Bir yıllık çalışmanın ürünlerini almanın mutluluğu, yarınlara  bir şeyler bırakabilmenin güven verici huzuru vardır sonbaharlarda. Komşular arasında yardımlaşmanın, imece geleneğinin en güzel örneklerinin verildiği günlerdir.  Bir yanda pekmezlerin kaynatıldığı, bir yanda eriştelerin kesildiği, kuskusların çevrildiği, bulgurların çekildiği günlerdir:

"Yar imeci, ben bacada gözlerim
Çok bekledim, sızıladı dizlerim
Ne çektimse senden çektim gözlerim
Akıt bulgurları sek bulgur taşı.  ....
Bu kadar mı? Turşular, salçalar, reçeller...  Ama sonbaharı, asıl dört gözle  bekleyenler gençlerdir. Hasadın bereketiyle başgöz  edilecek,  yuva kurdurulacak   gençlerdedir. Onlar ki, bir an önce sonbaharın gelmesini, ürünün bereketli olmasını arzu ederler. Sonbahara umudun, özlemin, heyecanın ve vuslatın  mevsimi deyişim bundandır. 

Nerede okudum hatırlayamıyorum. Aşağı yukarı şöyle yazıyordu: "...Sonbahar, yazılmış şiirleri anlama ve onların içindeki sırların anlamına erme zamanıdır. Sonbahar, trenlerle yolculuk ederken, pencereden akıp giden ağaçlara bakıp zamanın ne kadar hızlı geçtiğini anlamanın tadıdır." Cahit Sıtkı Tanrancı, hatıralarıyla halleşirken "Bilmem ki hâtıralar, /Ne istersiniz benden,  / Gelir gelmez sonbahar?  / / Bu kanad çırpış neden?  / Cama vuracak ne var  / Ey eski hâtıralar  // Sanmayın güller açar,  / Bülbül değildir öten;  / Bu rüzgâr başka rüzgâr. // Ne istersiniz benden,  / Bilmem ki hâtıralar,  / Gelir gelmez sonbahar?" diye yakınıyor. 

Hazan bahçelerinden geçerken kalbinin üzgün olduğunu söylemekle yetinen Yahya Kemal, bu defa daha da karamsar bir tablo çiziyor:

"Fani ömür biter, bir uzun sonbahar olur.
Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarümar olur.
.......

Teşrinlerin bu hüznü geçer ta iliklere.
Anlar ki yolcu yol görünür selviliklere. ......"
Bu kadar karamsar olmaya gerek var mı? Sonbahara ulaşmanın kazandırdığı hiç mi güzellik yok?  Elbette var. Bakınız sonbaharın yararları neler miş: "Piknik yapma derdinden kurtulursunuz. Tatil günlerinde evde aile sofrasında yemek yemek size zevk verir. Ev toplantılarının sıklığı artar ve özlediğiniz arkadaşlarınızı görürsünüz. Serin sonbahar havası, yüzünüze renk getirir. Aşırı sıcaklardan yakınmazsınız. Ağaçlardan dökülen yaprakların kokusu sizi geçmiş günlerin anılarına götürür.  Özlediğiniz kıyafetleri giyebilirsiniz."

Bunlar işin şakası. Sonbahar, edebiyatımızın bir döneminin sembolü olmuştur ki, bu Servet-i Fünun'dur. Servet-i Fünun şairleri, insanla sonbahar arasında  benzetmeler kurmuşlar, sonbaharın rengini, musikisini şiirlerinde bir besteci, bir ressam gibi yansıtmışlardır. Günümüz Şairlerinden Atilla İlhan'ın da böyle bir şiiri var: "Kadınlar sonbahar yapraklarını dökmeye başlar / Titrek dudaklarında sarışın bir keder /  Nabız kaybolur kan susar dolaşım yavaşlar ..." diyor.  

Edebiyatımızın daha sonraki dönemi olan Fecr-i Ati'de durum biraz değişiyor: Ahmet Haşim, bu mevsimde düşüncelere dalsa da dünyevi zevklerden vazgeçmiyor : 

"Bir taraf bahçe, bir taraf dere, / Gel uzan sevgilim benimle yere;/ Suyu yakuta döndüren bu hazan, / Bizi gark eyliyor düşüncelere..." 

Şüphem yok ki; her mevsim gibi sonbahar da şiirin kendisidir. Duygularınızın pozitif yada negatif yüküne göre, istediğiniz yöne çekebilirsiniz.