Folklorumuzda yaşamayan çocuklar için de zengin kaynak bulunmakta., Büyüsel ve dinsel işlemlerin yanında hikayelerimiz türkülerimizde de yaşamayan çocuklar ya da çocuğunu kaybeden annenin feryadını bulmak mümkün.

Ana yedi yılda ancak bir çocuk sahibi olmuştur. Oba yaylaya göçmektedir. Çocuk kundakta göç katarında bir devenin üzerindedir. Nasıl olursa olur, ormanda ağaçlardan birinin dalına takılan kundak orada kalır. Neden sonra çocuğun yokluğu anlaşılır. Geri dönen oba onu bulamaz. Yırtıcı kuşlar çocuğu kaçırmış parçalamıştır. Bu büyük acı ile ananın feryadı dile gelir:

"Elmalı'dan çıktım yayan
Dayan ey dizlerim dayan
Emmim atlı dayım yayan
Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi. Nenni nenni"

Bu türkünün ve hikâyesinin çeşitli varyantları bilinmektedir. Radyo repertuarımızda Erzincan, Elazığ, Bayburt, Erzurum, Tunceli, İç Anadolu, Doğu Anadolu kökenli birçok derlemeleri değişik ezgileri ile bulunmaktadır.

Çocuğun ilk tırnak kesilmesi, ilk dişinin çıkması ile ilgili yapılan törenler gelenekler tatlı bir anı olarak belleklerde yaşamakta. Bir inanış da bebeğin tepesindeki kemikleşmenin tamamlanmadığı yer ile ilgili. Buna ''bıngıldak" denilmekte. İnanışa göre, bu yumuşak noktanın sertleşmesi çocuk "taş" deyince tamamlanırmış.

Bazı inanışlara da satırbaşları ile yer vermek istiyorum:

Çocuğun başparmağını emmesi, sürekli ağlaması, yumruklarını yumup koltuk altlarına ya da apış arasına koyarak uyuması, uyurken dişlerini gıcırdatması iyiye yorulmaz. Çocuğun zamanında yürümesini sağlamak için, topuklarına ve eklemlerine yumurta akı sürmek, ceviz yaprağı veya tuz atılmış suda banyo yaptırmak gibi tedbirlere başvurulmakta. Ebetteki, adaklar, yatırlar, ziyaretler de ihmal edilmemekte. Zamanında konuşmayan veya gelişmesini geç tamamlayan çocuklar içinde birçok büyülük nitelikli çarelere başvurulmakta.

Toplumumuzda çocuğa doğum öncesi başlayan ilgi, doğumdan sonraki dönemde de sürmektedir. Çocukların aile içerisinde her şeyi ortak kullanmaları, birbirleriyle iyi geçinmeleri her anne babanın dileği olmuştur. Eski büyükler çocuk terbiyesine gösterdikleri önemi "Çocuk aziz, terbiyesi daha aziz" sözleriyle belirtmişlerdir.

Her ne kadar anne ve baba, büyük evladın hakkını gözetir eğitimde öncelik tanırsa da ilk çocukların çekingen, duygusal içe dönük olacağına inanılmış.

Zenginin ilk çocuğu, fakirin son çocuğu olsam deyimi bu inançtan kaynaklansa gerekir.

Düğün doğum, çocuk konularından sonra, sağlık açısından yararlarının dışında, hem dini görev hem de evlat muradı olarak kabul edilen sünnet ve kirvelik konularına değinmek istiyorum.

TARİHİ

Hz. Muhammed'in izinden yürümek diye tanımlayabileceğimiz sünnet, erkek çocuklara uygulanan basit bir operasyon olmakla birlikte, halkımız arasında Müslümanlığın sembolü olarak kabul edilmiş. Askere gitmek, evlenmek gibi, sünnet de erkekler için bir geçiş dönemi sayıldığından pek çok gelenek ve göreneği içermekte.

. Sünnetin köklü bir gelenek olarak benimsenmesinin bir nedeni de Hz. Muhammed'in sünnetli olarak doğduğu inancındandır, diyebiliriz.

Bunun için halk arasında, sünnetli doğan çocuklara "Peygamber Sünnetli" denile gelmekte ve uğur sayılmakta ...

Sünnet tarihinin Milattan öne 4000 yıllarına Mısır'a kadar gittiğini Ebens Papirüsünden anlıyoruz. Yine Karnak tapınağındaki kabartma duvar resimlerinde sünnet işlemi görülüyor.

Çeşitli dinlerle birlikte Müslümanlıkta ve tıp dünyasında sünnetin önemini bir yana bırakarak olaya daha çok folklor penceresinden bakmak istiyorum.

YARIN: SÜNNET NE ZAMAN YAPILIR?