Bugünün toprak bayramı olduğunu kaç kişi biliyor? 
1945 yılında "Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu'nun kabul edildiği 11 Haziran günü her yıl Toprak Bayramı olarak kutlanmaktaydı. 
Anadolu insanına toprak anadır. Siz ne yaparsanız yapın, son damlasına kadar emzirir, doyurur. Bir anaya, evlâdının mürüvvetini görmekten daha büyük sevinç, bahtiyarlık var mıdır?  Ne güzeldir Abdürrahim Karakoç'un şiiri: 

"Al elmalar yeşil dalı eğince
Yaprakların ucu yere değince
Bak o zaman topraktaki sevince

Hava bulutlanıp gök gürleyince
Bir yağmur başlar ya inceden ince
Bak o zaman topraktaki sevince

Sevdalılar al kefeni giyince
Kara yerler seni beni yiyince
Bak o zaman topraktaki sevince"

Cengiz Dağcı, "O Topraklar Bizimdi" ve  "Onlar da İnsandı" gibi romanlarında köylüleri tarlaları ve toprağı anlatır. Köylüler kendi tarlalarında çalışıp, kendi hayvanlarına bakmaktadır. Toprağa öyle bağlılardır ki sanki toprak beden, köylü de ruhtur. Toprağa şekil verirler, işler, sever, düzeltir, temizlerler. Her türlü bakımını yaparlar. Toprak onlar için, hava gibi, su gibi, ekmek gibi, bunların da ötesinde evlât veya sevgili gibi bir şeydir.  Toprak sevgisi, kuşaktan kuşağa geçer.

Yüce Önderimiz Atatürk de bir başka severdi vatanının toprağını. Traktör üstündeki fotoğrafını hatırlayınız. Öğrettiklerinden biri de toprak sevgisi değil miydi? Ankara'nın çorak bir arazide kurduğu çiftlikte, toprağa bakmayı, verim almayı öğretmek için, o ünlü çiftliği kurup meyvecilikten tahıla, çiçekçilikten bağcılığa, sütten meyve suyuna kadar türlü ürünler ürettirmedi mi? 

Kaldı ki, toprak vatan demek, kutsal değerlerin en değerlisi. Her Türk'te Vatan sevgisi, Tanrı sevgisinden sonra, sevgilerin en yücesi, Toprak sevgisi...  Türk'ün hasleti, varlığının sebebi. Kurak da çorak da olsa, toprağının bir karşı için seve seve canını verir. Anasını, babasını, karadaşını, bacasını yavuklusunu, çocuğunu düşünmeden cepheden cepheye koşar. Bilir ki, dönerse gazi, ölürse şehit olacaktır. Makamların en büyüğü... 

Şimdi, dağ dağ, yayla yayla, ova ova esen ılgıt ılgıt çam kokan, çiğdem çiçek kakan rüzgarla  ciğerlerini şişirmeyen,  billur ırmaklarından kana kana içmeyen, üzerinde çıplak ayakla koşmayan, kerpiç damlı evlerin tandırında pişen ve yufkanın, bazlamanın, lavaşın tadını bilmeyen ne bilsin toprak sevgisini. Nasıl duygulansın türkülerimizden. 
Bu şehirlerde, beton yığınları arasında yüksek binalarda yaşayanlar için ne anlamı var Toprak Bayramı'nın. Toprağı dağı ile taşı ile, kurdu ile kuşu ile tanımayan nasıl sevecek. Nereden bilecek, her karışının bir öyküsü olduğunu, o öyküde, o destanda bir parçamızın bulunduğunu. Biz toprağı, beton yığınlarının altına hapsettik. Toprakla birlikte, sevgiyi, dostluğu, komşuluğu gömdük.
Bir yağmur sonrası toprağın mis gibi kokusu, bütün güzel kokuların üstünde... İçinize çektiğiniz toprak kokusu, canınıza can katar, yeni heyecanların filizleri ile sarar bedeninizi ruhunuzu.  Oysa bedenlerimiz göğe yükseldi, ruhumuz boşlukta. Çocuklarımız, büyük şehirlerde bir kır çiçeğine, bir söğüt dalına, ağaçlarda raks eden kuş sesine hasret doğup, büyüyüp, sonra da ölecekler. 
Bugün bırakınız elmadan muza kadar marketlerimizi Taşköprü Sarmısağı yerine İran sarmısağı işgal ediyorsa, ne bu vatanın toprağına, ne bayramına, ne de Atatürk'e lâyık değiliz.
Yine internette gezinirken bir şiire rastladım. Dr. Kenan Erzurum yazmış. Sizlerle paylaşmak istedim:

"Ne ben topraktan ayrı, / Ne toprak benden uzak, / Geçsin yılın her ayı,  / Ayaklarımda toprak. 
Toprak haz verir bana, / Toprak, çimen ve çiçek,  / Toprak başka bir ana,  / Sevgisi kucak kucak. 
Topraktan gelir yeşil, / Topraktan fışkırır su, / Ruhumu okşayan dil, / Bir ilahi beste bu. 
Yeni sulanmış bahçe, / Toprak ve gül kokusu, /  İnsan onu sevince, / Ayrılamaz toprak bu... 
Çevrem yemyeşil çimen, / Ağaçlar yaprak, yaprak... / Orda dinlenirim ben,  / Ayaklarımda toprak. 
Ana ağaca güle, / Ana bütün insana,  /  Öldüğümde bile,  / Alır beni koynuna." 

Her şeye rağmen. "Toprak Bayramı"mı? Varsın olsun. Bütün bayramların anası toprak değil mi?