Köy Enstitülü öğretmenlerin görev yaptığı öğretmen okulundan mezun olan anne babası sayesinde kitaplarla dolu bir evde büyüyen Türkolog ve Yazar Ece Ataer, kitap okuma atölyesiyle yüzlerce kişinin hayatına dokundu. Ataer'in kütüphanesinde 8 bin kitap var

Kadın Kadına köşemin bu haftaki konuğu Türkolog ve Yazar Ece Ataer. Köy Enstitülü öğretmenlerin görev yaptığı öğretmen okullarından mezun olan anne ve babası sayesinde kitaplar ile dolu bir evde büyüyen Ataer'in zaman içinde en büyük tutkusu da kitaplar olmuş. Tam 8 bin kitaptan oluşan büyük bir kütüphaneye sahip olan, kitap koleksiyoncusu Ataer kendisini bibliyofil olarak tanımlıyor. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bölümü mezunu olan  Ataer'in '28,5 Harfli Bibliyofil' isimli bir de kitabı bulunuyor. Ataer, aynı zamanda düzenlemiş olduğu kitap okuma atölyelerinde de bugüne dek yüzlerce kişinin hayatına dokunmayı başarmış. Kendisini Kürk Mantolu Madonna kitabındaki Raif karakteri ile özdeşleştiren Ataer, "Kitapların baştan çıkardığı bir insanım" diyor.

- Kitap tutkunuzun altında nasıl bir çocukluk yatıyor? Bizlerle paylaşır mısınız?

"Kitap okuma tutkum ailemden geliyor çünkü kitaplar ile dolu bir evde büyüdüm. O zamanlar Türkiye zor şartlardan geçse de ben ve ailem hiçbir zaman kitabı evimizden eksik etmedik. Hatta o dönem köyde oldukça kar olduğu için annemi doğumum esnasında kızakla zor yetiştirmişler. Annem, doğunun köylerinde çalışan ilk kadın öğretmenlerden birisidir. Kendime gelince de Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonnası'ndaki Raif karakteri gibi kitapların baştan çıkardığı bir insanım. Annem ve babam gittikleri her köyde kahvelerde okuma salonları kurar ve insanlara okuma alışkanlığı kazandırırlardı. Ben de her zaman onların yolundan gittim."

- Peki, gençlik çağlarınızda kitaplara olan aşkınız nasıl gelişti?

"1989 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni kazandım. Lise hayatım boyunca hayalini kurduğum bölümü kazanmıştım ama ilk yıldan hayallerim suya düşmüştü. Ben fakültede Türk Edebiyatı'nın bütün kitaplarını okumayı hayal ederken, Türk lehçeleri ağırlıklı bir eğitim aldım, dönem özellikleri dahi yoktu ve bir şeyler havada kalıyordu. Ben de o sene fakültenin karşısındaki Orhan Kemal Kütüphanesi'ne dadandım ve 4 yıl boyunca orada ne bulduysam okudum. Soranlara da ben oradan mezunum diyorum. Lisansı bitirdikten sonra Yüksek Lisansımı da aynı okulda yaptım. Sonraki süreçte de eğitim hayatımı devam ettirdim ve aynı zamanda 27 yıl öğretmenlik yaptım."

KİTAPLAR İÇİNDE NEFES ALABİLİYORUM 

- 28,5 Harfli Bibliyofil isimli bir kitabınız var. Kitabınızın ismi oldukça ilginç nereden geldiğini öğrenebilir miyim?

"Uzun süredir çeşitli dergilerde yayınlanan yazılarımı aşk teması adı altında kitaplaştırmaya karar verdim. Farklı bir şey yakalarsam yazmayı seviyorum. İnsanlara söyleyecek farklı bir şeyiniz olduğu zaman kitaplarınız değer kazanıyor. Kitabımın ismi de benim bibliyofil olduğum gerçeğinden geliyor. Bibliyofil demek kitaplara, aşkla tutkuyla bağlı olan demek. Evime en az her ay 10 kitap giriyor. Ve ben bu kitapları okudukça bu hastalığın içinde nefes almayı öğrendim. 28,5 sayısına gelince de ben 'r' harflerini söyleyemediğim için bu sayıyı kitabıma isim olarak koydum."

- Kitabınızın ismi gerçekten çok hoş. Peki, yeni kitap projeleriniz var mı?

