Haftanın ilk iş günü sendromu yaşadığınız bir anda karşınıza bir fıkrayla çıkıp yüzünüzde tatlı bir tebessüm oluşturmak isterdim. Devamında bir iki nükteli yaşanmış olayla kafanızın içerisinde büyüyüp duran soru işaretlerini bir kenara atmanızı sağlamak isterdim.

Ya da, yarım asırdır ülkemizde yapılan ve bugüne kadar gün ışığına çıkmamış "derin" operasyonlardan bahsederek biraz heyecanlandırmak, hatta "vay canına neler olmuş" dedirtmek isterdim. Çeyrek asrı çoktan aşan mesleki deneyimlerim yanında hayatın denk getirdiği şeyler yok mu dağarcığımda? Elbette var...

Peki anlatacak fıkra mı bulamıyorum?

Elbette hayır...

Dostlarımla sohbet sırasında konumuzla ilgili anlattığım fıkralarla bilinirim aslında.

* * *

Ama içimden gelmiyor, utanıyorum, sıkılıyorum ve hatta yüreğim sızlıyor anlatamıyorum.

Bugün adı konulmamış savaşa kaç can verdik, nerede kaç cenaze kaldırılıyor bilemediğim için,

10 ayda verdiğimiz 400 şehidin bir yakını, tanıdığı, komşusu veya onları düşünüp de içlenen, yüreği sızlayan birisi bu köşeyi okur ve ben onlara saygısızlık yapmış olurum diye korkuyorum...

Otobüste, sokakta bir kahkaha atan insan gördüğümde veya oturup hiç ara vermeksizin bir evlilik programı izleyen birine rastladığımda tepki duymuyorum elbette, "evet, hayat devam ediyor" diyorum ama yine de onların arasına karışamıyorum...

* * *

Çoğunluğa uyamadığım için sorun bende belki de...

İşte bu yüzden "telekinezi" yapmayı iyi bilen birine ihtiyacım var dostlar.

Hani aslında beyin gücüyle cisimleri hareket ettirmek olarak bilinen telekinezi değil istediğim. Bugün çok önemli noktalarda olan ve yakından düşünce etkileyip beyin yönlendirme konusunda uzman olan eski bir meslektaşımın anlattığı telekineziden istiyorum.

Bana, "müteahhit siyasetçileri" unutturacak, bir gün söylediğini sonraki gün unutup tam tersini yazan "tüccar gazetecileri" beynimin derinliklerine gömecek, 100 yıldır sinsice uygulanan ve bugün pervasızca sergilenen oyunu ve bu oyunun "yerli gözüken" figüranlarını hafızamdan silip atacak bir telekinezi uzmanı arıyorum.

* * *

Ağlamaktan göz pınarları kurumuş, sönmüş ocağında taşlaşmış ekmeğine gözyaşını katık eden insanları "kötü bir filim izledim" diye hatırlayacağım bir hale getirsin beynimi. Tecavüze uğramış yüzlerce çocuğu ortaçağ öncesinde bıraktığımızı ve bugün ibret almamız için her gün "yeni olmuş gibi" önümüze konulduğunu düşünmemi sağlasın bu telekinezi uzmanı...

Uzaktan beynimin tüm kıvrımlarına erişsin ve "aslında herkes düşman ve hain değil ve yenilerini de üretmiyoruz her gün" diye teselli bulacağım bir hale getirsin beni.

Size ve dostlarıma anlatacağım fıkralara dokunmasın...

Güldürürken düşündüren anılarıma da...

Bildiğim ve bazen mırıldandığım türkülere, şarkılara ve şiirlere hiç elini sürmesin, kirletmesin.

Geri kalanı silip temizlesin o telekinezi uzmanı. İnsanlara yeniden inanmaya, güvenmeye  başlatsın beni. Kelli felli adamların söylediklerini yapan, yaptıklarını inkar etmeyen, kusuru olsa kabul edecek olan, suçu başkasına, başarıyı kendisine yüklemeyen saygın şahsiyetler olduğunu düşüneyim.

50 yaşından sonra yeniden doğmuş gibi olayım kısaca...

Yoksa halim çok harap dostlar. Patinaj yapıp duruyorum olduğum yerde. Sağım solum riya, öfke, kibir, çıkar ve hatta gaflet, dalalet, hıyanet...

Tıpkı hepinizin bildiği o meşhur fıkradaki gibi bir haldeyim yani.

Hani sık anlatılan ve her çaresizlik haline uyan bir fıkra işte.

- Baba bir hırsız yakaladım.

- Hemen getir oğlum.

-Gelmiyor baba.

-Bırak gitsin o zaman.

- Gitmiyor ki!..

- E o zaman sen gel oğlum.

- Beni de bırakmıyor baba...

Anladın mı telekinezi abi, işte bu haldeyim...