Cep telefonlarının yaygınlaşması ile sabit telefon kullanımı çok azaldı.
Kamu kurumları ve işyerleri dışında neredeyse sabit telefon kullanan kalmadı.
Gel gör ki, sabit telefon kullanmak işkenceye dönüştü...
Bir yeri arıyorsunuz, önce zorunlu olarak reklam dinliyorsunuz. Reklam bitince hemen bağlanırım diye umut etmeyin... Uzun uzun şurası için şurayı tıklayın, burası için burayı tıklayın işkencesi... Bağlanacağınız kişinin dahili numarasını bilmiyorsanız, mecburen dinliyorsunuz... 
Anonslar bitince bazıları santrale bile bağlanmadan pat diye kapanıyor. Tekrar arıyorsunuz, yine aynı işkence...
Zor da olsa dahili numarayı tuşlayabilirseniz, bu kez beklemeye geçiyorsunuz... 
Bankalar, sigorta veya telefon şirketlerini arıyorsanız insanı sinir eden bir müzik sesiyle dakikalarca bekliyorsunuz... Eğer sabırlı iseniz bir ihtimal biriyle görüşebilirsiniz... 
Birine ulaşmanız yetmiyor... Sistem arızalı bilgilerinize ulaşamıyoruz, deniliyor... Boşuna sinir harbi yaşamış oluyorsunuz...
Kamu kurumlarını arıyorsanız ayrı bir felaket... Uzun uzun konuşmalardan sonra santrale bağlanmak için bekleyin deniyor... Ama bekleme bitmiyor... Sonunda telefon kapanıyor. Tekrar arıyorsunuz, yine aynı şeyler...
Olur da kazara santrale bağlanmayı başarırsanız, bu kez aradığınız dahili numara cevap vermiyor... Hiçbir şekilde ulaşamıyorsunuz...
Hele adliyelerde bu durum daha da vahim... Adliyelerde mahkeme kalemlerine ve icra müdürlüklerine telefonla ulaşmak neredeyse imkânsız... 
Sadece adliyeler mi, üniversitelerde de durum aynı... Mümkün değil, öğrenci işlerine veya bir yetkiliye ulaşamıyorsunuz...
Bir tanıdık dert yandı. Kahramanmaraş'ta görev yapıyor.  Sakarya Üniversitesi'nde İlahiyat Tamamlama Programı okuyordu. Malatya'da aynı bölümü kazanınca, Sakarya Üniversitesi'ndeki kaydını sildirmek istedi. Birkaç gün uğraştı, yetkili birine telefonla ulaşamadı, bir kere ulaşabildi o da yarım yamalak bilgi verdi... İnternetten yapılacak bir başvuru ile kayıt silinmesi mümkün iken Kahramanmaraş'tan Sakarya'ya kaydını sildirmek için gitmek zorunda kaldı.
Yaptığı masraf, git gel iki gün yolda çektiği sıkıntı yanına kâr kaldı. Daha da önemlisi memur olduğu için izin aldı... İşleri aksadı...
Tüm bu sıkıntıları telefonda üniversitesine ulaşamadığı için yaşadı.
Çok kolay aşılabilecek sorunları bile zorlaştırıyoruz. Çözümsüzlüğü adet haline getirdik.
Olan dürüst vatandaşa oluyor...

*****
Eşekli Kütüphaneci

Yıl 1943. Genç Mustafa'nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi'ne çıkar. Mustafa, kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün, beş gün olur, gelen giden yok. Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır:
"Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun."
Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.
- Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyor musun?
- Alıyorum.
- O zaman ne karıştırıyorsun ortalığı. Gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacaksın. O kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.
23 yaşındaki genç memur "Ne yapayım?" diye düşünür.
Aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce "Deli misin?" der,  ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını anlayınca fikri kabullenir.
Amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek aşar, amirlerini zorlukla ikna eder ve bir eşek alır. İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne "Kitap İdare Sandığı" yazar.
Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar. Kütüphaneye de bir yazı asar:
"Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz."
Köydeki çocuklar şaşırır. Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca... O gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir.
 "Çocuklar bunları okuyun, aranızda değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak" der.
Mustafa artık Ürgüp'teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği ile köy köy gezmektedir. Köylerdeki çocuklar eşekli kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa'nın ünü etrafa yayılır. 
Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar. Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. Zenith ve Singer'e mektup yazar:
"Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım" der.
Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar. Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce, okuma yazma kursları verir. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. 
Bu arada valilik, Mustafa hakkında soruşturma açar; "Kendi görev tanımı dışında davranıyor" diye. 50 yaşına gelen Mustafa, baskıyla emekli edilir.
Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur. 2005 yılında vefat eder.
Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp'e "Eşekli Kütüphaneci" Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.

  ***

TEBESSÜM

Baba

Genç bir erkek sevgilisiyle geziyordu. Kız sorar:
-  Kalbimin daha hızlı atması için bir şey söyler misin?
Erkek cevap verir:
- Baban arkanda...

*****
GÜNÜN SÖZÜ
Başarının çalışmaktan önce geldiği tek yer sözlüktür.