Türkmen şehri Erbil'de Türkmenleri yok sayma, asimile etme politikası tüm hızıyla sürüyor.

Gökbörü şehri olarak anılan Irak'ın kuzeyindeki Erbil'de kamu ve resmi işlemlerde yeni formlar oluşturuldu. Bu formlarda milliyet hanesinde yalnızca iki şık tanındı: Arap ve Kürt. 

Irak'ın kuzeyinde oluşturulan bölgesel hükümet, Türkmenleri; Arap veya Kürt olarak seçimini yapmak zorunda bırakıyor.

Bu duruma itiraz eden Türkmenlerin resmi ve kamu kurumlarında hiçbir işlemi yapılmıyor, normal günlük müracaatları bekletiliyor, sonuçlandırılmıyor. Barzani'nin başındaki bölgesel hükümetin bu dayatması muhtardan polise, hastaneden okul işlemlerine kadar her alanda uygulanıyor. Başvuru sırasında Arap veya Kürt yazmayan Türkmenlerin hiçbir işi yapılmıyor. Daha kesin bir ifadeyle Türkmenler yok sayılıyor.

Türkmeneli Dernekler Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Beyatlı, vatanına, devletine sadık olan Türkmenlere yapılan ırkçı, temel insan haklarını hiçe sayan, asimilasyon amaçlı bu politikanın, Saddam döneminde Türkmenlere uygulanan benzer politikaları hatırlattığına dikkat çekiyor.

"Bu konu hakkında Türkiye dışişlerinden bir söz duymadık. Kendi soydaşlarının yok edilme planına sessiz mi kalınacak?" diye soran Kemal Beyatlı, "Son uygulama, 1991'de ve 2003'te Kerkük'te Tapu ve Nüfus Müdürlüklerinde Türkmenlere ait belgelerin talan edilip yakılmasının bir uzantısıdır. KDP'nin şovenist yaklaşımı Erbil'den Türkmen isminin temelli silinmesini amaçlıyor. Bölgede yeni seçilen Bölge Başkanı Neçirvan Barzani umarız bu hatadan döner ve kardeşçe yaşamayı baltalayan, dinamitleyen bu uygulamadan tez zamanda vazgeçer" dedi.

Üst üste her gün Türkmenleri yok etme planlarıyla kaşı karşıya kaldıklarına dikkat çeken Kemal Beyatlı, şöyle devam etti; "Irak Türkleri adına bu zalimce uygulamayı şiddetle protesto ediyoruz. Merkezi Bağdat hükümeti, Irak Parlamentosu İnsan Hakları Komisyonu, Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonunun acilen müdahale etmelerini, bölge hükümetine baskı yapmalarını ve 21. asırda artık benzeri kalmamış bu insanlık dışı uygulamanın kaldırılmasını istiyoruz."

Türkmenlere karşı sinsi yok etme politikası uygulanıyor. Musul'da Kerkük'te Erbil'de Türkmen adının silinmesi için her yol deneniyor. Basın önünde barışçıl sözler söylenirken, el altından Türkmen kültürü ve mirası yok ediliyor, Türkmenlerin adı her yerden silinmek isteniyor.

Türkmenler feryat ediyor, ağıt yakıyor...

Türkiye dahil kimse duymuyor, dönüp bakmıyor...

*****

14 Temmuz vahşeti

Kerkük'ün tam merkezinde, Atlas Caddesi'nin başında bir heykel kenti ziyaret eden herkesin dikkatini çeker. Bronzdan yapılma 'duran adam' heykeli, 50 yıldır Kerkük Kalesi'nin tam karşısında, yüzü Bağdat'a dönük bir şekilde sessizce bekliyor. Baas yönetimi tarafından dikilmiş olmasına rağmen, Saddam rejimi sonrası yıkılmayan tek heykel.

Kerkük kentinin en trajik günlerinden birine ithaf edilen bu heykelin hikâyesini Türkmenler dışında çok az kişi bilir.

Kaidesiyle birlikte beş buçuk metreyi bulan heykel Kerküklü Türkmenlerin tanınmış liderlerinden Ata Hayrullah'a ait. Hayrullah, 14 Temmuz 1959 günü evinden alınmış ve Kerkük kışlasında ayaküstü yargılandıktan sonra öldürülmüştü.

Ata Hayrullah'ın cesedi kışla önündeki direklerden birine asılarak çürümeye terk edilmişti. Resmi rakamlara göre Hayrullah ile birlikte toplam 31 Türkmen'in öldürüldüğü olay, Irak Türkleri tarafından 'Kerkük katliamı' olarak bilinir. Türkmenler, milliyetçi Kürtleri bu olayların faili olarak suçluyor. Birçok Kerküklü bu olayı Türkmen siyasetçilerin günümüzde Irak Bölgesel Kürt Yönetimine duyduğu güvensizliğin çıkış noktası olarak tanımlıyor.

Emekli Tuğgeneral Suphi Nazım, Irak ordusunun en seçkin birliği olan Cumhuriyet Muhafızlarına girmeye hak kazanmış tek Türkmen subay. Kerkük'te yaşanan 14 Temmuz 1959 olayına tanıklık ettiğinde henüz 14 yaşındaydı. Yıllar sonra harp akademisine girdi ve bir subay olarak Irak ordusuna katıldı. 1988 yılında emekli olduktan sonra Bağdat'ta bulunan Arap Tarihi Yüksek Araştırmalar Enstitüsü'nde çalıştı. Üçü askeri alanda olmak üzere 19 kitabı bulunan Nazım'ın en titizlikle araştırdığı konulardan biri de genç yaşta tanıklık ettiği 14 Temmuz 1959 Kerkük olayları:

Suphi Nazım vahşeti şöyle anlatıyor: "O yaşıma kadar hiçbir şiddet olayına tanık olmamıştım. Hayatımda ilk ölü insanı o zaman gördüm. Daha sonra askerlik kariyerim boyunca başka ölmüş, öldürülmüş insanlar da gördüm. Ama Kerkük katliamındaki kadar hunharca işlenmiş cinayete tanık olmadım. Cesetler direklere asılıyor, halka ibret olsun diye araçlarla sokaklarda sürükleniyordu. Bazı kurbanlar zıt yönlere giden iki araca bağlanarak parçalandı. İnsanların böylesine vahşice öldürülmesi o zamanlar Kerkük'te şok etkisi yaratmıştı. Amaç da oydu zaten. Türkmenleri korkutmak ve onları Kerkük'ten kaçmaya zorlamak."

***

TEBESSÜM

Tatbikat

Temel ile Dursun askeri tatbikata katılırlar.

Diğer paraşütçüler gibi uçaktan atlama sıraları gelince kendilerini boşluğa salıvermişler.

Temel'in paraşütü açılmış ancak Dursun'unki açılmamış.

Dursun, Temel'e:

- Temel bu meret açılmıyor.

- Dursun yedek paraşütü aç...

Dursun yedek paraşütü açmaya çalışmış fakat o da açılmamış.

- Temel yedek paraşüt de açılmıyor.

- Boşver uşağum nasıl olsa tatbikattayız!

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Kahraman bir kere ölür, korkak bin kere.

Türkmen atasözü