2014 yılında dershaneler kapatılacağı açıklanmıştı. Mevcut dershanelerden şartları taşıyanlar özel okul, diğerleri temel liseye dönüştürüldü. 
Temel liseler de 2018-2019 öğretim yılı sonunda kapanacaktı. 
Bu şekilde merdiven altı diye de tabir edilebilecek liseler eğitime başladı.  
Temel liselere dönüştürülen dershaneler ücretlerini 2-3 katına çıkardı. Sonuçta fatura yine vatandaşa yüklendi. 
Dershaneler kapatılınca dar gelirli aileler çocuklarını üniversiteye daha iyi hazırlanır umuduyla temel liselere kaydettirdi. 
Temel liselerin bu eğitim yılı sonunda kapanacağı bilinmesine rağmen yeni öğrenci kaydına izin verilmesi eğitimdeki dağ gibi sorunlara bir yenisi eklendi. 
Bu yıl son sınıfta olanlar için sorun yok. Henüz birinci sınıfta olanlar veya ara sınıftaki öğrencilerin durumu ne olacak?
Nitelikli liselere yerleştirilirse sınavla bu okula yerleşen öğrencilere haksızlık olur. 
Adreslerine en yakın okula yerleştirilirse yine sorun. Anadolu lisesine yerleşemediği için zorunlu olarak meslek lisesine kaydedilen öğrenciler isyan edecek. 
Daha da önemlisi sürekli imam hatip açıldığı için mevcut liseler yeterli olmuyor. Anadolu liselerinde açık yok. 
Buna rağmen temel liselerdeki öğrenciler bu okullara yerleştirilirse sınıf mevcutları çok artacak. 
Temel lise öğrencileri başına ne geleceğini bilmiyor. 
Milli Eğitim Bakanlığı dershanelerin de bu eğitim yılı sonunda kapatılacağını tekrar açıkladı.
Dershanelerin kapatılacağı birkaç kez açıklanmıştı ama hâlâ var. Etüt merkezi dendi, kurs dendi ama dershaneler bir şekilde devam ediyor.  Tek fark kapatılacağı söylendiği için fiyatı katlandı.
Sınav olduğu sürece dershane ihtiyacı bitmez. 
Bakanlık önce okullarda açılacak kurslarla gidereceğini açıklamıştı. Okul kursları çare olmadı. Hiçbir fayda getirmediği gibi okullarda yeni sorunlara yol açtı. Bakanlık şimdi de halk eğitim merkezleri ile takviye kursların yapılacağını duyurdu. 
Halk eğitim merkezindeki kursların da kimseye faydası olmayacak. 
Sınav olduğu sürece dershane ihtiyacı da artarak devam edecek. Kapattım demekle olmuyor. Yasal olarak kapatılırsa merdiven altı devam eder ki kontrolü daha da zor olur. 
Akşamdan sabaha alınan kararlar zaten bozuk olan eğitim sistemini daha da berbat eder.
Eğitim geleceğimizdir, siyasete alet edilmesin.

