Türkiye, 24 Haziran seçimleriyle birlikte tarihi bir yol ayrımına girdi. Bunu -özellikle muhalefette- birçok siyasetçinin kavramadığını üzülerek gözlemliyoruz. Vatandaşlar ise hiç farkında değil bu tarihi dönüşümün. Türkiye Cumhuriyeti'nin son Başbakanı Binali Yıldırım, yeni sistemle ilgili olarak "Bu tartışma 140 yıldır yapılıyor Türkiye'de" diyor. Detayını açmıyor ama herhalde Osmanlı Padişahı II.Abdülhamid'in Meclis-i Mebusan'ı devre dışı bıraktığı 1878 yılına işaret ediyor olsa gerek. Sultan II.Abdülhamid 30 yıl Meclis-i Mebusan'ı toplamadan yönetmişti imparatorluğu.

Şimdi öyle bir durum yok tabii. Türkiye Büyük Millet Meclisi, sadece yasa yapma yetkisine sahip bir meclis olacak. "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" gereği, yürütme tamamen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'da olacak. Beştepe Millet Külliyesi'nde kuracağı kabine ve geniş ekiple alacağı kararla ilgili bir çalışma yaptıracak, kararını tek imzalı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yürürlüğe koyacak. Eğer o alanı düzenleyen bir kanun varsa ve kararname kanunla çelişiyorsa nasıl bir uygulama sözkonusu olacağını henüz bilmiyoruz. Bu, yolda yürüdükçe netleşecek bir konu. Ama alınan kararla ilgili bir yasal düzenleme yapılmamışsa, TBMM'de sürekliliği olacak kararnameyle ilgili yasa çıkarma yoluna gidilebilecek. İstenirse tabii...

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 9 Temmuz'da yemin edip göreve başlaması ve aynı gün Bakanlar Kurulu'nu açıklaması bekleniyor. Geçmişin hobisi "bakan toto" oynayanlar aynı alışkanlıklarını sürdürüyor. Kimin bakan olduğunun artık çok önemi yok. Çünkü, eskisi gibi kabinede değişiklik yapmak için Başbakan ile Cumhurbaşkanı'nın uzlaşması gibi bir durum sözkonusu değil. Cumhurbaşkanı, yetersiz gördüğü, beklentileri karşılamayan bakana tek imza ile "güle güle kardeşim" diyebilecek... Artık "hızlı karar alma" gibi bir sorunu olmayacak yürütmenin başının.

* * *

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yemin ettikten bir gün sonra Brüksel'in yolunu tutacak. 11-12 Temmuz'da Brüksel'de yapılacak NATO zirvesine katılacak. Önemli bir toplantı bu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisini seçimin ardından tebrik etmek için arayan ABD Başkanı Donald Trump ile de görüşecek Brüksel'de. Yurt içinde alınacak kararlar elbette günlük yaşamımızı etkileyecek ama sınırların dışındaki gelişmeler daha "hayati" önemde. Küresel güçler, kendi stratejik hedeflerine ulaşmak için Türkiye'ye roller biçiyor ve bu rolleri de gönüllü olarak kabul etmemizi bekliyor. Aksi taktirde farklı dinamikleri kullanmaktan geri durmayacaklarını da biliyoruz. Yakın-uzak tarihimiz bunun sayısız örnekleriyle dolu.

Küresel çetenin "askeri yapılanması" diyebileceğimiz NATO, bölgemizde yeni adımlar atmaya hazırlanıyor. 

Hürriyet'in 19 Haziran'da manşetine taşıdığı Murat Yetkin'in yazısında belirttiğine göre, NATO Türkiye'ye önümüzdeki dönemde yeri roller vermeyi planlıyor. 2002'de kurulmasına karar verilen ve içinde Türkiye'nin de yer aldığı NATO Acil Müdahale Birliği'nin "mızrak ucu" olarak planlanan Çok Yüksek Hazirlik Seviyeli Müsterek Görev Kuvveti'nde önemli sorumluluklar almak da bu rollerden bir tanesi. Bu gücün görev alanı olarak Ukrayna, Rusya, İran, Irak ve Suriye öncelikli tutuluyor. 
ABD'nin belirleyici güç olduğu NATO'nun bu hazırlıkları, İsrail'i mutlu ederek koltuğunda kalmayı hedefleyen Trump'un İran'a yapılacak askeri harekâtı da kapsıyor mutlaka.

NATO'nun bu gücü ve Türkiye'nin üstleneceği yeni rolü nasıl planladığını Brüksel Zirvesi sonrası öğrenebilir miyiz bilmiyorum. Ama eğer İran'a karşı Van'da 30 bin NATO askeri bulundurma iddiası doğruysa, ABD'nin Irak harekatı öncesi istediği Doğu ve Güneydoğu bölgesinde 65 bin asker bulundurma talebine benzer bir durumla karşı karşıyayız. Hani 1 Mart tezkeresiyle reddedilen karar... Bu sefer buna TBMM değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan karar verecek.

* * *

Bir diğer önemli konu Suriye meselesi. Türkiye, El Bab ve Afrin'e dönük başarılı harekatların ardından Menbiç'in de PKK'nın uzantısı YPG'den arındırılmasını istedi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson arasında yapılan mutabakata göre YPG'nin Menbiç'ten birkaç ay içerisinde çekilmiş olması gerekiyor. 

Türkiye'nin, Süleyman Şah Türbesi'nin de bulunması sebebiyle "uluslararası onaylı egemenlik alanı" olan Menbiç'i, IŞİD tehdidi nedeniyle boşaltmasını hiç kabullenemedim. Süleyman Şah Türbesi'nin taşınmasını da... Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtını başarıyla yürüten TSK'nın o dönemde FETÖ'cülerin etkisiyle mi IŞİD'le savaşmayıp "ricat" ettiğini henüz bilmiyoruz. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun bu kararı Cumhurbaşkanı Erdoğan'a nasıl kabul ettirdiğini de.

Davutoğlu'nun azledilmesinin ardından Suriye'de farklı bir süreç yaşadığımızı hepimiz somut bir şekilde görüyoruz. Kimseyi "itham" etme niyetim yok. Bakış, analiz ve strateji değişti demek ki!

Bugün ortada duran net gerçek şu: ABD-İsrail öncülüğündeki "küresel çete"nin Suriye'yi parçalama kararlılığı sürüyor. Fırat'ın doğusunda Suriye topraklarında bir Kürt devleti inşa etme çalışmaları da. ABD, "terör örgütü"nden bir "Kürt ordusu" yaratma projesini tıkır tıkır işletiyor. Tıpkı Barzanistan'da Peşmergelerin "düzenli ordu" haline getirilmesi gibi.

Türkiye bugün hâlâ PKK terörü ile boğuşuyor ama yakında adı değişmiş ve Irak'ın kuzeyi dışında topraklara hakim olmuş, ordusu da bulunan bir "özerk yönetim"le karşı karşıya kalabiliriz.

Devam edeceğiz...