Dün karneler dağıtıldı. Öğrenciler tatile girdi.

Her tatil öncesi olduğu gibi Milli Eğitim Bakanı yine bildik açıklamasını yaptı; "Öğrencilere ödev vermeyin."

Millet olarak çok tatil yapıyoruz... Tatili de ne yazık ki, tembellik olarak algılıyoruz...
Öğrencileri de küçük yaştan itibaren tembelliğe alıştırıyoruz...

Bizzat Milli Eğitim Bakanı öğrencilere ödev verilmesini yasaklıyor...

Ödev vermek isteyen, öğrencileri araştırmaya, çalışmaya teşvik eden öğretmenler, hedef tahtasına oturtuluyor...

Öğrenciye ödev verilmesini yasaklamak; 15 gün boyunca bol bol uyuyun, yatın keyfinize bakın, istediğiniz kadar internette oynayın demektir...

Yaz tatilinde de 3 ay öğrenciler ödev yapmadan geçiriyor...

Okulların açıldığı ilk hafta, zaten alıştırma dönemi ders yok...

Karne dağıtılmadan önceki hafta yine sınavlar bitti, karneler hazırlanıyor havasıyla öğrenciler okula gitmiyor... Yaz tatiline girmeden, iki üç hafta zaten kafadan tatil...

Peki, öğrenciler ne zaman çalışacak?

Herkes bilir ki, beyin çalıştıkça açılır, öğrenci çalıştıkça, okudukça kendini geliştirir...

Okumaya ve çalışmaya ara verilmesi beyni köreltir, öğrenciyi tembelliğe alıştırır...

Tatil zamanı, öğrencileri aşırı çalışma yükünden, çok fazla tempodan uzak tutmalıyız... Ama hiç çalışmasınlar, hiç ödev verilmesin demek eğitimin mantığına aykırı değil mi?

Okumaya teşvik açısından en azından birkaç kitap okuması önerilemez mi?

Dönem boyunca okutulan dersleri tekrar bakımından, birkaç test çözün denemez mi?

Öğrencinin ilgisi olduğu alanda araştırma yapması için tercihli olarak birkaç konu verilemez mi?

Yarıyıl tatilinde on beş gün, yaz tatilinde 3 ay öğrenciyi tamamen okuldan uzaklaştırırsak, çalışmayı ne zaman öğreteceğiz, eğitimi nasıl vereceğiz?

Birinci sınıfta, "Uyu uyu yat uyu" diye tekerleme gibi tekrarlatıp duruyoruz...

Okula adım atar atmaz uyutmaya başladığımız çocuklarımızı, üniversite bitene kadar uyandıramıyoruz...

Uyandırdığımızda da her şey çok geç kalmış oluyor...

Çocuklarımıza yazık etmeyelim...

****
Bahis

Rus soylularından iki zengin delikanlı bahse girer. Bunlardan biri 20 yıl kapalı bir yerde, yalnız kalabilirse, diğeri ona büyük bir para verecek. 20 yıl tek başına kalmaya dayanamayıp çıkan ise bahsi kaybedecek ve diğer arkadaşına büyük parayı ödeyecek. Kapalı kalanın her istediği kendisine verilecek. Kapısında da bir nöbetçi bulunacak.

Soylu delikanlılardan biri, tek penceresi, tek kapısı olan bir yere kapatılıyor. Kapıda nöbetçi bekliyor. Delikanlı bir süre sonra kitap istiyor. Gün geçtikçe kitap isteğini arttırıyor. İçeride sürekli kitap okuyor. Öylece yıllar geçiyor. Bu arada, öteki delikanlı kumara düşkünlüğü ve uçarı yaşantısı yüzünden zenginliğini yitirir, sıfırı tüketir.

Bütün umudu, kapalıdaki arkadaşının, tek başına yaşamaya dayanamayıp kapalı olduğu yerden çıkması ve onun da bahsi kazanıp paraya konması. Kapalı yerdeki arkadaşını kaçmaya kışkırtmak için de türlü türlü çare düşünür. Nöbetçiye görmezden gelmesini söyler. Kapıyı açık bıraktırır, ama ne yaptıysa boşuna. Arkadaşı içeride sürekli okuyor ve hiç dışarı çıkmıyor. 

Yirminci yılın son gecesi, artık son çare, arkadaşını öldürecek ve buna intihar süsü verecek. Hani yalnızlığa dayanamayıp, canına kıymış gibi gösterecek. Böylece bahsi kazanıp parayı alacak.

O niyetle, sabah, gün doğmadan önce arkadaşının kapalı olduğu yere girer. Ama arkadaşı içerde yok. Pencere de açık! Tamam, demek kaçmış. Parayı alacak öyleyse. Ne o? Masanın üzerinde arkadaşının kaçmadan önce kendisine yazıp bıraktığı bir mektup: 

"Tek başına burada yirmi yılı doldurmama bir saat kala buradan ayrılarak, seni bana para ödemekten kurtarıyorum. Çünkü yirmi yıldır okuduğum kitaplarla öyle zenginleştim ki, bana vereceğin büyük paranın gözümde hiç değeri kalmadı. Sana teşekkür ederim." (Anton Çehov)

 ***

TEBESSÜM

Çok seviyorlar

Yılsonunda okullar kapanınca, öğrenci, uzaktaki ailesine bir mektup gönderir.

Gönderdiği mektupta şunlar yazmaktadır:

- Babacığım okullar kapandı. Öğretmenler beni çok seviyorlar. Sınavlara tekrar bekliyorlar.

****

GÜNÜN SÖZÜ

Öğrenmek pahalıdır; ama cehalet çok daha pahalıdır.

Henry Clausen