*****

Misyoner Avar

Yıllar önce İzmir Kadınlar Hapishanesindeki mahkûm kadınlara akşam dersleri verilmesi kararlaştırılmıştı.
Bir gün milli eğitim müdürünün odasına zayıf, ufak tefek bir genç kız girdi.
- Ben bu dersleri memnuniyetle kabul ederim, efendim, dedi.
Müdür şaşırmıştı. Karşısındaki genç kız, okuldan yeni çıkmış, üstelik son derece de hassas bir insana benziyordu.
Müdür bir kez daha hapishanedeki tipleri gözünün önüne getirdi. Olacak şey değildi... Lakin düşüncesini belli etmedi.
- Peki, hoca hanım, dedi. Bu işle meşgul olacağım.
İki hafta geçmeden, genç kız, soğuk ışıklar altında hapishane koğuşundaki akşam derslerine başlamıştı. İşi bittikten sonra, ince pardösüsünün yakasını kaldırıyor, süngülü nöbetçilerin, zincirli kapıların arasından geçerek sokağa çıkıyor ve hızlı adımlarla evine koşuyordu.
Hapishane müdürü de, milli eğitim müdürü gibi, hayretler içinde idi.
O kavgacı, o geçimsiz mahkûmlar, genç öğretmeni hem sevmeye, hem saymaya başlamışlardı.
Kadınlar hapishanesinde ilk defa böyle bir hava esiyordu. Fakat işinde inanılmaz bir başarı gösteren kız, bir süre sonra acayip bir suçla adliyeye götürüldüğünü görüyor...
Hakkındaki suçlama; "Misyonerlik..."
Gittikçe kabaran dosyalar, hep misyoner öğretmenden bahsediyordu.
Neler neler yapmamıştı ki...
Kadınlar hapishanesi derken, Kinder Garten Teşkilatında çalışmalar, çocuklara iyi insan olmak etrafında birtakım telkinler.
Bütün bunlar misyonerlik denilen şeyden başka ne idi!
İş o kadar dallanıp budaklandı ki, Ankara'ya kadar intikal etmiş ve onca mühim işi arasında Atatürk meseleyi merak etmişti.
- Bana misyoner öğretmenin dosyasını getiriniz, dedi.
Bütün bir gece o dosyayı inceledikten sonra, ertesi günü öğretmen Sıdıka Avar'ı yanına çağırttı. Genç öğretmen Atatürk'ün karşısına çıktığı vakit bir yaprak gibi titriyordu.
Atatürk, bu ufak-tefek kıza hayretle baktı.
- Misyoner öğretmen sensin, öyle mi? diye sordu.
Sıdıka Avar şaşırmıştı. Yavaşça,
- Efendim, ben öğretmen Avar diye fısıldadı.
Atatürk, o zaman genç öğretmene doğru parmağını uzatarak yüksek sesle şunları söyledi:
- Hayır. Sen "Misyoner Avar"sın. Bana, senin gibi misyonerler lâzım.
Ondan sonra da Atatürk fikirlerini açıkladı:
"Bir toplum, daha ziyade aile yoluyla, bilhassa kadın yoluyla kazanılabilirdi. Genç öğretmen Doğu'ya gidecekti. Oradaki genç kızları, hatta bunların arasında hiç Türkçe bilmeyenleri bile toplayacaktı... Onları, bu toplumun potasında yetiştirecekti; sonra bu çocuklar birer ışık huzmesi altında köylere gönderecekti."
Sözlerinin sonunda:
- Git, memleketin içine gir, dağ köylerine uzan; orada bizden ışık bekleyen yarının annelerini göreceksin, dedi.
Genç öğretmen, içi içine sığmaz bir halde Atatürk'ün yanından çıktı.
İşte yıllar ve yıllardır Avar doğu illerinden birinde Kız Enstitüsü Müdürlüğünde bu inanılmaz işle meşguldür. 
Şimdi; Elazığ, Tunceli, Bingöl çevrelerindeki halk, bu ufacık-tefecik kadından bir azize gibi bahseder...
Onun hakkında iki yüze yakın mani, masal ve çocukların dilinde sayısız "Avar şarkıları" vardır.
O, yol vermez, geçit tanımaz dağlara at sırtında tırmanır, dağ köylerinden, çoğu esmer köy kızlarını toplar, onları kendi ceketine sarıp okuluna götürür.
Avar, Doğu'da gerçekten inanılmaz bir isimdir. Dağ tepesindeki köylere bu masal kadının, öğrenci toplamak için gittiği zaman köylüler:
- Kızımı da götür, "Avar" diye atın üzengisine yapışıyorlar.
Şehre, Avar'ın okuluna gelen kızı, bir kere de üç-dört yıl sonra görünüz.
Ben, bir insan yaratma mucizesini orada gözlerimle gördüm.

(Hikmet Feridun Es-Hayat Dergisi, 1957)
(Not: Sıdıka Avar, gazeteci Banu Avar'ın annesidir)

***

TEBESSÜM

Dua

Dilenci el açmış dileniyor, hem de dua ediyor. 
Temel dilenciye para verir ve "Dua istemem" der
Dilenci şaşırır.
- Niçin dua istemiyorsun?
- Senin duan beş para etseydi önce kendini kurtarırdın, dilenmezdin. 

*****

GÜNÜN SÖZÜ
İnsanların çoğu onu yapıyor diye yanlış, yanlış olmaktan çıkmaz.

Tolstoy