazaklar’da türki, türik, Kırgızlar’da eldik ır, türkü, Kumuklar’da yır, Özbekler’de türki, halk koşiğı, Tatarlar’da halık cırı, Türkmenler’de halk aydımı, Uygur Türkleri’nde nahşa, koça nahşisi adlarıyla anılmaktadır. .
Türkü tarzında bestelenen eserler veya yakıcısı bilinen ezgiler olmasına rağmen, halk türkülerimizde asıl olan anonimlik niteliğidir. Bunun gereği olarak sahibinin kim olduğu bilinmemektedir. Zaman içinde derin bir geçmişi ve gelenekte yeri vardır. Halk tarafından benimsenmiş, halk anlatımına bürünmüştür. Kulaktan kulağa aktarılarak yaşamını, yaşamın ortak ürünü ve yayagın olarak sürdürmektedir. İddiasız ve yöresel müzik özelliklerini bünyesinde taşır.

Türküler üzerine duyguların etkisiyle birçok tanım yapılabilir. Halkın iç âlemini yaşatan, beşikten mezara kadar bütün yaşayışını içine alan en dikkate değer edebî ürünler türkülerdir. Genel olarak türkü adını taşıyan manzumelerde değişmez bir ölçü ve şekil yoktur. Yalnız saz şairleri tarafından sanat düşüncesiyle meydana getirilen türkülerde kendine özgü bir şekil vardır.

Türkülerimizde ayak terimine bağlanmış ve yorumcuları tarafından belli dizilere ad olarak verilen terimleri başlıca dört grupta toplayabiliriz. Birinci gruba, Âşık Kerem adı ile bağlanan Kerem ayakları ve Âşık Garip adı ile bağlanan Garip ayağını almak mümkündür.

İkinci grupta, âşık tarzı türlerden hareketle, müstezat ve kalender gibi ayakları anabiliriz. Üçüncü gruba yörelerin yaygın havalarından yola çıkılarak, muhalif, Beşirî, tatyan, misket, maya, bozlak gibi ayakları alabiliriz. Dördüncü grupta, “Kara Sevda ayağı”, “Zavil Kerem ayağı”, “Katip ayağı”, “Engin Hüseynî ayağı”, “Engin Kerem ayağı”, “Azerî ayağı” benzeri türkü, uzun hava ve âşık tarzı havalarda bulunmayan ancak Türk Musikisi makamlarından esinlenerek benzetilen ayakları toplayabiliriz.

Türk Halk Müziğinde otuz kadar Kerem havası tespit edilmiştir: Tatyan Kerem, Nuri Kerem, Dik Kerem, Kesik Kerem, Yanık Kerem, Kara Kerem, Keremî, Kerem Atüstü, Cığalı Kerem, Kerem Divanisi, Kerem Zarıncısı, Guba Kerem, Yahyalı Kerem, Düz Kerem, Kalpaklı Kerem, Kandilli Kerem, Âşık Kerem, Zincirli Kerem, Kerem Güzellemesi, Kerem Göçtü, Kerem Gurbeti, Döğme Keremi, Yüğrük Kerem, Kerem Şikeste vs. Dizi, seyir, tema, edebî ve müzikal biçim bakımından Kerem havaları arasında farklılıklar vardır.

Hatta bölgelere göre aynı adla anılan havalarda bile bu farklılık görülür. Halk müziğinin Türkülerimiz, içten gelen duyguların, coşku ile geleneksel ezgili dışa vurumudur. Doğuşunda, sanat yapma endişesi, kural kaygısı ve önceden planlanmış bir besteleme anlayışı yoktur. Türküler yakılmış, bin bir çeşit ezgiler oluşturulmuş, biçimler ortaya çıkarılmıştır. Bu biçimlerin adları kişisel ya da yöreseldir.

Türkülerimizde kullanılan makam terimi ile Türk sanat müziğinde kullanılan makam adlarının bir ilgisi yoktur. Türkülerimizde sözü edilen “hava”, “Ağız” gibi terimler de sanat müziğindeki makamların karşılığı değildir. Bazı yörelerde türkü kalıp melodilerin bir bölümüne makam, ağız veya hava denilmektedir. Şanlıurfa’da Kesik makamı, Gaziantep’te Köroğlu makamı, Çorum’da Misket makamı, Malatya’da Dağ makamı, yerel olarak Sümmanî ağzı, Çamşıhı ağzı örnek gösterilebilir. Bunların dışında melodik bir ezgi niteliğinde kendilerine özgü âşık makamları da bulunmaktadır.