Tevfik Fikret'in 102. Ölüm yıl dönümü. Galatasaray dışında anma törenleri yapılır mı bilmiyorum.. 

Fikret, gençliğinde vereme yakalanmıştı. Son yıllarda böbrekleri bozulmuştu. Ölümünü sezdiğinde şunları yazdı: 

"Artık hayât için yetişir bunca infiâl, 
Dinlenmek isterim ki, teabdâr-ı mihnetim; 
Artık tehî-vücud, tehî-dil, tehî-hayâl, 
Dünyada şimdi ben dahi bir fazla sıkletim." 

Günümüz Türkçesiyle:  "Artık hayat için bunca kırgınlık yetişir. Kader yorgunuyum ki, dinlenmek isterim. Artık vücudu, gönlü ve hayâli boşalmış, dünyaya şimdi ben de fazla bir ağırlığım."

19 Ağustos 1915'te öldü ve Eyüp'te aile mezarlığına gömüldü. Vasiyetine uyulup Aşiyana taşınma işi, yüzüncü doğum gününde olmuştu.

Tevfik Fikret'e ilişkin birkaç soruyu kendimce cevaplamaya çalışacağım. Tevfik Fikret'in gazetecilikle ilgisi neydi? 

Tevfik Fikret'in uzun süre profesyonel olarak gazetecilik yaptığını söyleyemeyiz. Tanin dönemindeki varlığı da uzun süreli olmadı. Ancak ömrünün önemli yıllarında dergicilikle ilgilendiğini söyleyebiliriz. Gazetelerdeki yazıları şiir, edebiyat, sanat ve edebi akımlarla ilgiliydi. 

Tevfik Fikret toplum sorunlarının hem içinde hem dışındaydı.  Yaşadığı dönemin siyasi, toplum düzeni ve yönetim şartlarını göz önünde bulundurmak gerekir. Tevfik Fikret ve arkadaşlarının sanıldığı gibi toplumun içinde oldukları söylenemez. Maddi aşiyanları, kendi yarattıkları melankolinin ağır bastığı manevi dünyalarında ve sonbahara demir atmış durumdaydılar.  Tevfik Fikret'in bozuk düzeni taşlayan şiirleri İttihat ve Terakki dönemine aitti. Ona göre İttihat ve Terakki yönetimi Abdülhamit'e rahmet okutuyordu. Revzen-i Mahlû', Doksanbeşe Doğru ve Han-ı Yağma gibi şiirleri bu dönemin ürünleriydi:

Tevfik Fikret'in sanat hayatına "Sitayiş-i Hazret-i Padişahi" yarışmasında Sultan Abdülhamit'i öven şiirle girdiğini ve  yine Mirsat dergisinin Tevhit yarışmasında kazandığını ve şiirini "Senin lütfundur ümmidim, senin meczubunum.. Allah" dizesiyle bittiğini dindar bir dedenin torunu olduğunu belirtmek gerekir. 

Tevfik Fikret'in ölümü üzerinden yüz yıl geçti. Özellikle gazete ve dergi gibi yayın organlarında oğlu Halûk üzerinden Fikret'e ağır eleştiriler yapılmakta ve dinsizlikle itham edilmekte...

Gerici yobaz yaftası giydirilen Akif ilerici bir aydındı. Yazılarımda belirttiğim gibi, " Fikret'i paranoyak, şizofren bir ruh hastası, dinsiz, imansız, kişiliksiz gösterebilmek için yırtınmak, onun karşısına Akif'i çıkarmak, sonunda pişmanlık duyulmuş bir tartışmanın arkasına sığınmak kime yarar sağlayacaktır? 

Aynı soruyu Necip Fazıl ve Nazım Hikmet için de sorabiliriz? Tevfik Fikret'in oğlunu papazlığa iten nedenleri çok iyi tahlil etmek gerekir. 

Hanı bir söz vardır: "Bıraktığın yerde olabilirim ama bıraktığın gibi olamam."  Zaman ve zemin insanın değer anlayışlarını ve yargılarını ister istemez değiştirir.  Tevfik Fikret elli yaşını göremedi. Yine Muallim Naci, İbrahim Şinasi, Namık Kemal, Nabizâde Nazım, Ali Suavî, Ömer Seyfeddin, Cahit Sıtkı Tarancı, Kemalettin Kamu, Ömer Bedreddin Uşaklı, Ziya Osman Saba, Orhan Veli Kanık, Sait Faik Abasıyanık, gibi pek çok şair kırklı yıllarda göçüp gittiler. Altmış, yetmiş yaşlarına kadar yaşamış olsalardı, dünya görüşleri ne olurdu?