"Evet, var. Son kadın halk ozanlarımızdan Aşık Sinem Bacının hayat hikayesi üzerinde çalışıyorum. Eylül ayında yayınlamayı planlıyorum."

KİTAP OKUMA ATÖLYELERİ KURDUM

- Kitap okuma atölyelerinize gelmek istiyorum. Atölyelerde neler yapıyorsunuz? Bugüne dek kaç kadının hayatına dokundunuz?

"Okumak sadece edilgen bir eylem. Okuduklarımı yazarak ya da konuşarak etrafıma yayıyordum, söyleşiler yapıyordum fakat tüm bunlar bana yeterli gelmiyordu. Kitap okuma tutkumu tüm dünyaya aşılamak istiyordum. İşte bu arzu ile kitap okuma atölyelerini kurdum. Çaldığım kapıların çoğu kapandı, açılan kapılarda da bazen gerekçe gösterilmeden atölyelerim iptal edildi. Tüm bu olumsuzluklara rağmen asla vazgeçmedim. Atölyelerim çeşitli kurumlar tarafından kapatıldıktan sonra asıl özgürlüğüme kavuştum. Çünkü, kitap okumak için bir kurumun çatısı altında olmanıza gerek yoktu. Kitap her yerde okunabilir düşüncesi ile çıktığım yolda bugüne dek 600 kişinin hayatına dokundum. Şimdi Şişli ve Bahçeşehir'de kitap okuma atölyeleri düzenliyorum. Şu anda ise 200 üyem var ve sadece 4 tanesi erkek."

- Ülkemizde erkeklerin az okuduğunun en somut örneği bu olsa gerek.

"Kesinlikle. Kadınlar bazen eşlerini zorla getirip onlara  kitap sevgisi aşılamaya çalışıyorlar. Erkekler genelde kitaplara sıcak bakmıyor. Gazetelere erkek üye aranıyor şeklinde ilan vermeyi bile düşündüm. Umarım, toplum olarak bu günleri aştığımız zamanlar gelir."

- Peki, kitap okuma atölyelerinize başvurmak isteyen kişiler ne yapmalı?

"Şişli Meslek Yüksek Okulu'ndaki atölyemi her Perşemde 14:00-16:00 saatleri arasında gerçekleştiriyorum. Katılmak isteyenler, 0533 336 64 42  No'lu hattan randevu alabilir. Bahçeşehir'deki atölyemde de cüzi bir miktar talep ediyorum. Onu da kira amaçlı kullanıyorum. Atölyelerde de 15 günde 1 kitap okuyoruz ve bunu hep birlikte tartışıyoruz." 

- Türkçe dilinde son yıllarda aşırı bir yozlaşma var. Özellikle tabelalarda İnglizce diline rastlıyoruz. Bu durum nasıl düzelir? Düşüncelerinizi alabilir miyiz?

"Türkiye'nin son yıllarda kültürel anlamda oldukça yozlaşması, hayatın her alanına yansıdığı gibi dile de yansıyor. Tanzimat Dönemi'nde de batılılaşma adı altında Fransızca sözcükler dilimize girmişti. Şimdi de aynı mantık ile İnglizce sözcükler dilimize girdi. Yurtdışında konuşulan dillerde çeşitli eklemeler olsa da bunlar sadece konuşma dilinde gerçekleşiyor. Yazı diline yansımıyor. Ama bizde bu satış amaçlı bir yöntem olarak kullanılıyor."

ATAERKİL DÜZENİ KADINLAR YIKACAK 

- Ülkemizin kanayan yarası kadına yönelik şiddete dair neler söylemek istersiniz?

"Temeli feodal bir sistem içinde yaşıyoruz. Her alanda ataerkil bir düzen ve eril bir dil var. Kadınlar ise bu dünya içerisinde nefes almaya, yollarında devam etmeye çalışıyor. Erkek egemen sistemin dayatması da kadına şiddet olarak geri dönüyor. Dizi ve filmler ile de şiddet destekleniyor ve bu süreç doğal bir olgu olarak gözüküyor. İşin en kötü tarafı ise, şiddet gösterenler çok az ceza ile yargılanıyor. En üzücü olan da bu. Önümüzdeki süreci ise kadınlar belirleyecek. Özgür yaşamayı ne kadar istiyorlar? Ve bunu gerçekleştirmek için ne yapacaklar? Hepimizi zor bir süreç bekliyor."