İstanbul'da bazı işlerin yolunda gitmediğini, "imar ve kibir"le ilgili sıkıntılar olduğuna değindik dün. "Toplu ulaşım da sıkıntılı" dedik. Biraz açalım.

İstanbul'da raylı sistemin yanında toplu taşımanın yükünü İETT çekiyor. İlçeler arasında yolculuk yapma imkânı olan minibüsler de var. Ama bu "çağ dışı" sistemden artık yolcular bile kaçıyor. İETT alternatifi olan, kesinlikle minibüsleri tercih etmiyor. Bir çoğu "kenar mahalle bıçkını" edasıyla çalışan, argoyu ve atarlı-tartarlı hitaplarla yolcuyla konuşan, istediği yerde durup yolcu bekleyen, belli aralıklarda ikinci vitese atıp aracı rolantide sürerek ayaktaki yolcunun yanına bir kaç kişi daha almaya çalışan minibüsçülere İstanbul'un her köşesinde rastlamak mümkün. 

Harem-Gebze arasında çalışanların birbirleriyle yaptıkları kavga, ceza yazan polisi tartaklamalar, yolcuya levye çekenler vs. bir yığın vukuat yaşanıyor her gün. Ama artık "vukuat-ı adiye" yani sıradan olay haline geldiği için, olaylar yaşandığı yerde kalıyor.

Birçok yerde, yolda önünüze bir minibüs düşmüşse eğer ve yol geniş değilse (ki çoğu yerde değil) uzun bir araç konvoyunun içinde bulursunuz kendinizi. O minibüsle yolunuz ayrılana kadar da onun hızına uymak zorunda kalırsınız.İETT'ye bağlı olarak çalışan Özel Halk Otobüsleri (mavi olanlar) için de bazı hatlarda aynı durum sözkonusu. İyi ki, İETT'ye bağlı çalışan araçların ilk ve son duraklarından uymak zorunda olduğu bir "kalkış saati" var ve bu saatleri aksattıkları taktirde cezai müeyyide uygulanıyor. Bu yüzden şehrin içerisinde "tin tin" giden mavi otobüslerde azalma var. Ama ya, Yenibosna'dan kalkıp eskiden "mücavir alan" olan ve sonradan "bütünşehir"e dahil edilen yerlere, yani Hadımköy, Kumburgaz, Mimarsinan, Silivri, Selimpaşa, Çatalca'ya giden otobüsler? Binen pişman oluyor ama ne yazık ki, alternatifleri yok... İBB'nin ulaşımı koordine eden etkili ve yetkililerine "haftada bir kez toplu taşıma yolculuğu" mecburiyeti konulunca anlaşılır neyi kastettiğim.

* * * 

İETT'ye değinmişken, biraz daha detaya inmekte fayda var. İETT, uzun süredir "özelleştirme" yolunda ilerliyor. Çok yolcusu bulunan ve dolayısıyla da kâr getiren hatlar, vatandaşın "erguvan" olarak tanımladığı otobüslere satıldı. Bazı yerlerde 10 dakika arayla bile hareket eden otobüsler, tıklım tıklım ağzına kadar doluyor. 

Geçtiğimiz haftalarda zarar ettikleri gerekçesiyle eylem yapan otobüsler, işte o otobüslerin bir bölümü. İBB, şimdilik "indirimli kart" kullananlar için ödenecek bedeli olması gereken noktaya getirerek çözmeyi denedi problemi. Ama bu sadece pansuman. İETT'nin elinde tapu gibi "sözleşme" var. O şartlara uymak zorunda eylemci otobüsler. Ama bu sefer başka sıkıntılar çıkıyor. Örneğin çift şoför çalıştırması gerekirken, tek şoförle idare etme yoluna gidenler var.

Aynı şey mavi otobüslerde, yani Özel Halk Otobüslerinde de yaşanıyor. Standart üzeri araç kullanan yorgun sürücüler, trafikte büyük tehlike ama hem daha fazla kazanmak isteyen şoförün, hem de araç sahibinin işen gelen bir karşılıklı rızalaşma var.

İETT'nin kendi malı otobüsler, yani sarı renkli otobüsler ise ne erguvan renklilerin, ne de mavi olanların tercih etmediği hatlarda çalışıyor. Yolcu sayısının, diğer hatlara göre daha düşük olduğu, belli saatler dışında ayakta birkaç yolcunun olduğu hatlar yani.

Bu hatlarda çalışan şoförler çok mutsuz. Çünkü, filo kumanda merkezi adeta enselerinde boza pişiriyor. Güzergahı, yolların durumunu bilmediği için alternatif üretemeyen filo yöneticisi kafasına göre bir karar alıyor ve şoför buna uymak zorunda. Öneride bulunanların "benim kararımı mı sorguluyorsun" diye fırça yediğine defalarca şahit oldum. Aralarında makul davranıp "Bu daha uygun abi, teşekkür ederim" diyerek şoförün önerdiğine uyan da var tabii...

* * *

İETT kademeleri lağvedilip, onarım işi özelleştiği için daha sık araç arızası yaşanıyor. Özel servis, "onarım" değil, anında parça değişimiyle çözüyor sorunu ve bunun da maliyeti yüksek. 

Yaşanan arızalar "sefer iptali" olarak yolcuya yansıyor. 40 dakikada bir sefer yapılan istikametlerde, bir araç arıza nedeniyle sefere çıkamayınca, durakta 80 dakika beklemek zorunda kalıyor vatandaşlar ve aynı zamanda uzun bir kuyruk oluşuyor. 

120 dakika gidiş-geliş süresi verilen yerlerde trafiğe takılıp, 10-15 dakika geç kalan sürücü, öfkeli bir yolcu kalabalığıyla karşılaşıyor. Bütün tepki o şoföre yansıtılıyor. Ama onun tepkisini yansıtacağı hiç bir makam yok. Gerginliği atamazsa, evine taşıyor. Biriktikçe birikiyor, saatli bomba haline geliyor İETT şoförü. Bazen tuvalet ihtiyacını giderecek zamanı bile bulamadan sefere devam ediyorlar. Taşeron şoför oldukları için "işini kaybetme" korkusuyla seslerini çıkaramıyorlar ve boyun büküyorlar. 

Bir de kendisi haksız olduğu halde, abartarak İETT şoförünü şikayet eden yolcular var. Defalarca şahit oldum. Durakta telefonla oynuyor, otobüs durakta yolcu indirip alıyor, hareket ettikten sonra peşinden koşuyor. Bir sonraki durakta nefes nefese şoföre tepki gösterip, bir de şikayet ediyor. Şoför savunmasına ne yazarsa yazsın, haksız çıkıyor, uyarı veya ceza alıyor.

Kısaca; toplu taşımada hizmet verenler de mutsuz, hizmet alanlar da... Bu gerilimin ve mutsuzluğun elbet bir yerlerde bir tahribatı olacak, ama karar alıcılara nasıl yansıyacak bilinmez.